İnsanlar Tanrı'ya inanmaktan hoşlanırlar, çünkü soruların cevapları karmaşıktır.
....
Mary, dünyanın pürüzlerini yok etmek için kendini sihirli bir güzellik kremi olarak görmekten vazgeçmelisin.
....
Seni affetmemin sebebi kusursuz olmayışın. Hataların var, benim de öyle. Bütün insanların hataları var.
....
Akrabalarımız Tanrı'nın vergisidir. Çok şükür ki, arkadaşlarımızı biz seçeriz. (Ethel Watts)
Mary and Max, 2009
29 Eyl 2017
28 Eyl 2017
Leonard Cohen - Görkemli Kaybedenler
“Keder bizi katiyete sürüklüyor.” (s.12)
“Kalbimi bir taç gibi taşıyorum.” (s.15)
“Belleğini boşalt ve etrafındaki yangına kulak ver.
Belleğini unutma; bırak ihtiyaç duyduğu tüm renklerle değerli bir yerde
varlığını sürdürsün; belleğini Devlet Gemisi’nin direğine bir korsan bayrağı
gibi çek ve kendini çıngırdayan şimdiye nişanla.” (s.17)
“Beni, benim tarzımda sevmesini istiyorum.” (s.30)
“Söz şeffaf tenlerden açılmışken, Edith’in boynu öyleydi;
gördüğüm en ince, en yumuşak ten. Biraz ağır bir kolyenin kesip kanatacağını
sanabilirdiniz. Onu boynundan öpmek bir kaplumbağanın omzunu örtmek kadar zorlu
ve çok özel bir şeydi.” (s.32)
“İçimdeki bütün dünlerle yeni bir şeye nasıl
başlayabilirim?” (s.45)
“İnsanın dünyayı nasıl kaybettiği bir sırdır.” (s.51)
“Ey Tanrım, sabahın mükemmel. Senin dünyanda insanlar
canlı asansördeki küçük çocukları duyabiliyorum. Uçak gerçek mavi gökyüzünde
uçuyor. Mide bulantısı senin gözünde bir depremdir. Dünyanın bile bir bedeni
var. Ebediyen gözleniyoruz. Oturduğum mutfakta seni tanımaya çalışıyorum. Küçük
kalbimden korkuyorum. Kolum neden bir leylak ağacı değil, anlayamıyorum.
Korkuyorum çünkü ölüm de senin fikrin.” (s.62)
27 Eyl 2017
Murathan Mungan - Yaz Geçer
“Yaz geçer yine gelir.
Yaz geçer, iyi gelir sözcükler.”
“Yaz başıydı gittiğinde. Ardından, senin için üç lirik
parça yazmaya karar vermiştim. Kimsesiz bir yazdı. Yoktun. Kimsesizdim.
Çıkılmış bir yolun ilk durağında bir mevsim bekledim durdum.” (s.16)
“-Biliyo musun, sen neye benziyorsun?
-Neye?
-Bilardo
toplarına.
-Neden?
-Yazgını hep
başkalarının ıstakalarının insafına bırakıyorsun da ondan.” (s.31)
“On üç yıl sonra şimdi sevgilimden ayrıldığım bu derin,
bu kavurucu günlerde neden ansızın aklıma düştüğünü sordum kendime. Sonra
anladım: Bir aşk birçok aşktan yapılıyor ve ayrılınmıyor hiçbir seferinde.”
(s.33)
“Buluşurdu sessizliğimiz
Okuduğumuz sayfaların derinliğinde
Ne zaman sussak
Aramızdan geçerdi hayalet gemileri
Karşılıklı kıyılarda
Aynı denize bakan
İki koltuk, iki lamba, iki ay
Aynı pencerenin derinleştirdiği gecede
Gemilerin ıslığını dinlerdik
Tek bir söz bile etmeden konuşurduk saatlerce.” (s.58)
“Uzun denizlerde yorulmazdı gözlerimiz
Birbirimizin güneşine baktıkça
En yeni yerlerimizi birbirimize borçlandık
Çünkü aşıktık, kararlıydık, haklıydık
Bir denize kaç dalga sığarsa...” (s.59)
“Rüyamızı emanet etmedik
Hiç uyumadık sığda
Ölümün uykusuna güvenir gibi
Bırakırdık kendimizi
Birbirimizin düşlerinin yastığına
Aşktı bu, beraberlikti
Yol arkadaşlığıydı
Ve daha binlerce kelime...” (s.68)
“Gün ışığıyla yıkanmış küskün bir yıldız gibi akıp geçtin
Sessizliğimizin üstünden
Oyalanacak bir şey bile bırakmadın
Tozlanmış, dalgın bakışlarımıza
Ne zaman, nerede bir şey yitirsek
Burada bulacağımızı sanırdık
Bu sandık odasında
Mümkünmüş gibi
Balkonda unuttuğumuz nice yazlardan sonra...” (s.83)
“Yazın bittiği her yerde söylenir
Söyleyenler inanır bir şeylerin sahiden bittiğine
Yaz biter
Eskir geceler, serin, hüzünlü
Yeni mevsime hazırlık: ömrün teyel yerleri
Bir yanı telaş, bir yanı ürperten yaz sonu ikindileri
Çıkarır sizi dalgın derinliğinizden
Yaşadığınızı duyarsanız teninizde
Bir zamanlar okumuş olduğunuz kitapları özlersiniz
Sıcak odaları, beyaz, temiz yastıkları
Ahşap pancurları
Yaz bitti
Bitmeyen şeyler kaldı geride.” (s.90)
20 Eyl 2017
The Dust of Time
Hiçbir şey sona ermedi, ermez de. Geçmişe doğru süzülüp giden bir hikayenin başladığı yere döndüm.
Zamanın tozunda berraklığını yitiren ve sonra da ansızın öyle bir anda tıpkı bir rüya gibi geri gelen bir hikaye.
Hiçbir şey sona ermez.
The Dust of Time, 2008
Zamanın tozunda berraklığını yitiren ve sonra da ansızın öyle bir anda tıpkı bir rüya gibi geri gelen bir hikaye.
Hiçbir şey sona ermez.
The Dust of Time, 2008
19 Eyl 2017
Nurdan Gürbilek - Mağdurun Dili
“Başkasının bize bakıyor olması; başkasının yargılayan,
küçük düşüren, utandıran bakışının nesnesi olduğumuzu, o halde savunmasız,
kırılgan, incinebilir olduğumuzu gösterir.” Jean Paul Sartre, Varlık ve Hiçlik
(s.16)
“Yaşam yaşamdır, karekökü almak değil.” Dostoyevski
(s.35)
“Vagonlar gibi geçiyor kelimeler, ve yalnız geçişlerini
seyrediyorsun. Kimler var içinde? Umrunda değil.” Cemil Meriç (s.79)
“Aylak Adam: Küçük kumarlarınız vardır... Biliyorum sizi.
Küçük sürtünmelerle yetinirsiniz. Büyüklerinden korkarsınız. Akşamları elinizde
paketlerle dönersiniz. Sizi bekleyenler vardır. Rahatsınız. Hem de kolay
rahatlıyorsunuz. İçinizde boşluklar yok.
Eviyle işi arasında gidip gelen insanları, romanda sık
sık tekrarlanan deyişle elipaketlileri, onların ikiyüzlü ve tekdüze, sıkıcı ve
sahte yaşamını, özellikle de orta sınıfın yapay huzurunu hedef alır suçlama.
İnsanlar rahattırlar, kolay olanı seçmişlerdir, gösterişe önem veriyor,
yapmacık davranıyor, başta kendileri olmak üzere herkesi kandırıyorlardır.” (s.126)
“Cehennem ötekilerdir. Bunu söylerken bizim ötekilerle
ilişkilerimizin hep zehirlenmiş, yasaklanmış ilişkiler olduğunu söylediğimi
sandılar. Oysa bambaşka bir şeydi söylemek istediğim. Eğer ötekiyle olan
ilişkilerimiz kısıtlayıcı, kusurluysa, o zaman öteki cehennem olabilir. Niçin,
çünkü kendimizle ilgili en önemli olan şey, kendimizi tanımamızdır. Kendimle
ilgili ne söylersem söyleyeyim, hep ötekinin yargısı işe karışır, ne
hissedersem edeyim, ötekinin yargısı vardır. Eğer ilişkilerim kötüyse, tümden
ötekinin egemenliği altında kalırım ve o zaman gerçekten cehennemdeyimdir.
Dünyada cehennemi yaşayan birçok insan var, çünkü fazlasıyla başkalarına
bağımlılar. Başkalarıyla ilişkimiz olmaması anlamına gelmez bu. Sadece
başkalarının bizim için ne denli önemli olduğunu gösterir.” Jean Paul Sartre
(s.137)
“Olanaksızlık taştan bir duvar demektir.” Dostoyevski
(s.153)
“Sıradan insanın sıra dışı olana hınç duyduğundan söz
ediyordu Nietzsche. Doğru, ama sıra dışı olmanın, büyük tutkuların, güçlü
beklentilerin problemsiz olduğunu kim söyleyebilir? Nietzsche için bir yanda
küçük erdemlerle avunan uysal sürü insanı, bir karınca sürüsü ya da bit
olmaktan öteye geçemeyen büyük çoğunluk, kendi deyişiyle, “o sıradanlar, o
lüzumsuzlar, o fazlalıklar” vardı. Diğer yandaysa kendi erdemini kendi bulmuş,
bağımsız, güçlü, kendine yeterli özgür ruhlar.” (s.171)
14 Eyl 2017
Stefan Zweig - Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu
“Sana, beni asla tanımamış olan sana.” (s.2)
“Yalnızca seninle konuşmak istiyorum. Sana ilk defa her
şeyi söylemek istiyorum; bütün hayatımı bilmelisin, o hayat ki, hep senindi ve
sen onu asla bilmedin.” (s.3)
“Sabret sevgilim, sana her şeyi, hepsini en baştan
anlattığım için, anlatacağım için, senden rica ediyorum, beni dinleyeceğin bu
çeyrek saat yüzünden yorulma, çünkü ben seni bütün bir hayat boyunca sevmekten
yorulmadım.” (s.5)
“Daracık hayatları olanlar, kapılarının önüne gelen her
yeni karşısında meraka kapılırlar.” (s.7)
“Sadece yalnızlık çeken çocuklar tutkularını bütünüyle,
dağılmaksızın koruyabilirler, ötekiler, duygularını başkalarıyla beraberlik
atmosferinde gevezeliklerle harcarlar, yakınlıklarla köreltirler, aşk hakkında
çok şey okumuşlardır, duymuşlardır ve aşkın ortak bir kader olduğunu bilirler.
Onunla bir oyuncakmışcasına oynarlar, tıpkı ilk sigaralarını içen erkek
çocukları gibi, onunla böbürlenirler. Oysa bana gelince, benim içimi
dökebileceğim kimsem yoktu, kimse bana bir şey öğretmiş ve beni uyarmış
değildi, deneyimsizdim ve her şeyden habersizdim: kendimi kaderime bir uçuruma
atlarcasına teslim ettim.” (s.12)
13 Eyl 2017
Barış Bıçakçı - Veciz Sözler
“Güneş olmasaydı sözcükler aydınlatırdı dünyamızı.”
“Çölde seraptır arkadaşlık.” (s.6)
“Bir gömü gibi kazarsın kendini ve çektirdiğin dişlerin
dışında tastamam duran iskeletine ulaştığın zaman anlarsın: Evrenin sonu
vardır, insanın sonu vardır. Bu dünyada her şey hep aynıdır ve bunu bilmek
ölesiye sıkıcıdır.” (s.7)
“Aşık olmak, arada sözcükler varsa mümkündür.” (s.7)
“Nasıl el ele tutuşuyorlardı, nasıl sarılıyorlardı
birbirlerine. Bazı çiftler avuçlarını iyice yapıştırıyorlardı. Asıl ihtiyacımız
olan hava, iki insanın avuçlarının arasına sıkışan havadır.” (s.10)
“Aşk bir gösteri sanatıdır.” (s.12)
“Edebiyat insanlar arasında bir yalıtkandır.” (s.15)
“İnsanın en büyük hazinesi suskunluğudur.” (s.17)
“Yalnızlık üzerinde durduğumuz zemindir.” (s.20)
“Yalnızlık mı? Milyarlarca insanın adı geçiyor bu
bahiste!” (s.20)
“İçinde kaybolabileceğiniz en güvenli kalabalıktır aile.”
(s.21)
“Aile bir mayın tarlasıdır, birey olmak için oradan sağ
salim çıkabilmek gerekir.” (s.21)
“Sonbahar da bir bahardı, bir elmayı ısırabilirdi,
sokaklarda titrek güneşle dostluğu ilerletebilirdi, öyle bir genişlik işte, baş
etmesi zor!” (s.43)
“Aynı şeyi düşünmekten aşınır akıl.” (s.53)
“Üzerinde yürüdüğümüz iptir akıl.” (s.53)
“Edebiyat arzu duyulan şeye uzaktan bakabilme sanatıdır.
Bu nedenle kendisine ve başkalarına arada hiç hava kalmayacak şekilde
yapışanların işi değildir edebiyat. Vantuzlular bu işi beceremez.” (s.54)
“Bazı kadınlar kendilerine âşık olan erkeklerle birlikte
olur. Bir iyilikseverlik. Sevgiye verilmiş insani bir karşılık. Hayır
diyememenin ikiz kardeşi. Böyle kadınların âşık olduğu erkekler ise uzakta
ve erişilmezdir. Çünkü her iyiliğin
kendine acı çektirmek gibi bir bedeli vardır. Ve kadınlarla ilgili her
genelleme bir kahkahayı hak eder. O halde gülelim!” (s.55)
“Karşılıksız veya söylenmemiş bir aşkı olan genç kadın ya
da erkek, âşık olduğu kişinin hayatını iş edinen bir dedektiflik bürosu kurar.
Küçük parçalarını bildiği o hayatın bütününü görmek için uğraşır, çıldırır.
Çünkü ortaya çıkacak bütünde kendi yerinin ne olduğunu ölesiye merak eder.”
(s.59)
“Âşık oldum demek, bir şeyin olduğu değil, olacağı
anlamına gelir. Sözcükler duygulardan hızlıdır, sözcükler yaşantılardan da
hızlıdır.” (s.62)
“Sırlar mücevherler gibidir, ama üzerinizde değil
midenizde taşırsınız.” (s.63)
“Bir gün Hasan Kale’de bana, yalnızca yirmi bir yıl
yaşadığı halde nasıl olup da binlerce yıl sevgisiz kalmış gibi hissettiğini
sormuştu. Yanıt olarak gidip sarıldım ona. Kollarıma güvenirim, sıskanın teki
de olsam!” (s.65)
“Ah Nesteren, biliyor musun ki ben sana âşık oldum ve
havadaki oksijeni alıp hiç de karmaşık olmayan yarı kimyasal yarı zihinsel bir
süreçten sonra havaya sözcük veren bir bitkiye dönüştüm.” (s.65)
“Nesteren, seni tanıyalı bir yıl bile olmamışken nasıl
oluyor da binlerce yıldır sevgine hasretmiş gibi hissediyorum?” (s.66)
“Bir kere Sulhi çok ama çok sevilmek istiyordu. Bu
dünyada, en azından gezegenimizin bu yarıküresinde, çok sevilmek isteyenleri
kimse sevmiyor. Acı ama gerçek bu! İstatistikler, on dokuzuncu yüzyılın son
çeyreğinden beri bu olgunun hiç değişmediğini, iyice kök saldığını ortaya
koyuyor. Modernizm konusunda kafa patlatanların yabancısı olmadığı bu bağlayıcı
olgu bir yana, Sulhi’nin genel anlamda insanlarla ilişkilerinde sorunlu olduğu
da söylenebilir. Bir şey daha başlamadan bütün ayrıntılarıyla bitişi, son
buluşu hayal edebilen biriydi Sulhi ve bu da işe yarar hamleler yapmasını,
sevip yanlarına sokulduğu insanlarla anlamlı, kalıcı bir yakınlık kurmasını
engelliyordu.” (s.69)
“İnsan çamurdan değili korkudan yaratılmıştır.” (s.70)
“Şehir, kötülüğün biriktiği yerdir.” (s.71)
“Aman canım bir sözcük de bunu yapar mıymış insana,
demeyin. Yapar! Sözcükler neler neler yapar insana!” (s.72)
“Pekâlâ, çocukluğun kutsanmasından, yüceltilmesinden ben
de hoşlanmam. Ama başka ne yapalım! Sulhi başka ne yapsın! Dünyanın karşısına
kendisini saflaştırarak, güzelleştirerek çıkmak isteyen, hayatını dantel gibi
işleyerek yaşamak isteyen biri, bir çocuğun karşısında secde etmesin de ne
yapsın? Bir çocuğun hayatını işaret ederek: işte ben de böyle olacağım, hayatı
böyle yaşayacağım diye bağırmasın da ne yapsın?” (s.82)
“Özgürlük, aşktan bile şiddetli bir duygudur.” (s.84)
“Gökyüzü ile yeryüzü arasında sıkıştım.” (s.84)
“Birilerinin de anladıkları şeyleri, soylarının devamı
için, sonraki nesillere anlatması gerekiyordu. Sulhi de soyunun devam etmesini
istiyorsa, çocuklarına, torunlarına, kitapların ve karşılıksız sevilen
insanların hayatta kalmayı zorlaştırdığını anlatmalıydı.” (s.86)
“Herkesin cümlesi aynı bile olsa öznesi farklı. Ve gramer
hiçbir işe yaramıyor.” (s.86)
“Sonbahara girerken ayağınızı denk almanız gerekir,öyle
lay lay lom girilmez sonbahara. Sulhi, hayatın sonuna geldiğini hissediyordu.
Artık yaşayacak bir şey kalmadı Sulhi Bey. Bundan sonraki günleriniz
hatırlamakla geçecek.” (s.87)
“Daha çok varoluşsal bir takıntıydı bu! Hani evden
çıkarken ocağı kapatıp kapatmadığımıza, kapıyı kilitleyip kilitlemediğimize
defalarca bakarız ya biz şehirliler, Sulhi’ninki de böyle bir takıntıydı. Yaşayıp
yaşamadığına bakıyordu o da! Şimdiki zamanı hissetmeye, hayatta olduğunu
anlamaya çalışıyordu.” (s.88)
“Başka bir yol bulmalısın Sulhi. Bu hayatın dışına çıkmak
için intiharın dışında bir yol bulmalısın.” (s.89)
“Ne zaman hayatın ya da normalin içine karışmak için
hamle yapsam, hafif bir dokunuşla camdan bir adama dönüştürüyor beni. Ya
kesiyorum ya kırılıyorum.” (s.96)
“Hasan’sa Sulhi’nin bir kafesin içinde dönüp durduğunu,
çıkmayı aklına bile getirmediğini, gittikçe içine kapandığını düşünüyordu: Seni
de senden başka hiçbir şey heyecanlandırmıyor Sulhi.” (s.97)
“İyi ki arkadaşız diyordu Sulhi, sevgili olsaydık şimdiye
ayrılmıştık.” (s.97)
“Her şey, sabah akşam yağmurun yağdığı bir Fransız filmi
gibi yavaş ve dokunaklıydı. Her şey.” (s.97)
“Mutsuz olacağını herkes önceden bilir.” (s.104)
“Daha eskileri, annesinin gençliğini, babasıyla nasıl
tanıştığını, nasıl evlendiklerini dinledi. İçi burkuldu. Her şeye gülünç bir
umutla başlıyordu insanlar. Sonra üç çocuk ve zımpara gibi bir hayat.” (s.105)
“Her şey geçmişe gidiyor. İnsan geçmişine aittir.”
(s.106)
“Beni en güzel evdeki ayna gösteriyor.” (s.107)
“En az yaşanan en çok hatırlanır.” (s.108)
“Fakat insanın hayal ettiği, kurguladığı bir insanla
yüzleşmesi iyi bir şey miydi bakalım? Bir oyunun bitmesi iyi bir şey miydi?”
(s.109)
“Zaten kim yalnızca kendisidir ki?” (s.110)
12 Eyl 2017
The English Patient
-Hayır, öyle düşünmüyorum. Onu o kadar da çok sevmiyorum. Ben hayaletleri severim. O da öyle. O da hayaletleri seviyor.
....
Kalp, ateşten bir organdır.
....
Hep başkaları için omzumda ağlardı, sonunda onu kendi omzuma razı ettim.
....
-Bir gece seni görmeye gelmesem ne yapardın?
-Seni beklememeye çalışırdım.
....
Her şeyin derinine dalmamayı öğrenmeliyim.
....
Her gece kalbimi boşaltıyorum. Sabah kalktığımda yeniden dolmuş oluyor.
....
Sevgilim, seni bekliyorum. Karanlıkta bir gün ne kadar sürer? Ya da bir hafta. Ateş söndü ve ben çok ama çok üşüyorum.
Kendimi dışarı sürüklemeliydim. Fakat dışarıda güneş var. Korkarım bu kelimeleri yazarak ışığı boşa harcadım.
Öleceğiz... Aşkımızla dolu olarak... Güzellikleri tatmış ve bulunduğumuz bedenlerde ırmaklar gibi akarak...
....
Biz gerçek ülkeleriz. Haritalardaki sınırlar değiliz. Güçlü adamların isimleri değiliz. Bir gün buraya gelip beni rüzgar sarayına götüreceğini
biliyorum. Tek istediğim bu. Seninle ve dostlarımızla haritasız bir dünyaya girmek.
The English Patient, 1996
....
Kalp, ateşten bir organdır.
....
Hep başkaları için omzumda ağlardı, sonunda onu kendi omzuma razı ettim.
....
-Bir gece seni görmeye gelmesem ne yapardın?
-Seni beklememeye çalışırdım.
....
Her şeyin derinine dalmamayı öğrenmeliyim.
....
Her gece kalbimi boşaltıyorum. Sabah kalktığımda yeniden dolmuş oluyor.
....
Sevgilim, seni bekliyorum. Karanlıkta bir gün ne kadar sürer? Ya da bir hafta. Ateş söndü ve ben çok ama çok üşüyorum.
Kendimi dışarı sürüklemeliydim. Fakat dışarıda güneş var. Korkarım bu kelimeleri yazarak ışığı boşa harcadım.
Öleceğiz... Aşkımızla dolu olarak... Güzellikleri tatmış ve bulunduğumuz bedenlerde ırmaklar gibi akarak...
....
Biz gerçek ülkeleriz. Haritalardaki sınırlar değiliz. Güçlü adamların isimleri değiliz. Bir gün buraya gelip beni rüzgar sarayına götüreceğini
biliyorum. Tek istediğim bu. Seninle ve dostlarımızla haritasız bir dünyaya girmek.
The English Patient, 1996
11 Eyl 2017
Jane Austen - Aşk Ve Gurur
“Masum numarası yapan çoktur – dört bir yanımız bunlarla
dolu. Ama gösteriş ve yapmacığa kaçmadan masum olmak, herkesin kişiliğindeki
iyi yönü alıp daha da iyileştirmek ve kötü yönlere hiç değinmemek... Bu ancak
sana özgü bir şey.” (s.26)
“Onun gururunu ben de kolaylıkla hoş görebilirdim...
Benim gururumu incitmemiş olsaydı.” (s.32)
“Kibirle gurur çok zaman aynı anlamda kullanılmalarına
karşın aslında ayrı ayrı şeylerdir. Bir insan kibirli olmadan da gururlu
olabilir. Gurur daha çok bizim kendi kendimizi değerlendirmemizle ilgilidir;
kibirse başkalarına kendimizi ne şekilde satmak istediğimizle.” (s.32)
“Hepimiz başlangıçta özgürüzdür. Ufak bir gönül kayması
kadar doğal ne olabilir ki? Ama karşıdan beslenmedikçe sırılsıklam âşık olacak
kadar pişkinlik gösterebilen kadın azdır.” (s.34)
“-Sizi çok iyi anlıyorum.
-Keşke bunu bir övgü sayabilseydim! Ama bu derece
kolaylıkla anlaşılmak yazık ki çok büyük bir zavallılıktır bence.
-Sizce böyle olabilir. Ama bence derin, karmaşık bir
kişiliğin sizinki gibi açıkça okunan bir kişilikten ille de üstün olması
gerekmez.” (s.60)
“-Şiirin, aşkı kapı dışarı ettiğini ilk olarak kim
keşfetti acaba?
-Ben de şiiri aşkın besini olarak düşünürdüm.
-Sağlam, derin, sağlıklı bir aşkın besini olabilir.
Aslında güçlü olan bir şeyi, her şey beslemeye yarar zaten. Ama ortada hafif,
cılız bir aşk varsa, tek bir şiirle büsbütün eriyip gideceğinden kuşkum yok.”
(s.62)
“Hepimizin yaradılışında birbirini tutmayan yönler
vardır.” (s.108)
“Elimizden kaçırdığımız nimetlerin pek öyle parlak
olmadığını görmeye başladığımızda yazgımıza daha iyi boyun eğebiliriz.” (s.147)
“Bizi asıl aldatan şey çok zaman kendi kendimizi
beğenmişliğimizdir.” (s.172)
“Herkese karşı ilgisiz davranmak aşkın özü değil midir?”
(s.178)
“Görüşlerime ve kararlarıma, duygularımın etkisi altında
ulaşan bir insan değilimdir.” (s.244)
“Sevgili kardeşim, böyle zevkleri küçük görmek istemem.
Böyle şeylerin olağan genç kız ruhuna uygun düşeceği bilinen bir şeydir.
Gelgelelim beni hiç çekmez bunlar. İyi bir kitabı bu çeşit gezintilere bin kez
yeğ sayarım.” (s.270)
“Öyle yavaş yavaş öyle anlamadan oldu ki, onu sevmeye ne
zaman başladığımı ben de bilmiyorum.” (s.435)
8 Eyl 2017
Karhozat
Dün bana baktığında bir şeyin farkına vardım. Seninle dünya arasında ulaşılmaz, garip, boş bir tünelin olduğunu farkettim.
Biri o yolu biliyor mu bilmiyorum. Tünelin girişinde yalnız başına dikiliyorsun, çünkü bir şeyler biliyorsun. Ben bile isimlendiremiyorum.
Daha derin, daha merhametsiz bir şey. Asla anlayamadım. O dünyaya asla yakın olamayacağımı anladım. Sadece yasını tutarım, çünkü ışık ve ılıklıkla saklanmış bir dünya, oranın acısını çekemem.
Karhozat, 1988
Biri o yolu biliyor mu bilmiyorum. Tünelin girişinde yalnız başına dikiliyorsun, çünkü bir şeyler biliyorsun. Ben bile isimlendiremiyorum.
Daha derin, daha merhametsiz bir şey. Asla anlayamadım. O dünyaya asla yakın olamayacağımı anladım. Sadece yasını tutarım, çünkü ışık ve ılıklıkla saklanmış bir dünya, oranın acısını çekemem.
Karhozat, 1988
7 Eyl 2017
Osho - Hayata Aşk Mektupları
“Mutluluk içimizdedir, ancak biz onu hep dışarıda
aradığımız için bulamıyoruz.” (s.11)
“Hiçbir şey vaktinden önce olamaz. Her şeyin büyümesi
zaman alır.” (s.12)
“Yalnızca elinden alınamayan şey senin kendi
zenginliğindir, şahsi zenginliğin.” (s.15)
“Sessizlikte diyalog mümkün müdür? Aslına bakarsan
diyalog sadece sessizlikte mümkündür. Sözcükler azını söyler, çoğuna engel
oluşturur. Derinlede her şey birbiriyle bağlantılıdır. Bağlantının düzeyi bu
olunca hisler sessizliğe naklolur. Sözcükler, sessiz ifadenin yetersiz kalan
yedekleridir. Yalnızca hakikat sözcüklerle anlatılamaz. O ancak sessiz iç sesle
ifade edilebilir.” (s.23)
“Yaşam üzerine düşünenler yaşamı kaçırırlar,çünkü
düşünceler yalnızca geçmişte ya da gelecekte dolaşır; düşünce şimdide bulunmaz.
Düşünce, ölümün yoldaşıdır. Bir başka deyişle düşünce ölüdür; içinde yaşam
unsuru yoktur.” (s.27)
“Evlilik adı altında kaç mezarlık türedi! Onlardan bir
tanesini de sen talep etme, aksine serbest bırak, çünkü aşk özgürleştirir.
Zincirleyen şey aşk değildir.” (s.34)
“Eski alışkanlıklar ölecek ve izin ver, ölsünler. Ve
kendini değiştirmekten asla korkma. Değişim her zaman iyidir. Durağanlık ise
her zaman kötüdür. Her an geçmişe bakıyor olmak da tehlikelidir, çünkü
geleceğin yaratılmasına mani olur. Yaşam, daima önümüzdedir, arkada değil. Bu
yüzden ileriye bak, çok ama çok daha ileriye. Hayallerde yaşa, anılarda değil.”
(s.37)
“Unutma ki, ne görürsek o oluruz: İyi görürsek iyi, kötü
görürsek kötü. Kötü görme. Bu Hint alışkanlığından kurtulman gerek. Ben
biliyorum ki kötü yoktur, kötü görme vardır.” (s.37)
“Yaşam, zihnin bir oyunudur. Mutluluk mutsuzluk, huzur
huzursuzluk; hepsi zihnin uzantılarıdır.” (s.44)
“Uçlar gerilimlidir. Uçlarda olmamak rahatlıktır. Ancak
insan zihni uçlarda yaşar. Ya dost ya da düşmandır- ama asla tarafsız değildir.
Ya teslim olan ya da vazgeçendir, ama asla tarafsız değildir. O sonda veya bu
sondadır, ama sanki orta yol nedir bilmezmiş gibi asla arada değildir. İnsanın
ıstırabı budur. Cehennemi budur. Cennet aradadır. İki cehennem arasında ve iki
uç arasındadır. Denge cennettir. Denge özgürlüktür.” (s.45)
“Kendini aldatma etkisi altında uyumaya devam etmek
hastalıklı bir durum. Boş zamanlardan mutluluk duyan insan, sağlıklı insandır
yalnızca. Kendinden kaçmaya çalışmayan insan sağlıklı insandır. Tümüyle
kendinden mutlu ve hoşnut insan sağlıklı insandır.” (s.59)
“İnsan yalnızdır- kesinlikle yalnızdır. Bu yüzden aşk
vardır. Bu yüzden dua vardır. Ancak bu arayış bir gün mutlaka bitecek. Bitmek
zorunda, çünkü insan kendisinden başka hiç kimseyi bulamaz. Kader budur. Yasa
budur.” (s.60)
“Düşünmenin hipnotik bir enerjisi vardır. Bu yüzden ne
düşünürsen osundur.” (s.63)
“Sana eziyet edenlere minnettar ol, çünkü onlar senin
sınavdan geçmen için bir fırsat yaratıyorlar. Onlara alçakgönüllülükle tahammül
et. Onları gönül rahatlığı kabul et. O zaman dünyada kendi egondan başka
kimsenin düşman olmadığını göreceksin.” (s.70)
“Mutluluk tabiatında var; bu yüzden onu çok arzuladın.
Mutsuzluk tabiata aykırıdır. Kendinden kopuştur. Bu yüzden kendini ondan
kurtarmaya çalışıyorsun.” (s.93)
“Aşağılık hissi başarısızlıkan artmaz; aksine başarı
istediğin için aşağılık hissine kapılıyorsun. Bu da başarısızlığa dönüşüyor.”
(s.98)
“Felsefe hep sorar ama hiçbir zaman cevap bulamaz, din
hiç sormaz ve yine de cevap bulur.” (s.106)
“Bu maddi dünyada aşk ruhani bir ışındır.” (s.111)
“Anlaşılabilen şey aşk değildir. Üstelik anlama her şey
değildir. Anlamanın çok ötesinde bir şey vardır. O ötede olan şey çok derindir.
Anlaşılır olan yüzeydedir, sığdır.” (s.115)
“Gereksiz gerilimler büyütme. Gereksiz uyumsuzluklar
besleme. Bu anı gelecekten yaratmaya çalışma, çünkü olmaz. Bırak gelecek bu
andan çıksın. Hatta o kadar kendiliğinden ortaya çıkar ki, senin bir şey
yapmana gerek kalmaz.
Sadece yaşa, bugün yaşa. Yaşamak için bugün yeter.
Newman ilahisinde şöyle der: Uzakları görmeyi
istemiyorum, bir adım sonrası yeter bana.
Evet, elbette ölmek için bugün asla doğru gün değil. Ölüm
yarın olmalı. İşe bu yüzden yarın için yaşayanlar yaşamıyorlar; sadece
ölüyorlar.
Bugün yaşa- şu anda, tamamen, bütünsel olarak. Yarın
kendi başının çaresine bakar.” (s.118)
“Şimdi kalk ve yürü. Eğer yürürsen çok yakınlaşacaksın.
Hatta yakın bile değil çünkü yakınlık da bir mesafedir. Esasında hedef sensin.
Yürü ve kendini bul.” (s.123)
“Aşk büyüdükçe seks kendiliğinden yok olacaktır. Kutsal
olanı görün birbirinizde, o zaman bedenlerinizi görmeyeceksiniz. Birbirinize
derinden bakın, o zaman ölümlü olanı görmeyeceksiniz.” (s.135)
“Yaşamda her şey anlaşılabilir değildir, çünkü anlama ufak,
yaşamsa son derece büyüktür. Üstelik yaşam, aklın dilenci kâsesine sığmıyorsa,
bu okyanusun hatası değildir.
Anlamayla kalma. Anlama gerekli ama yeterli değildir.
Akıllı insanın ufak,ışıklı bir adası vardır kuşkusuz- ancak bu ada yarım
aydınlatılmış bir okyanustadır ve o okyanus da tamamen karanlık, çok daha büyük
bir okyanusun parçasıdır. Bilinen, bilinmeyenin yanında; bilinmeyen, bilinemez
olanın yanında hiçbir şey değildir. Hepsinin birleşimi benim ilahilik dediğim
şeydir.” (s.139)
“Mantık için duvar olan yerde, aşk için kapı vardır.
Akıl için mağlubiyet olan yerde, kalp için zafer vardır.”
(s.147)
“Şüpheler zihnin güvenlik önlemleridir. Onun
koruyuculuğuna güvenme.” (s.152)
“Dışa açılan kapı içe duvar olur.” (s.154)
6 Eyl 2017
Marcel Proust - Hazlar ve Günler
“Hayat bizi amansızca sıkıştıran, hiç durmadan ruhumuzu
acıtan zorlu bir iştir.” (s.10)
“Her insan deli taklidi yapan kılık değiştirmiş bir
tanrıdır zaten.”Emerson (s.13)
“Bundan böyle sizi asla görmeyeceğim, asla... Ancak ruhum
görebilecek sizi; bunun için de, aynı anda birbirimizi düşünmemiz gerekir. Ben
canınız isterse girebilesiniz diye ruhumun daima size açık olması için hep sizi
düşüneceğim.” (s.28)
“Henüz aşkı tanımıyordu. Kısa bir süre sonra aşk acısını
tattı, ki bu da aşkla tanışmanın tek yoludur.” (s.36)
“Bu alçağa tutkum tamamen zihinsel olduğu, duyuların
etkisinde kalmak gibi bir mazereti olmadığı için iyice tuhaftı. Platonik aşk ne
kadar anlamsız.” (s.38)
“Oysa insan ruhunun derinliklerindeki eğilimler
doğrultusunda sevdiği şeyleri yaparsa mutluluğu bulabilir ancak.” (s.39)
“-Sen ki hiç yaşamadın, bunu nereden biliyorsun?
-Ama düşündüm, bu
da yaşamaya bedeldir.” (s.39)
“Aynı silahlara sahip olduklarını ve güçlerinin, daha
doğrusu zaaflarının aşağı yukarı eşit olduğunu anladığınızda ateş edene hayran
olup ateş edileni küçümsemekten vazgeçersiniz. Bu da bilgeliğin başlangıcıdır.
Esas bilgelik her iki tarafla da görüşmeyi kesmektir.” (s.53)
“Ona aşığım. Onun da beni seveceğini düşünüyorum. Ama
kalbim, öylesine değişken olan bana, bundan böyle hep ona aşık olacağımı
söylüyor; iyilik perim ise sadece bir ay sevileceğimi biliyor. İşte bu yüzden,
bu kısa ömürlü mutlulukların cennetine girmeden önce eşikte durup gözyaşlarımı
siliyorum.” (s.54)
“Hoşa gitmek için harcayarak öldürdüğünüz zamanın bir
kısmını canlı tutsaydınız, kışın şöminenizin başında, yazın bahçenizde okuyarak
ya da tahayyülle besleseydiniz, daha derin ve daha dolu saatlerin anısını
taşıyor olacaktınız.” (s.58)
“Niye bu kadar sık seyahat ediyorsunuz? Seyahatte
arabalar sizi hayalinizin çabucak götürebileceği yerlere çok daha yavaş
götürür. Deniz kıyısında olmak için gözlerinizi kapamanız yeterli. Bırakın
sadece bedenin gözlerine sahip olanlar pılıyı pırtıyı toplayıp Pozzuoli’ye ya
da Napoli’ye yerleşsinler. Orada yazmakta olduğunuz kitabı bitirmek
istiyorsunuz öyle mi? Şehirden daha iyi çalışabileceğiniz bir yer olabilir mi?
Şehrin duvarları arasında keyfinizin istediği en muazzam dekorları
kurabilirsiniz. Her şeyden önemlisi, bugünün tadını çıkarmak için niçin uğraşıp
didiniyor, başaramadığınız için ağlayıp sızlıyorsunuz? Hayal gücüyle yaşayan
bir insan sıfatıyla ancak özlem ya da bekleyişin, yani geçmişin ya da geleceğin
tadını çıkarabilirsiniz.” (s.58)
“Onu hiçbir şey tedavi edemez. M. De Laleande’ı güzelliği
ya da zekası yüzünden sevseydi ondan daha zeki, espirili ya da daha yakışıklı
br genç erkek onu oyalayabilirdi. Ona iyi yürekli ya da kendisine aşık olduğu
için bağlanmış olsa bir başkası daha büyük bir sadakatle sevmeye çalışabilirdi
onu. Ama M. De Laleande ne yakışıklı ne zeki. Şefkatli mi katı mı, ihmalkâr mı
vefalı mı olduğunu Mme de Breyves’in sevdiği, başkalarında yüksek düzeylerde
bulunabilecek meziyetler ve cazibeler değil, bizzat M. De Laleande;
kusurlarına, vasatlığına rağmen sevdiği bizzat o; dolayısıyla da onu her şeye
rağmen sevmeye mahkum.” (s.83)
“Hırs insanı şan ve şöhretten daha çok sarhoş eder; arzu
her şeyi yeşertirken, sahip oluş soldurur. Hayatı yaşamaktansa düşlemek yeğdir;
kaldı ki yaşamak da bir bakıma hayatı düşlemektir, ama hem gizemi hem de
netliği azalmış bir düştür bu, geviş getiren hayvanların cılız bilincindeki
dağınık düşlere benzer, karanlık ve ağır bir düş. Shakespeare’in oyunları
çalışma odasında seyredildiğinde tiyatrodaki temsillerinden daha güzeldir.”
(s.120)
“Duygu, getirdiklerini keyfince alıp götürür.” (s.129)
“O kadar mutluydum ki, herkesin kusurlarını,
çirkinliklerini affetmeye hazırdım.” (s.131)
“İnsan asla yalnız kalmamalı, yalnızlık hüzün üretir.”
(s.134)
“Artık seni umursamıyorum. Doygunluk, sahip oluştan önce
geldi. Platonik aşkın da kendi doyumları vardır. Anlamadan, hatta bilmeden
dokunaklı bir sadakatle bana çağrıştırdığın bu manzaraya getirmek istemiyorum
artık seni.” (s.144)
“Aşk söndü, unutuşun eşiğinde korkuyorum.” (s.145)
4 Eyl 2017
Martin Heidegger ve Hannah Arendt Mektuplar
“Sevgili Bayan Arendt!
Hemen bu akşam size gelmeli ve kalbinize hitap etmeliyim.
Aramızdaki her şey yalın, beraak ve saf olmalı. Birbirimizle karşılaştırılmış
olmak lütfuna ancak böyle layık olabiliriz. Sizin öğrencim olmanız, benim sizin
hocanız olmam, aramızda vuku bulanların yalnızca bir vesilesinden ibarettir.
Size hiçbir zaman sahip olamayacağım. Fakat siz bundan
böyle hayatıma ait olacaksınız. Hayatım da sizinle beraber büyüyecek.
Kendi varlığımızla diğerleri için ne olacağımızı asla
bilemeyiz. Ama ne oranda yıkıcı ve engelleyici bir etki yapabileceğimizi pekâla
tahmin edebiliriz.
Henüz baharındaki ömrünüzün hangi yöne yöneleceği meçhul.
Bu seçimin önünde boyun eğeceğiz. Size sadakatim, sizin de kendinize sadık
kalmanıza yardımcı olmalı.” Martin Heidegger
(s.11)
“Sevdiğimiz şeye dönüşüyor, yine de kendimiz kalmaya
devam ediyoruz. Bunun için sevgiliye teşekkür etmek istiyor, ancak buna yetecek
hiçbir şey bulamıyoruz. Sadece kendimizle teşekkür edebiliriz ona. Aşk, minneti
kendine sadakat duygusuna ve diğerlerine kayıtsız şartsız itimada çevirir.
Böylece kendi sırrını sürekli yükseltir.” Martin Heidegger (s.13)
“Keşke seninle gecelerin içinde yürüyebilsem.” Martin
Heidegger (s.14)
“Gölgeler sadece güneşin olduğu yerdedir. Bu da senin
ruhunun temelidir. Sen varlığının tam merkezinden bana yaklaştın ve hayatımda
daima etkileyici güç oldun.” Martin Heidegger (s.25)
“Seni, çevren gölgelere sürüklüyor, bu çağ ve henüz
baharında bir hayatın çabuklaştırılmış olgunluğu. Eşi benzeri görülmemiş bir
surette ve dışarıdan dayatılan kendi kendini didiklemenin yarattığı bu
bozulmaların ve yanılmaların sen olmadığına inanmasaydım seni sevemezdim.” Martin
Heidegger (s.26)
“Aşk, beklemek ve korumakla görevlendirilmiş olmasaydı
hâlâ ruhta kendisiyle birlikte yükselen o büyük inanç olur muydu? Sevgiliyi
bekleyebilmek, muhteşem olan budur. Çünkü bu bekleyiş sayesinde sevgili “şu
an”dır.” Martin Heidegger (s.27)
“Kendini yeniden buldun, sen zaten kendini hiç
kaybetmedin ve kaybetmeyeceksin. Tanrı vergisi kendi varlığının huzurunda
tevazuyu dillendirdiği için bu Evet, öyle mutluluk verici ki. Ebediyen böyle
bir varlığı bekleyebilmekten daha büyük bir şey düşünebilir misin?” Martin
Heidegger (s.28)
“İlk yürüyüşümüzde korkuya kapılsaydın, diyorsun, ne
olurdu? Bir şey olabilir miydi? Hepsi bu değil miydi ve bu daima böyle
olmayacak mıydı? Bunun için biz bir şey yaptık mı? Kendimizi açmaktan ve olanı
oldurulduğu gibi bırakmaktan başka ne yapabiliriz. Böyle olduruluyoruz;
birbirimiz için salt sevinç ve her yeni günün menbağı.” Martin Heidegger (s.28)
“Dünya bundan böyle ne senindir ne de benim. Bilakis, o
bizim oldu artık.” Martin Heidegger (s.29)
“Augustinus diyor ki: Amo: volo ut sis: Seni Seviyorum,
öyleyse ne isen o olmanı istiyorum.
Sevgili Yürek, yaptıklarımın hikâyesi hakkında hiçbir şey
söylemiyorsun. Biz iki insanız, zor konuşan, fakat susmayı da anlayan. İçinde
gençliğinden bir mayıs günü hatırası saklayan, mis kokulu çiçeklenişin için
teşekkür ediyorum.” Martin Heidegger (s.31)
“Uzaklarda olduğun zamanlarda sık sık şiir okudum ve
hayatın benim için şimdiki zamana dönüştü.” Martin Heidegger (s.34)
“Kadere inanmakla hiçbir şey mazur görülmüş olmaz ve bu
benimle rahatça başa çıkmanın yolu değildir. Sadece ötekine inanmak suretindeki
bir imân –ki aşktır bu- seni gerçekten kabul edebilir.” Martin Heidegger (s.35)
“Gelecekten memnun olabilen aşk kök salmış demektir.” Martin
Heidegger (s.35)
“Senin hayatın zenginleşecek ve bu asla başarısızlığa
uğramayacak. Bu inanç, hırsla kaptığımız ve yaptığımız her şeyden daha
geçerlidir.” Martin Heidegger (s.39)
“Seni unuttum. Kayıtsızlıktan değil. Dış şartların bunu
icbar etmesinden dolayı da değil. Bilakis seni unutmak zorunda olduğum ve son
yoğun çalışmamın kıvamına her gelişimde, seni unutacağım için. Bu, saatlerin ve
günlerin getirdiği bir şey değil. Haftalardır, aylardır hazırlanmakta olan ve
yavaş yavaş dinmekte olan bir süreç.” Martin Heidegger (s.52)
“Gitmeye cesaret edememek gençliğe yakışmaz. Bu, hürriyet
güdüsünün söndüğünün işaretidir. Böyle insanlar kaldıklarında da bu yüzden
olumlu bir surette gelişemezler.” Martin Heidegger (s.53)
“Seninle sevinmek için seni yeniden aramaya başladım;
sevinçten taşıncaya, sonra da kaybolup gidinceye değin.” Martin Heidegger
(s.57)
“Beni huzurunda muhafaza et.” Martin Heidegger (s.59)
“Sana olan aşkımı kaybedersem, yaşama hakkımı kaybetmiş
olurum.” Hannah Arendt (s.63)
“Sevgili Hannah!
Sen gittikten sonra geriye odamda durgun bir gün ışığı
kaldı.” Martin Heidegger (s.69)
“Hiçbir sevginin hikâyesinin anlatımı böyle güzel
değildir, unutamamanın masumiyeti böyle muazzam değildir.” Martin Heidegger
(s.81)
“İlkbaharın kalbini kırdıklarına sonbahar yeniden şifa
oluyor.” Hannah Arendt (153)
“Başlangıç aynı zamanda bir Tanrı’dır ve insanlar
arasında gezindiği sürece her şeyi kurtarır.” Platon (s.177)
“Bir insanla yüzyüze durulduğunda o kendi bütüncül,
mutluluk verici canlılığında algılanır fakat o insan hakkında düşünülmez. Eğer
şu yapılırsa; birbiriyle karşılaşmış insanların arasına bir duvar örülürse,
insan gizlice o karşılaşmadan uzaklaşır. Bir insana ya da bir şeye düşünerek
yaklaşmak için o şey, dolaysız bir algılama için uzakta olmak zorundadır.
Heidegger diyor ki: Düşünme, uzaklığa yakınlaşmaktır.” Hannah Arendt (s.186)
“İki insanın arasında bazen, çok nadir, bir dünya
oluşuyor. Sonra bu bir vatan oluyor, kabul etmeye çoktan hazır olduğumuz her
hâlükârda biricik bir vatan. İçinde dünyaya karşı korunduğumuz bu minicik mikro
dünya, biri çekip gittiğinde yıkılıyor. Gidiyorum, çok sakinim ve düşünüyorum:
gitti.” Hannah Arendt (s.205)
“Kendime her gün şunu söylüyorum: Sen kendi işini yap.
Geri kalan ve büyük şeylerin bizden gizlenmiş kendi kaderleri vardır.” Martin
Heidegger (s.241)
“Birbirimizi tekrar görürsek
Artık hiçbir şeyi özlemeyeceksin.” Hannah Arendt (s.394)
“Ah, kendimi armağan ettiğim tebessümü tanıyordunuz
Susarak ne kadar çok şeyi kararttığımı biliyordunuz.”
Hannah Arendt (s.397)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)