29 Eyl 2017

Mary and Max

İnsanlar Tanrı'ya inanmaktan hoşlanırlar, çünkü soruların cevapları karmaşıktır.

....

Mary, dünyanın pürüzlerini yok etmek için kendini sihirli bir güzellik kremi olarak görmekten vazgeçmelisin.

....

Seni affetmemin sebebi kusursuz olmayışın. Hataların var, benim de öyle. Bütün insanların hataları var.

....

Akrabalarımız Tanrı'nın vergisidir. Çok şükür ki, arkadaşlarımızı biz seçeriz. (Ethel Watts)

Mary and Max, 2009

28 Eyl 2017

Leonard Cohen - Görkemli Kaybedenler

“Keder bizi katiyete sürüklüyor.” (s.12)

“Kalbimi bir taç gibi taşıyorum.” (s.15)

“Belleğini boşalt ve etrafındaki yangına kulak ver. Belleğini unutma; bırak ihtiyaç duyduğu tüm renklerle değerli bir yerde varlığını sürdürsün; belleğini Devlet Gemisi’nin direğine bir korsan bayrağı gibi çek ve kendini çıngırdayan şimdiye nişanla.” (s.17)

“Beni, benim tarzımda sevmesini istiyorum.” (s.30)

“Söz şeffaf tenlerden açılmışken, Edith’in boynu öyleydi; gördüğüm en ince, en yumuşak ten. Biraz ağır bir kolyenin kesip kanatacağını sanabilirdiniz. Onu boynundan öpmek bir kaplumbağanın omzunu örtmek kadar zorlu ve çok özel bir şeydi.” (s.32)

“İçimdeki bütün dünlerle yeni bir şeye nasıl başlayabilirim?” (s.45)

“İnsanın dünyayı nasıl kaybettiği bir sırdır.” (s.51)

“Ey Tanrım, sabahın mükemmel. Senin dünyanda insanlar canlı asansördeki küçük çocukları duyabiliyorum. Uçak gerçek mavi gökyüzünde uçuyor. Mide bulantısı senin gözünde bir depremdir. Dünyanın bile bir bedeni var. Ebediyen gözleniyoruz. Oturduğum mutfakta seni tanımaya çalışıyorum. Küçük kalbimden korkuyorum. Kolum neden bir leylak ağacı değil, anlayamıyorum. Korkuyorum çünkü ölüm de senin fikrin.” (s.62)

27 Eyl 2017

Murathan Mungan - Yaz Geçer


“Yaz geçer yine gelir.
Yaz geçer, iyi gelir sözcükler.”

“Yaz başıydı gittiğinde. Ardından, senin için üç lirik parça yazmaya karar vermiştim. Kimsesiz bir yazdı. Yoktun. Kimsesizdim. Çıkılmış bir yolun ilk durağında bir mevsim bekledim durdum.” (s.16)

“-Biliyo musun, sen neye benziyorsun?
  -Neye?
  -Bilardo toplarına.
  -Neden?
  -Yazgını hep başkalarının ıstakalarının insafına bırakıyorsun da ondan.” (s.31)

“On üç yıl sonra şimdi sevgilimden ayrıldığım bu derin, bu kavurucu günlerde neden ansızın aklıma düştüğünü sordum kendime. Sonra anladım: Bir aşk birçok aşktan yapılıyor ve ayrılınmıyor hiçbir seferinde.” (s.33)

“Buluşurdu sessizliğimiz
Okuduğumuz sayfaların derinliğinde
Ne zaman sussak
Aramızdan geçerdi hayalet gemileri
Karşılıklı kıyılarda
Aynı denize bakan
İki koltuk, iki lamba, iki ay
Aynı pencerenin derinleştirdiği gecede
Gemilerin ıslığını dinlerdik
Tek bir söz bile etmeden konuşurduk saatlerce.” (s.58)

“Uzun denizlerde yorulmazdı gözlerimiz
Birbirimizin güneşine baktıkça
En yeni yerlerimizi birbirimize borçlandık
Çünkü aşıktık, kararlıydık, haklıydık
Bir denize kaç dalga sığarsa...” (s.59)

“Rüyamızı emanet etmedik
Hiç uyumadık sığda
Ölümün uykusuna güvenir gibi
Bırakırdık kendimizi
Birbirimizin düşlerinin yastığına
Aşktı bu, beraberlikti
Yol arkadaşlığıydı
Ve daha binlerce kelime...” (s.68)

“Gün ışığıyla yıkanmış küskün bir yıldız gibi akıp geçtin
Sessizliğimizin üstünden
Oyalanacak bir şey bile bırakmadın
Tozlanmış, dalgın bakışlarımıza
Ne zaman, nerede bir şey yitirsek
Burada bulacağımızı sanırdık
Bu sandık odasında
Mümkünmüş gibi
Balkonda unuttuğumuz nice yazlardan sonra...” (s.83)

“Yazın bittiği her yerde söylenir
Söyleyenler inanır bir şeylerin sahiden bittiğine
Yaz biter
Eskir geceler, serin, hüzünlü
Yeni mevsime hazırlık: ömrün teyel yerleri
Bir yanı telaş, bir yanı ürperten yaz sonu ikindileri
Çıkarır sizi dalgın derinliğinizden
Yaşadığınızı duyarsanız teninizde
Bir zamanlar okumuş olduğunuz kitapları özlersiniz
Sıcak odaları, beyaz, temiz yastıkları
Ahşap pancurları
Yaz bitti
Bitmeyen şeyler kaldı geride.” (s.90)

20 Eyl 2017

The Dust of Time

Hiçbir şey sona ermedi, ermez de. Geçmişe doğru süzülüp giden bir hikayenin başladığı yere döndüm.
Zamanın tozunda berraklığını yitiren ve sonra da ansızın öyle bir anda tıpkı bir rüya gibi geri gelen bir hikaye.
Hiçbir şey sona ermez.

The Dust of Time, 2008

19 Eyl 2017

Nurdan Gürbilek - Mağdurun Dili

“Başkasının bize bakıyor olması; başkasının yargılayan, küçük düşüren, utandıran bakışının nesnesi olduğumuzu, o halde savunmasız, kırılgan, incinebilir olduğumuzu gösterir.” Jean Paul Sartre, Varlık ve Hiçlik (s.16)

“Yaşam yaşamdır, karekökü almak değil.” Dostoyevski (s.35)

“Vagonlar gibi geçiyor kelimeler, ve yalnız geçişlerini seyrediyorsun. Kimler var içinde? Umrunda değil.” Cemil Meriç (s.79)

“Aylak Adam: Küçük kumarlarınız vardır... Biliyorum sizi. Küçük sürtünmelerle yetinirsiniz. Büyüklerinden korkarsınız. Akşamları elinizde paketlerle dönersiniz. Sizi bekleyenler vardır. Rahatsınız. Hem de kolay rahatlıyorsunuz. İçinizde boşluklar yok.
Eviyle işi arasında gidip gelen insanları, romanda sık sık tekrarlanan deyişle elipaketlileri, onların ikiyüzlü ve tekdüze, sıkıcı ve sahte yaşamını, özellikle de orta sınıfın yapay huzurunu hedef alır suçlama. İnsanlar rahattırlar, kolay olanı seçmişlerdir, gösterişe önem veriyor, yapmacık davranıyor, başta kendileri olmak üzere herkesi kandırıyorlardır.” (s.126)

“Cehennem ötekilerdir. Bunu söylerken bizim ötekilerle ilişkilerimizin hep zehirlenmiş, yasaklanmış ilişkiler olduğunu söylediğimi sandılar. Oysa bambaşka bir şeydi söylemek istediğim. Eğer ötekiyle olan ilişkilerimiz kısıtlayıcı, kusurluysa, o zaman öteki cehennem olabilir. Niçin, çünkü kendimizle ilgili en önemli olan şey, kendimizi tanımamızdır. Kendimle ilgili ne söylersem söyleyeyim, hep ötekinin yargısı işe karışır, ne hissedersem edeyim, ötekinin yargısı vardır. Eğer ilişkilerim kötüyse, tümden ötekinin egemenliği altında kalırım ve o zaman gerçekten cehennemdeyimdir. Dünyada cehennemi yaşayan birçok insan var, çünkü fazlasıyla başkalarına bağımlılar. Başkalarıyla ilişkimiz olmaması anlamına gelmez bu. Sadece başkalarının bizim için ne denli önemli olduğunu gösterir.” Jean Paul Sartre (s.137)

“Olanaksızlık taştan bir duvar demektir.” Dostoyevski (s.153)

“Sıradan insanın sıra dışı olana hınç duyduğundan söz ediyordu Nietzsche. Doğru, ama sıra dışı olmanın, büyük tutkuların, güçlü beklentilerin problemsiz olduğunu kim söyleyebilir? Nietzsche için bir yanda küçük erdemlerle avunan uysal sürü insanı, bir karınca sürüsü ya da bit olmaktan öteye geçemeyen büyük çoğunluk, kendi deyişiyle, “o sıradanlar, o lüzumsuzlar, o fazlalıklar” vardı. Diğer yandaysa kendi erdemini kendi bulmuş, bağımsız, güçlü, kendine yeterli özgür ruhlar.” (s.171)

14 Eyl 2017

Stefan Zweig - Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu

“Sana, beni asla tanımamış olan sana.” (s.2)

“Yalnızca seninle konuşmak istiyorum. Sana ilk defa her şeyi söylemek istiyorum; bütün hayatımı bilmelisin, o hayat ki, hep senindi ve sen onu asla bilmedin.” (s.3)

“Sabret sevgilim, sana her şeyi, hepsini en baştan anlattığım için, anlatacağım için, senden rica ediyorum, beni dinleyeceğin bu çeyrek saat yüzünden yorulma, çünkü ben seni bütün bir hayat boyunca sevmekten yorulmadım.” (s.5)

“Daracık hayatları olanlar, kapılarının önüne gelen her yeni karşısında meraka kapılırlar.” (s.7)

“Sadece yalnızlık çeken çocuklar tutkularını bütünüyle, dağılmaksızın koruyabilirler, ötekiler, duygularını başkalarıyla beraberlik atmosferinde gevezeliklerle harcarlar, yakınlıklarla köreltirler, aşk hakkında çok şey okumuşlardır, duymuşlardır ve aşkın ortak bir kader olduğunu bilirler. Onunla bir oyuncakmışcasına oynarlar, tıpkı ilk sigaralarını içen erkek çocukları gibi, onunla böbürlenirler. Oysa bana gelince, benim içimi dökebileceğim kimsem yoktu, kimse bana bir şey öğretmiş ve beni uyarmış değildi, deneyimsizdim ve her şeyden habersizdim: kendimi kaderime bir uçuruma atlarcasına teslim ettim.” (s.12)

13 Eyl 2017

Barış Bıçakçı - Veciz Sözler

“Güneş olmasaydı sözcükler aydınlatırdı dünyamızı.”

“Çölde seraptır arkadaşlık.” (s.6)

“Bir gömü gibi kazarsın kendini ve çektirdiğin dişlerin dışında tastamam duran iskeletine ulaştığın zaman anlarsın: Evrenin sonu vardır, insanın sonu vardır. Bu dünyada her şey hep aynıdır ve bunu bilmek ölesiye sıkıcıdır.” (s.7)

“Aşık olmak, arada sözcükler varsa mümkündür.” (s.7)

“Nasıl el ele tutuşuyorlardı, nasıl sarılıyorlardı birbirlerine. Bazı çiftler avuçlarını iyice yapıştırıyorlardı. Asıl ihtiyacımız olan hava, iki insanın avuçlarının arasına sıkışan havadır.” (s.10)

“Aşk bir gösteri sanatıdır.” (s.12)

“Edebiyat insanlar arasında bir yalıtkandır.” (s.15)

“İnsanın en büyük hazinesi suskunluğudur.” (s.17)

“Yalnızlık üzerinde durduğumuz zemindir.” (s.20)

“Yalnızlık mı? Milyarlarca insanın adı geçiyor bu bahiste!” (s.20)

“İçinde kaybolabileceğiniz en güvenli kalabalıktır aile.” (s.21)

“Aile bir mayın tarlasıdır, birey olmak için oradan sağ salim çıkabilmek gerekir.” (s.21)

“Sonbahar da bir bahardı, bir elmayı ısırabilirdi, sokaklarda titrek güneşle dostluğu ilerletebilirdi, öyle bir genişlik işte, baş etmesi zor!” (s.43)

“Aynı şeyi düşünmekten aşınır akıl.” (s.53)

“Üzerinde yürüdüğümüz iptir akıl.” (s.53)

“Edebiyat arzu duyulan şeye uzaktan bakabilme sanatıdır. Bu nedenle kendisine ve başkalarına arada hiç hava kalmayacak şekilde yapışanların işi değildir edebiyat. Vantuzlular bu işi beceremez.” (s.54)

“Bazı kadınlar kendilerine âşık olan erkeklerle birlikte olur. Bir iyilikseverlik. Sevgiye verilmiş insani bir karşılık. Hayır diyememenin ikiz kardeşi. Böyle kadınların âşık olduğu erkekler ise uzakta ve  erişilmezdir. Çünkü her iyiliğin kendine acı çektirmek gibi bir bedeli vardır. Ve kadınlarla ilgili her genelleme bir kahkahayı hak eder. O halde gülelim!” (s.55)

“Karşılıksız veya söylenmemiş bir aşkı olan genç kadın ya da erkek, âşık olduğu kişinin hayatını iş edinen bir dedektiflik bürosu kurar. Küçük parçalarını bildiği o hayatın bütününü görmek için uğraşır, çıldırır. Çünkü ortaya çıkacak bütünde kendi yerinin ne olduğunu ölesiye merak eder.” (s.59)

“Âşık oldum demek, bir şeyin olduğu değil, olacağı anlamına gelir. Sözcükler duygulardan hızlıdır, sözcükler yaşantılardan da hızlıdır.” (s.62)

“Sırlar mücevherler gibidir, ama üzerinizde değil midenizde taşırsınız.” (s.63)

“Bir gün Hasan Kale’de bana, yalnızca yirmi bir yıl yaşadığı halde nasıl olup da binlerce yıl sevgisiz kalmış gibi hissettiğini sormuştu. Yanıt olarak gidip sarıldım ona. Kollarıma güvenirim, sıskanın teki de olsam!” (s.65)

“Ah Nesteren, biliyor musun ki ben sana âşık oldum ve havadaki oksijeni alıp hiç de karmaşık olmayan yarı kimyasal yarı zihinsel bir süreçten sonra havaya sözcük veren bir bitkiye dönüştüm.” (s.65)

“Nesteren, seni tanıyalı bir yıl bile olmamışken nasıl oluyor da binlerce yıldır sevgine hasretmiş gibi hissediyorum?” (s.66)

“Bir kere Sulhi çok ama çok sevilmek istiyordu. Bu dünyada, en azından gezegenimizin bu yarıküresinde, çok sevilmek isteyenleri kimse sevmiyor. Acı ama gerçek bu! İstatistikler, on dokuzuncu yüzyılın son çeyreğinden beri bu olgunun hiç değişmediğini, iyice kök saldığını ortaya koyuyor. Modernizm konusunda kafa patlatanların yabancısı olmadığı bu bağlayıcı olgu bir yana, Sulhi’nin genel anlamda insanlarla ilişkilerinde sorunlu olduğu da söylenebilir. Bir şey daha başlamadan bütün ayrıntılarıyla bitişi, son buluşu hayal edebilen biriydi Sulhi ve bu da işe yarar hamleler yapmasını, sevip yanlarına sokulduğu insanlarla anlamlı, kalıcı bir yakınlık kurmasını engelliyordu.” (s.69)

“İnsan çamurdan değili korkudan yaratılmıştır.” (s.70)

“Şehir, kötülüğün biriktiği yerdir.” (s.71)

“Aman canım bir sözcük de bunu yapar mıymış insana, demeyin. Yapar! Sözcükler neler neler yapar insana!” (s.72)

“Pekâlâ, çocukluğun kutsanmasından, yüceltilmesinden ben de hoşlanmam. Ama başka ne yapalım! Sulhi başka ne yapsın! Dünyanın karşısına kendisini saflaştırarak, güzelleştirerek çıkmak isteyen, hayatını dantel gibi işleyerek yaşamak isteyen biri, bir çocuğun karşısında secde etmesin de ne yapsın? Bir çocuğun hayatını işaret ederek: işte ben de böyle olacağım, hayatı böyle yaşayacağım diye bağırmasın da ne yapsın?” (s.82)

“Özgürlük, aşktan bile şiddetli bir duygudur.” (s.84)

“Gökyüzü ile yeryüzü arasında sıkıştım.” (s.84)

“Birilerinin de anladıkları şeyleri, soylarının devamı için, sonraki nesillere anlatması gerekiyordu. Sulhi de soyunun devam etmesini istiyorsa, çocuklarına, torunlarına, kitapların ve karşılıksız sevilen insanların hayatta kalmayı zorlaştırdığını anlatmalıydı.” (s.86)

“Herkesin cümlesi aynı bile olsa öznesi farklı. Ve gramer hiçbir işe yaramıyor.” (s.86)

“Sonbahara girerken ayağınızı denk almanız gerekir,öyle lay lay lom girilmez sonbahara. Sulhi, hayatın sonuna geldiğini hissediyordu. Artık yaşayacak bir şey kalmadı Sulhi Bey. Bundan sonraki günleriniz hatırlamakla geçecek.” (s.87)

“Daha çok varoluşsal bir takıntıydı bu! Hani evden çıkarken ocağı kapatıp kapatmadığımıza, kapıyı kilitleyip kilitlemediğimize defalarca bakarız ya biz şehirliler, Sulhi’ninki de böyle bir takıntıydı. Yaşayıp yaşamadığına bakıyordu o da! Şimdiki zamanı hissetmeye, hayatta olduğunu anlamaya çalışıyordu.” (s.88)

“Başka bir yol bulmalısın Sulhi. Bu hayatın dışına çıkmak için intiharın dışında bir yol bulmalısın.” (s.89)

“Ne zaman hayatın ya da normalin içine karışmak için hamle yapsam, hafif bir dokunuşla camdan bir adama dönüştürüyor beni. Ya kesiyorum ya kırılıyorum.” (s.96)

“Hasan’sa Sulhi’nin bir kafesin içinde dönüp durduğunu, çıkmayı aklına bile getirmediğini, gittikçe içine kapandığını düşünüyordu: Seni de senden başka hiçbir şey heyecanlandırmıyor Sulhi.” (s.97)

“İyi ki arkadaşız diyordu Sulhi, sevgili olsaydık şimdiye ayrılmıştık.” (s.97)

“Her şey, sabah akşam yağmurun yağdığı bir Fransız filmi gibi yavaş ve dokunaklıydı. Her şey.” (s.97)

“Mutsuz olacağını herkes önceden bilir.” (s.104)

“Daha eskileri, annesinin gençliğini, babasıyla nasıl tanıştığını, nasıl evlendiklerini dinledi. İçi burkuldu. Her şeye gülünç bir umutla başlıyordu insanlar. Sonra üç çocuk ve zımpara gibi bir hayat.” (s.105)

“Her şey geçmişe gidiyor. İnsan geçmişine aittir.” (s.106)

“Beni en güzel evdeki ayna gösteriyor.” (s.107)

“En az yaşanan en çok hatırlanır.” (s.108)

“Fakat insanın hayal ettiği, kurguladığı bir insanla yüzleşmesi iyi bir şey miydi bakalım? Bir oyunun bitmesi iyi bir şey miydi?” (s.109)

“Zaten kim yalnızca kendisidir ki?” (s.110)

12 Eyl 2017

The English Patient

-Hayır, öyle düşünmüyorum. Onu o kadar da çok sevmiyorum. Ben hayaletleri severim. O da öyle. O da hayaletleri seviyor.

....

Kalp, ateşten bir organdır.

....

Hep başkaları için omzumda ağlardı, sonunda onu kendi omzuma razı ettim.

....

-Bir gece seni görmeye gelmesem ne yapardın?
-Seni beklememeye çalışırdım.

....

Her şeyin derinine dalmamayı öğrenmeliyim.

....

Her gece kalbimi boşaltıyorum. Sabah kalktığımda yeniden dolmuş oluyor.

....

Sevgilim, seni bekliyorum. Karanlıkta bir gün ne kadar sürer? Ya da bir hafta. Ateş söndü ve ben çok ama çok üşüyorum.
Kendimi dışarı sürüklemeliydim. Fakat dışarıda güneş var. Korkarım bu kelimeleri yazarak ışığı boşa harcadım.
Öleceğiz... Aşkımızla dolu olarak... Güzellikleri tatmış ve bulunduğumuz bedenlerde ırmaklar gibi akarak...

....

Biz gerçek ülkeleriz. Haritalardaki sınırlar değiliz. Güçlü adamların isimleri değiliz. Bir gün buraya gelip beni rüzgar sarayına götüreceğini
biliyorum. Tek istediğim bu. Seninle ve dostlarımızla haritasız bir dünyaya girmek.

The English Patient, 1996

11 Eyl 2017

Jane Austen - Aşk Ve Gurur

“Masum numarası yapan çoktur – dört bir yanımız bunlarla dolu. Ama gösteriş ve yapmacığa kaçmadan masum olmak, herkesin kişiliğindeki iyi yönü alıp daha da iyileştirmek ve kötü yönlere hiç değinmemek... Bu ancak sana özgü bir şey.” (s.26)

“Onun gururunu ben de kolaylıkla hoş görebilirdim... Benim gururumu incitmemiş olsaydı.” (s.32)

“Kibirle gurur çok zaman aynı anlamda kullanılmalarına karşın aslında ayrı ayrı şeylerdir. Bir insan kibirli olmadan da gururlu olabilir. Gurur daha çok bizim kendi kendimizi değerlendirmemizle ilgilidir; kibirse başkalarına kendimizi ne şekilde satmak istediğimizle.” (s.32)

“Hepimiz başlangıçta özgürüzdür. Ufak bir gönül kayması kadar doğal ne olabilir ki? Ama karşıdan beslenmedikçe sırılsıklam âşık olacak kadar pişkinlik gösterebilen kadın azdır.” (s.34)

“-Sizi çok iyi anlıyorum.
-Keşke bunu bir övgü sayabilseydim! Ama bu derece kolaylıkla anlaşılmak yazık ki çok büyük bir zavallılıktır bence.
-Sizce böyle olabilir. Ama bence derin, karmaşık bir kişiliğin sizinki gibi açıkça okunan bir kişilikten ille de üstün olması gerekmez.” (s.60)

“-Şiirin, aşkı kapı dışarı ettiğini ilk olarak kim keşfetti acaba?
-Ben de şiiri aşkın besini olarak düşünürdüm.
-Sağlam, derin, sağlıklı bir aşkın besini olabilir. Aslında güçlü olan bir şeyi, her şey beslemeye yarar zaten. Ama ortada hafif, cılız bir aşk varsa, tek bir şiirle büsbütün eriyip gideceğinden kuşkum yok.” (s.62)

“Hepimizin yaradılışında birbirini tutmayan yönler vardır.” (s.108)

“Elimizden kaçırdığımız nimetlerin pek öyle parlak olmadığını görmeye başladığımızda yazgımıza daha iyi boyun eğebiliriz.” (s.147)

“Bizi asıl aldatan şey çok zaman kendi kendimizi beğenmişliğimizdir.” (s.172)

“Herkese karşı ilgisiz davranmak aşkın özü değil midir?” (s.178)

“Görüşlerime ve kararlarıma, duygularımın etkisi altında ulaşan bir insan değilimdir.” (s.244)

“Sevgili kardeşim, böyle zevkleri küçük görmek istemem. Böyle şeylerin olağan genç kız ruhuna uygun düşeceği bilinen bir şeydir. Gelgelelim beni hiç çekmez bunlar. İyi bir kitabı bu çeşit gezintilere bin kez yeğ sayarım.” (s.270)

“Öyle yavaş yavaş öyle anlamadan oldu ki, onu sevmeye ne zaman başladığımı ben de bilmiyorum.” (s.435)

8 Eyl 2017

Karhozat

Dün bana baktığında bir şeyin farkına vardım. Seninle dünya arasında ulaşılmaz, garip, boş bir tünelin olduğunu farkettim.
Biri o yolu biliyor mu bilmiyorum. Tünelin girişinde yalnız başına dikiliyorsun, çünkü bir şeyler biliyorsun. Ben bile isimlendiremiyorum.
Daha derin, daha merhametsiz bir şey. Asla anlayamadım. O dünyaya asla yakın olamayacağımı anladım. Sadece yasını tutarım, çünkü ışık ve ılıklıkla saklanmış bir dünya, oranın acısını çekemem.

Karhozat, 1988

7 Eyl 2017

Osho - Hayata Aşk Mektupları

“Mutluluk içimizdedir, ancak biz onu hep dışarıda aradığımız için bulamıyoruz.” (s.11)

“Hiçbir şey vaktinden önce olamaz. Her şeyin büyümesi zaman alır.” (s.12)

“Yalnızca elinden alınamayan şey senin kendi zenginliğindir, şahsi zenginliğin.” (s.15)

“Sessizlikte diyalog mümkün müdür? Aslına bakarsan diyalog sadece sessizlikte mümkündür. Sözcükler azını söyler, çoğuna engel oluşturur. Derinlede her şey birbiriyle bağlantılıdır. Bağlantının düzeyi bu olunca hisler sessizliğe naklolur. Sözcükler, sessiz ifadenin yetersiz kalan yedekleridir. Yalnızca hakikat sözcüklerle anlatılamaz. O ancak sessiz iç sesle ifade edilebilir.” (s.23)

“Yaşam üzerine düşünenler yaşamı kaçırırlar,çünkü düşünceler yalnızca geçmişte ya da gelecekte dolaşır; düşünce şimdide bulunmaz. Düşünce, ölümün yoldaşıdır. Bir başka deyişle düşünce ölüdür; içinde yaşam unsuru yoktur.” (s.27)

“Evlilik adı altında kaç mezarlık türedi! Onlardan bir tanesini de sen talep etme, aksine serbest bırak, çünkü aşk özgürleştirir. Zincirleyen şey aşk değildir.” (s.34)

“Eski alışkanlıklar ölecek ve izin ver, ölsünler. Ve kendini değiştirmekten asla korkma. Değişim her zaman iyidir. Durağanlık ise her zaman kötüdür. Her an geçmişe bakıyor olmak da tehlikelidir, çünkü geleceğin yaratılmasına mani olur. Yaşam, daima önümüzdedir, arkada değil. Bu yüzden ileriye bak, çok ama çok daha ileriye. Hayallerde yaşa, anılarda değil.” (s.37)

“Unutma ki, ne görürsek o oluruz: İyi görürsek iyi, kötü görürsek kötü. Kötü görme. Bu Hint alışkanlığından kurtulman gerek. Ben biliyorum ki kötü yoktur, kötü görme vardır.” (s.37)

“Yaşam, zihnin bir oyunudur. Mutluluk mutsuzluk, huzur huzursuzluk; hepsi zihnin uzantılarıdır.” (s.44)

“Uçlar gerilimlidir. Uçlarda olmamak rahatlıktır. Ancak insan zihni uçlarda yaşar. Ya dost ya da düşmandır- ama asla tarafsız değildir. Ya teslim olan ya da vazgeçendir, ama asla tarafsız değildir. O sonda veya bu sondadır, ama sanki orta yol nedir bilmezmiş gibi asla arada değildir. İnsanın ıstırabı budur. Cehennemi budur. Cennet aradadır. İki cehennem arasında ve iki uç arasındadır. Denge cennettir. Denge özgürlüktür.” (s.45)

“Kendini aldatma etkisi altında uyumaya devam etmek hastalıklı bir durum. Boş zamanlardan mutluluk duyan insan, sağlıklı insandır yalnızca. Kendinden kaçmaya çalışmayan insan sağlıklı insandır. Tümüyle kendinden mutlu ve hoşnut insan sağlıklı insandır.” (s.59)

“İnsan yalnızdır- kesinlikle yalnızdır. Bu yüzden aşk vardır. Bu yüzden dua vardır. Ancak bu arayış bir gün mutlaka bitecek. Bitmek zorunda, çünkü insan kendisinden başka hiç kimseyi bulamaz. Kader budur. Yasa budur.” (s.60)

“Düşünmenin hipnotik bir enerjisi vardır. Bu yüzden ne düşünürsen osundur.” (s.63)

“Sana eziyet edenlere minnettar ol, çünkü onlar senin sınavdan geçmen için bir fırsat yaratıyorlar. Onlara alçakgönüllülükle tahammül et. Onları gönül rahatlığı kabul et. O zaman dünyada kendi egondan başka kimsenin düşman olmadığını göreceksin.” (s.70)

“Mutluluk tabiatında var; bu yüzden onu çok arzuladın. Mutsuzluk tabiata aykırıdır. Kendinden kopuştur. Bu yüzden kendini ondan kurtarmaya çalışıyorsun.” (s.93)

“Aşağılık hissi başarısızlıkan artmaz; aksine başarı istediğin için aşağılık hissine kapılıyorsun. Bu da başarısızlığa dönüşüyor.” (s.98)

“Felsefe hep sorar ama hiçbir zaman cevap bulamaz, din hiç sormaz ve yine de cevap bulur.” (s.106)

“Bu maddi dünyada aşk ruhani bir ışındır.” (s.111)

“Anlaşılabilen şey aşk değildir. Üstelik anlama her şey değildir. Anlamanın çok ötesinde bir şey vardır. O ötede olan şey çok derindir. Anlaşılır olan yüzeydedir, sığdır.” (s.115)

“Gereksiz gerilimler büyütme. Gereksiz uyumsuzluklar besleme. Bu anı gelecekten yaratmaya çalışma, çünkü olmaz. Bırak gelecek bu andan çıksın. Hatta o kadar kendiliğinden ortaya çıkar ki, senin bir şey yapmana gerek kalmaz.
Sadece yaşa, bugün yaşa. Yaşamak için bugün yeter.
Newman ilahisinde şöyle der: Uzakları görmeyi istemiyorum, bir adım sonrası yeter bana.
Evet, elbette ölmek için bugün asla doğru gün değil. Ölüm yarın olmalı. İşe bu yüzden yarın için yaşayanlar yaşamıyorlar; sadece ölüyorlar.
Bugün yaşa- şu anda, tamamen, bütünsel olarak. Yarın kendi başının çaresine bakar.” (s.118)

“Şimdi kalk ve yürü. Eğer yürürsen çok yakınlaşacaksın. Hatta yakın bile değil çünkü yakınlık da bir mesafedir. Esasında hedef sensin. Yürü ve kendini bul.” (s.123)

“Aşk büyüdükçe seks kendiliğinden yok olacaktır. Kutsal olanı görün birbirinizde, o zaman bedenlerinizi görmeyeceksiniz. Birbirinize derinden bakın, o zaman ölümlü olanı görmeyeceksiniz.” (s.135)

“Yaşamda her şey anlaşılabilir değildir, çünkü anlama ufak, yaşamsa son derece büyüktür. Üstelik yaşam, aklın dilenci kâsesine sığmıyorsa, bu okyanusun hatası değildir.
Anlamayla kalma. Anlama gerekli ama yeterli değildir. Akıllı insanın ufak,ışıklı bir adası vardır kuşkusuz- ancak bu ada yarım aydınlatılmış bir okyanustadır ve o okyanus da tamamen karanlık, çok daha büyük bir okyanusun parçasıdır. Bilinen, bilinmeyenin yanında; bilinmeyen, bilinemez olanın yanında hiçbir şey değildir. Hepsinin birleşimi benim ilahilik dediğim şeydir.” (s.139)

“Mantık için duvar olan yerde, aşk için kapı vardır.
Akıl için mağlubiyet olan yerde, kalp için zafer vardır.” (s.147)

“Şüpheler zihnin güvenlik önlemleridir. Onun koruyuculuğuna güvenme.” (s.152)

“Dışa açılan kapı içe duvar olur.” (s.154)

6 Eyl 2017

Marcel Proust - Hazlar ve Günler

“Hayat bizi amansızca sıkıştıran, hiç durmadan ruhumuzu acıtan zorlu bir iştir.” (s.10)

“Her insan deli taklidi yapan kılık değiştirmiş bir tanrıdır zaten.”Emerson (s.13)

“Bundan böyle sizi asla görmeyeceğim, asla... Ancak ruhum görebilecek sizi; bunun için de, aynı anda birbirimizi düşünmemiz gerekir. Ben canınız isterse girebilesiniz diye ruhumun daima size açık olması için hep sizi düşüneceğim.” (s.28)

“Henüz aşkı tanımıyordu. Kısa bir süre sonra aşk acısını tattı, ki bu da aşkla tanışmanın tek yoludur.” (s.36)

“Bu alçağa tutkum tamamen zihinsel olduğu, duyuların etkisinde kalmak gibi bir mazereti olmadığı için iyice tuhaftı. Platonik aşk ne kadar anlamsız.” (s.38)

“Oysa insan ruhunun derinliklerindeki eğilimler doğrultusunda sevdiği şeyleri yaparsa mutluluğu bulabilir ancak.” (s.39)

“-Sen ki hiç yaşamadın, bunu nereden biliyorsun?
  -Ama düşündüm, bu da yaşamaya bedeldir.” (s.39)

“Aynı silahlara sahip olduklarını ve güçlerinin, daha doğrusu zaaflarının aşağı yukarı eşit olduğunu anladığınızda ateş edene hayran olup ateş edileni küçümsemekten vazgeçersiniz. Bu da bilgeliğin başlangıcıdır. Esas bilgelik her iki tarafla da görüşmeyi kesmektir.” (s.53)

“Ona aşığım. Onun da beni seveceğini düşünüyorum. Ama kalbim, öylesine değişken olan bana, bundan böyle hep ona aşık olacağımı söylüyor; iyilik perim ise sadece bir ay sevileceğimi biliyor. İşte bu yüzden, bu kısa ömürlü mutlulukların cennetine girmeden önce eşikte durup gözyaşlarımı siliyorum.” (s.54)

“Hoşa gitmek için harcayarak öldürdüğünüz zamanın bir kısmını canlı tutsaydınız, kışın şöminenizin başında, yazın bahçenizde okuyarak ya da tahayyülle besleseydiniz, daha derin ve daha dolu saatlerin anısını taşıyor olacaktınız.” (s.58)

“Niye bu kadar sık seyahat ediyorsunuz? Seyahatte arabalar sizi hayalinizin çabucak götürebileceği yerlere çok daha yavaş götürür. Deniz kıyısında olmak için gözlerinizi kapamanız yeterli. Bırakın sadece bedenin gözlerine sahip olanlar pılıyı pırtıyı toplayıp Pozzuoli’ye ya da Napoli’ye yerleşsinler. Orada yazmakta olduğunuz kitabı bitirmek istiyorsunuz öyle mi? Şehirden daha iyi çalışabileceğiniz bir yer olabilir mi? Şehrin duvarları arasında keyfinizin istediği en muazzam dekorları kurabilirsiniz. Her şeyden önemlisi, bugünün tadını çıkarmak için niçin uğraşıp didiniyor, başaramadığınız için ağlayıp sızlıyorsunuz? Hayal gücüyle yaşayan bir insan sıfatıyla ancak özlem ya da bekleyişin, yani geçmişin ya da geleceğin tadını çıkarabilirsiniz.” (s.58)

“Onu hiçbir şey tedavi edemez. M. De Laleande’ı güzelliği ya da zekası yüzünden sevseydi ondan daha zeki, espirili ya da daha yakışıklı br genç erkek onu oyalayabilirdi. Ona iyi yürekli ya da kendisine aşık olduğu için bağlanmış olsa bir başkası daha büyük bir sadakatle sevmeye çalışabilirdi onu. Ama M. De Laleande ne yakışıklı ne zeki. Şefkatli mi katı mı, ihmalkâr mı vefalı mı olduğunu Mme de Breyves’in sevdiği, başkalarında yüksek düzeylerde bulunabilecek meziyetler ve cazibeler değil, bizzat M. De Laleande; kusurlarına, vasatlığına rağmen sevdiği bizzat o; dolayısıyla da onu her şeye rağmen sevmeye mahkum.” (s.83)

“Hırs insanı şan ve şöhretten daha çok sarhoş eder; arzu her şeyi yeşertirken, sahip oluş soldurur. Hayatı yaşamaktansa düşlemek yeğdir; kaldı ki yaşamak da bir bakıma hayatı düşlemektir, ama hem gizemi hem de netliği azalmış bir düştür bu, geviş getiren hayvanların cılız bilincindeki dağınık düşlere benzer, karanlık ve ağır bir düş. Shakespeare’in oyunları çalışma odasında seyredildiğinde tiyatrodaki temsillerinden daha güzeldir.” (s.120)

“Duygu, getirdiklerini keyfince alıp götürür.” (s.129)

“O kadar mutluydum ki, herkesin kusurlarını, çirkinliklerini affetmeye hazırdım.” (s.131)

“İnsan asla yalnız kalmamalı, yalnızlık hüzün üretir.” (s.134)

“Artık seni umursamıyorum. Doygunluk, sahip oluştan önce geldi. Platonik aşkın da kendi doyumları vardır. Anlamadan, hatta bilmeden dokunaklı bir sadakatle bana çağrıştırdığın bu manzaraya getirmek istemiyorum artık seni.” (s.144)

“Aşk söndü, unutuşun eşiğinde korkuyorum.” (s.145)

4 Eyl 2017

Martin Heidegger ve Hannah Arendt Mektuplar

“Sevgili Bayan Arendt!
Hemen bu akşam size gelmeli ve kalbinize hitap etmeliyim. Aramızdaki her şey yalın, beraak ve saf olmalı. Birbirimizle karşılaştırılmış olmak lütfuna ancak böyle layık olabiliriz. Sizin öğrencim olmanız, benim sizin hocanız olmam, aramızda vuku bulanların yalnızca bir vesilesinden ibarettir.
Size hiçbir zaman sahip olamayacağım. Fakat siz bundan böyle hayatıma ait olacaksınız. Hayatım da sizinle beraber büyüyecek.
Kendi varlığımızla diğerleri için ne olacağımızı asla bilemeyiz. Ama ne oranda yıkıcı ve engelleyici bir etki yapabileceğimizi pekâla tahmin edebiliriz.
Henüz baharındaki ömrünüzün hangi yöne yöneleceği meçhul. Bu seçimin önünde boyun eğeceğiz. Size sadakatim, sizin de kendinize sadık kalmanıza yardımcı olmalı.”  Martin Heidegger (s.11)

“Sevdiğimiz şeye dönüşüyor, yine de kendimiz kalmaya devam ediyoruz. Bunun için sevgiliye teşekkür etmek istiyor, ancak buna yetecek hiçbir şey bulamıyoruz. Sadece kendimizle teşekkür edebiliriz ona. Aşk, minneti kendine sadakat duygusuna ve diğerlerine kayıtsız şartsız itimada çevirir. Böylece kendi sırrını sürekli yükseltir.” Martin Heidegger (s.13)

“Keşke seninle gecelerin içinde yürüyebilsem.” Martin Heidegger (s.14)

“Gölgeler sadece güneşin olduğu yerdedir. Bu da senin ruhunun temelidir. Sen varlığının tam merkezinden bana yaklaştın ve hayatımda daima etkileyici güç oldun.” Martin Heidegger (s.25)

“Seni, çevren gölgelere sürüklüyor, bu çağ ve henüz baharında bir hayatın çabuklaştırılmış olgunluğu. Eşi benzeri görülmemiş bir surette ve dışarıdan dayatılan kendi kendini didiklemenin yarattığı bu bozulmaların ve yanılmaların sen olmadığına inanmasaydım seni sevemezdim.” Martin Heidegger (s.26)

“Aşk, beklemek ve korumakla görevlendirilmiş olmasaydı hâlâ ruhta kendisiyle birlikte yükselen o büyük inanç olur muydu? Sevgiliyi bekleyebilmek, muhteşem olan budur. Çünkü bu bekleyiş sayesinde sevgili “şu an”dır.” Martin Heidegger (s.27)

“Kendini yeniden buldun, sen zaten kendini hiç kaybetmedin ve kaybetmeyeceksin. Tanrı vergisi kendi varlığının huzurunda tevazuyu dillendirdiği için bu Evet, öyle mutluluk verici ki. Ebediyen böyle bir varlığı bekleyebilmekten daha büyük bir şey düşünebilir misin?” Martin Heidegger (s.28)

“İlk yürüyüşümüzde korkuya kapılsaydın, diyorsun, ne olurdu? Bir şey olabilir miydi? Hepsi bu değil miydi ve bu daima böyle olmayacak mıydı? Bunun için biz bir şey yaptık mı? Kendimizi açmaktan ve olanı oldurulduğu gibi bırakmaktan başka ne yapabiliriz. Böyle olduruluyoruz; birbirimiz için salt sevinç ve her yeni günün menbağı.” Martin Heidegger (s.28)

“Dünya bundan böyle ne senindir ne de benim. Bilakis, o bizim oldu artık.” Martin Heidegger (s.29)

“Augustinus diyor ki: Amo: volo ut sis: Seni Seviyorum, öyleyse ne isen o olmanı istiyorum.
Sevgili Yürek, yaptıklarımın hikâyesi hakkında hiçbir şey söylemiyorsun. Biz iki insanız, zor konuşan, fakat susmayı da anlayan. İçinde gençliğinden bir mayıs günü hatırası saklayan, mis kokulu çiçeklenişin için teşekkür ediyorum.” Martin Heidegger (s.31)

“Uzaklarda olduğun zamanlarda sık sık şiir okudum ve hayatın benim için şimdiki zamana dönüştü.” Martin Heidegger (s.34)

“Kadere inanmakla hiçbir şey mazur görülmüş olmaz ve bu benimle rahatça başa çıkmanın yolu değildir. Sadece ötekine inanmak suretindeki bir imân –ki aşktır bu- seni gerçekten kabul edebilir.” Martin Heidegger (s.35)

“Gelecekten memnun olabilen aşk kök salmış demektir.” Martin Heidegger (s.35)

“Senin hayatın zenginleşecek ve bu asla başarısızlığa uğramayacak. Bu inanç, hırsla kaptığımız ve yaptığımız her şeyden daha geçerlidir.” Martin Heidegger (s.39)

“Seni unuttum. Kayıtsızlıktan değil. Dış şartların bunu icbar etmesinden dolayı da değil. Bilakis seni unutmak zorunda olduğum ve son yoğun çalışmamın kıvamına her gelişimde, seni unutacağım için. Bu, saatlerin ve günlerin getirdiği bir şey değil. Haftalardır, aylardır hazırlanmakta olan ve yavaş yavaş dinmekte olan bir süreç.” Martin Heidegger (s.52)

“Gitmeye cesaret edememek gençliğe yakışmaz. Bu, hürriyet güdüsünün söndüğünün işaretidir. Böyle insanlar kaldıklarında da bu yüzden olumlu bir surette gelişemezler.” Martin Heidegger (s.53)

“Seninle sevinmek için seni yeniden aramaya başladım; sevinçten taşıncaya, sonra da kaybolup gidinceye değin.” Martin Heidegger (s.57)

“Beni huzurunda muhafaza et.” Martin Heidegger (s.59)

“Sana olan aşkımı kaybedersem, yaşama hakkımı kaybetmiş olurum.” Hannah Arendt (s.63)

“Sevgili Hannah!
Sen gittikten sonra geriye odamda durgun bir gün ışığı kaldı.” Martin Heidegger (s.69)

“Hiçbir sevginin hikâyesinin anlatımı böyle güzel değildir, unutamamanın masumiyeti böyle muazzam değildir.” Martin Heidegger (s.81)

“İlkbaharın kalbini kırdıklarına sonbahar yeniden şifa oluyor.” Hannah Arendt (153)

“Başlangıç aynı zamanda bir Tanrı’dır ve insanlar arasında gezindiği sürece her şeyi kurtarır.” Platon (s.177)

“Bir insanla yüzyüze durulduğunda o kendi bütüncül, mutluluk verici canlılığında algılanır fakat o insan hakkında düşünülmez. Eğer şu yapılırsa; birbiriyle karşılaşmış insanların arasına bir duvar örülürse, insan gizlice o karşılaşmadan uzaklaşır. Bir insana ya da bir şeye düşünerek yaklaşmak için o şey, dolaysız bir algılama için uzakta olmak zorundadır. Heidegger diyor ki: Düşünme, uzaklığa yakınlaşmaktır.” Hannah Arendt (s.186)

“İki insanın arasında bazen, çok nadir, bir dünya oluşuyor. Sonra bu bir vatan oluyor, kabul etmeye çoktan hazır olduğumuz her hâlükârda biricik bir vatan. İçinde dünyaya karşı korunduğumuz bu minicik mikro dünya, biri çekip gittiğinde yıkılıyor. Gidiyorum, çok sakinim ve düşünüyorum: gitti.” Hannah Arendt (s.205)

“Kendime her gün şunu söylüyorum: Sen kendi işini yap. Geri kalan ve büyük şeylerin bizden gizlenmiş kendi kaderleri vardır.” Martin Heidegger (s.241)

“Birbirimizi tekrar görürsek
Artık hiçbir şeyi özlemeyeceksin.” Hannah Arendt (s.394)

“Ah, kendimi armağan ettiğim tebessümü tanıyordunuz
Susarak ne kadar çok şeyi kararttığımı biliyordunuz.” Hannah Arendt (s.397)