13 Eyl 2017

Barış Bıçakçı - Veciz Sözler

“Güneş olmasaydı sözcükler aydınlatırdı dünyamızı.”

“Çölde seraptır arkadaşlık.” (s.6)

“Bir gömü gibi kazarsın kendini ve çektirdiğin dişlerin dışında tastamam duran iskeletine ulaştığın zaman anlarsın: Evrenin sonu vardır, insanın sonu vardır. Bu dünyada her şey hep aynıdır ve bunu bilmek ölesiye sıkıcıdır.” (s.7)

“Aşık olmak, arada sözcükler varsa mümkündür.” (s.7)

“Nasıl el ele tutuşuyorlardı, nasıl sarılıyorlardı birbirlerine. Bazı çiftler avuçlarını iyice yapıştırıyorlardı. Asıl ihtiyacımız olan hava, iki insanın avuçlarının arasına sıkışan havadır.” (s.10)

“Aşk bir gösteri sanatıdır.” (s.12)

“Edebiyat insanlar arasında bir yalıtkandır.” (s.15)

“İnsanın en büyük hazinesi suskunluğudur.” (s.17)

“Yalnızlık üzerinde durduğumuz zemindir.” (s.20)

“Yalnızlık mı? Milyarlarca insanın adı geçiyor bu bahiste!” (s.20)

“İçinde kaybolabileceğiniz en güvenli kalabalıktır aile.” (s.21)

“Aile bir mayın tarlasıdır, birey olmak için oradan sağ salim çıkabilmek gerekir.” (s.21)

“Sonbahar da bir bahardı, bir elmayı ısırabilirdi, sokaklarda titrek güneşle dostluğu ilerletebilirdi, öyle bir genişlik işte, baş etmesi zor!” (s.43)

“Aynı şeyi düşünmekten aşınır akıl.” (s.53)

“Üzerinde yürüdüğümüz iptir akıl.” (s.53)

“Edebiyat arzu duyulan şeye uzaktan bakabilme sanatıdır. Bu nedenle kendisine ve başkalarına arada hiç hava kalmayacak şekilde yapışanların işi değildir edebiyat. Vantuzlular bu işi beceremez.” (s.54)

“Bazı kadınlar kendilerine âşık olan erkeklerle birlikte olur. Bir iyilikseverlik. Sevgiye verilmiş insani bir karşılık. Hayır diyememenin ikiz kardeşi. Böyle kadınların âşık olduğu erkekler ise uzakta ve  erişilmezdir. Çünkü her iyiliğin kendine acı çektirmek gibi bir bedeli vardır. Ve kadınlarla ilgili her genelleme bir kahkahayı hak eder. O halde gülelim!” (s.55)

“Karşılıksız veya söylenmemiş bir aşkı olan genç kadın ya da erkek, âşık olduğu kişinin hayatını iş edinen bir dedektiflik bürosu kurar. Küçük parçalarını bildiği o hayatın bütününü görmek için uğraşır, çıldırır. Çünkü ortaya çıkacak bütünde kendi yerinin ne olduğunu ölesiye merak eder.” (s.59)

“Âşık oldum demek, bir şeyin olduğu değil, olacağı anlamına gelir. Sözcükler duygulardan hızlıdır, sözcükler yaşantılardan da hızlıdır.” (s.62)

“Sırlar mücevherler gibidir, ama üzerinizde değil midenizde taşırsınız.” (s.63)

“Bir gün Hasan Kale’de bana, yalnızca yirmi bir yıl yaşadığı halde nasıl olup da binlerce yıl sevgisiz kalmış gibi hissettiğini sormuştu. Yanıt olarak gidip sarıldım ona. Kollarıma güvenirim, sıskanın teki de olsam!” (s.65)

“Ah Nesteren, biliyor musun ki ben sana âşık oldum ve havadaki oksijeni alıp hiç de karmaşık olmayan yarı kimyasal yarı zihinsel bir süreçten sonra havaya sözcük veren bir bitkiye dönüştüm.” (s.65)

“Nesteren, seni tanıyalı bir yıl bile olmamışken nasıl oluyor da binlerce yıldır sevgine hasretmiş gibi hissediyorum?” (s.66)

“Bir kere Sulhi çok ama çok sevilmek istiyordu. Bu dünyada, en azından gezegenimizin bu yarıküresinde, çok sevilmek isteyenleri kimse sevmiyor. Acı ama gerçek bu! İstatistikler, on dokuzuncu yüzyılın son çeyreğinden beri bu olgunun hiç değişmediğini, iyice kök saldığını ortaya koyuyor. Modernizm konusunda kafa patlatanların yabancısı olmadığı bu bağlayıcı olgu bir yana, Sulhi’nin genel anlamda insanlarla ilişkilerinde sorunlu olduğu da söylenebilir. Bir şey daha başlamadan bütün ayrıntılarıyla bitişi, son buluşu hayal edebilen biriydi Sulhi ve bu da işe yarar hamleler yapmasını, sevip yanlarına sokulduğu insanlarla anlamlı, kalıcı bir yakınlık kurmasını engelliyordu.” (s.69)

“İnsan çamurdan değili korkudan yaratılmıştır.” (s.70)

“Şehir, kötülüğün biriktiği yerdir.” (s.71)

“Aman canım bir sözcük de bunu yapar mıymış insana, demeyin. Yapar! Sözcükler neler neler yapar insana!” (s.72)

“Pekâlâ, çocukluğun kutsanmasından, yüceltilmesinden ben de hoşlanmam. Ama başka ne yapalım! Sulhi başka ne yapsın! Dünyanın karşısına kendisini saflaştırarak, güzelleştirerek çıkmak isteyen, hayatını dantel gibi işleyerek yaşamak isteyen biri, bir çocuğun karşısında secde etmesin de ne yapsın? Bir çocuğun hayatını işaret ederek: işte ben de böyle olacağım, hayatı böyle yaşayacağım diye bağırmasın da ne yapsın?” (s.82)

“Özgürlük, aşktan bile şiddetli bir duygudur.” (s.84)

“Gökyüzü ile yeryüzü arasında sıkıştım.” (s.84)

“Birilerinin de anladıkları şeyleri, soylarının devamı için, sonraki nesillere anlatması gerekiyordu. Sulhi de soyunun devam etmesini istiyorsa, çocuklarına, torunlarına, kitapların ve karşılıksız sevilen insanların hayatta kalmayı zorlaştırdığını anlatmalıydı.” (s.86)

“Herkesin cümlesi aynı bile olsa öznesi farklı. Ve gramer hiçbir işe yaramıyor.” (s.86)

“Sonbahara girerken ayağınızı denk almanız gerekir,öyle lay lay lom girilmez sonbahara. Sulhi, hayatın sonuna geldiğini hissediyordu. Artık yaşayacak bir şey kalmadı Sulhi Bey. Bundan sonraki günleriniz hatırlamakla geçecek.” (s.87)

“Daha çok varoluşsal bir takıntıydı bu! Hani evden çıkarken ocağı kapatıp kapatmadığımıza, kapıyı kilitleyip kilitlemediğimize defalarca bakarız ya biz şehirliler, Sulhi’ninki de böyle bir takıntıydı. Yaşayıp yaşamadığına bakıyordu o da! Şimdiki zamanı hissetmeye, hayatta olduğunu anlamaya çalışıyordu.” (s.88)

“Başka bir yol bulmalısın Sulhi. Bu hayatın dışına çıkmak için intiharın dışında bir yol bulmalısın.” (s.89)

“Ne zaman hayatın ya da normalin içine karışmak için hamle yapsam, hafif bir dokunuşla camdan bir adama dönüştürüyor beni. Ya kesiyorum ya kırılıyorum.” (s.96)

“Hasan’sa Sulhi’nin bir kafesin içinde dönüp durduğunu, çıkmayı aklına bile getirmediğini, gittikçe içine kapandığını düşünüyordu: Seni de senden başka hiçbir şey heyecanlandırmıyor Sulhi.” (s.97)

“İyi ki arkadaşız diyordu Sulhi, sevgili olsaydık şimdiye ayrılmıştık.” (s.97)

“Her şey, sabah akşam yağmurun yağdığı bir Fransız filmi gibi yavaş ve dokunaklıydı. Her şey.” (s.97)

“Mutsuz olacağını herkes önceden bilir.” (s.104)

“Daha eskileri, annesinin gençliğini, babasıyla nasıl tanıştığını, nasıl evlendiklerini dinledi. İçi burkuldu. Her şeye gülünç bir umutla başlıyordu insanlar. Sonra üç çocuk ve zımpara gibi bir hayat.” (s.105)

“Her şey geçmişe gidiyor. İnsan geçmişine aittir.” (s.106)

“Beni en güzel evdeki ayna gösteriyor.” (s.107)

“En az yaşanan en çok hatırlanır.” (s.108)

“Fakat insanın hayal ettiği, kurguladığı bir insanla yüzleşmesi iyi bir şey miydi bakalım? Bir oyunun bitmesi iyi bir şey miydi?” (s.109)

“Zaten kim yalnızca kendisidir ki?” (s.110)