30 Ara 2015

Irvine Welsh - Trainspotting

“Hayat sıkıcı ve anlamsız. Büyük umutlarla başlıyoruz, sonra çuvallıyoruz. Hepimiz bir gün, büyük sorulara cevap bulamadan öleceğimizi keşfederiz.” (s.97)

“İnsanın içinden eroini söküp atabilirsin ama eroinmanı asla.” (s.151)

“Başarı ve başarısızlık arzunun tatmin edilmesi ya da içinde kalması anlamına gelir. Arzu ya kişisel dürtülerimize bağlı olarak baskın bir biçimde içseldir ya da esasen reklamlarla veya medyanın ve popüler kültürün sunduğu rol modelleriyle uyarılmış bir biçimde, dışsal.” (s.191)

“Kendini uyuşturucuyla mahvediyorsun. Çünkü herkesin derin ve karmaşık biri olduğunu düşünmesini istiyorsun. Bu çok acıklı ve sıkıcı.” (s.192)

“Fazla ödün vermeden duygulara hitap etmenin tek yolu var benim için: klişelere sığınmak.” (s.221)

29 Ara 2015

The Apartment

-Ayna kırılmış.
-Evet, hoşuma gidiyor. Bana kendimi hissettiğim gibi gösteriyor.

The Apartment, 1960

27 Ara 2015

Leylâ Erbil - Mektup Aşkları

“Evet, mektubunu on kez okudum. Sen istediğin kadar inkâr et, dünyadan ve insanlardan çok şey bekliyorsun. Bu düzen biz istedik diye değişmez ki sevgili kızım, öyle olsa ne kolay olurdu devrimler. Bir de “karakter sahibi olmak”, “ideal insan”, “mutlak içtenlik” gibi deyimler dilinden düşmüyor. İnan ki bu insanlar yok yeryüzünde.” (s.21)

“Bugün yaşamın anlamı dediğin şey, yarın bir taş parçasından daha anlamsız olabiliyor. Bu kadar ince bekleyişler gerekir mi acaba?” (s.21)

“Ruhumuzu bütün çıplaklığıyla kimseye gösteremediğimiz için daima yalnız kalmaya mahkumuz.” (s.33)

“Aşk var dostum, aşk var ve her şeyi iyi ediyor.” (s.44)

“Hiçbir şeyim ben dedin, hiçbir şeyim, seni sevmenin dışında.” (s.104)

“Sevgilim. İnsan Tanrı’nın riyasıdır.” (s.116)

“Sevgilim. Riya insanın Tanrısıdır.” (s.123)

“Sevgilim. Riya Tanrı’nın insanıdır.” (s.131)

“Biz birbirimizin insanıyız. Yalnız geçen günlere üzüleceğiz bir gün mutlaka.” (s.147)

“Niye bırakayım seni Jale? Niye bırakayım seni? Bende senin devamın var. Benim de sende devamım var.” (s.195)

“Etin ete, ısının ısıya geçişi; yitirdiği yarısını arayan insanoğlunun bulduğunu sandığı parçasına rastladığında geçirdiği bir baygınlıktır aşk. Sonu olmasa, sonu gelmese vardır, evet vardır.” (s.223)

“Yoksun et kendini şu dünyadan, ağlamayı öğren, yetmediyse bir daha otur ağla. Ta ki ağlamayı belli etmeyinceye kadar...” (s.229)

24 Ara 2015

Anais Nin - Ateş Merdivenleri

“Bütün öteki kederler, hastalıklar ya da acılar diğer insanlar tarafından anlaşılır, paylaşılır, esefle karşılanır. Bir tek bu, bu gizemli ve yapayalnız hüzün hariç.” (s.13)

“Keder, sesi olmayan ve bir karabasanda avaz avaz haykıran bir kadındı.” (s.14)

“Djuna, erkeklerin kur yaptıkları bir kadını elde edemedikleri zaman o kadar da bozulmadıklarını fark ettin mi? Oysa kadınlar kırılır. Kadın Don Juan’ı oynayıp bir erkeği kovalar da o erkek geri çekilirse, kadın az ya da çok mutlaka sakatlanır.” (s.18)

“Ne zaman başıma güzel bir şey gelse, bir aşk, bir esrime ya da mükemmel bir an yaşasam, hemen ardından acıyı beklerim.” (s.30)

“Dışarıda bir savaş sürerken, evde oturup beklemek zorunda kalan kadınlar gibiydim. Savaşa katılıp içinde yer alabilseydim, ne bu kederi hissederdim ne de bu korkuyu.” (s.44)

“Senin gözlerin hayret dolu. Sanki her gün bir mucize bekler gibisin. Şu anda gitmene izin veremem. Seninle bir sürü yere, küçük, bilinmedik yerlere gitmek istiyorum; salt şunu diyebilmek için: Buraya Djuna’yla geldim.” (s.62)

“-Keşke böyle dehşetleri resmetmesen. Neden Faustin’i başsız çizdin? Oysa en gururlandığı şeyi o, başı.
  -Çünkü canlanabilmesi için kaybetmesi gereken şey, o.” (s.98)

“Hepsi de birbirinin yerini alabilen, yüzlerce babamız, annemiz ve sevgilimiz olduğuna inanıyorum, işte Lillian’ın hatası da bu, onun için tek bir anne, tek bir baba, bir koca, bir aşık, bir oğul, bir kız evlat var; hepsi de yeri doldurulamaz, tek ve eşsiz. Dünyası ne kadar da küçük.” (s.99)

“Bir elin dokunuşu yeterlidir. Bir elin teması, seni dünyanın öteki ucuna götürür.” (s.116)

“Sabina’nın bu kadar çok yalan söylemesinin nedeni bence karşısındakine gizemden, hayalden başka sunacak bir şeyi olmaması. Belki de bütün o sırların gerisinde hiçbir şey yok.” (s.124)

“O katılıktan, duygusuzluktan ölecek. Bense aşırı hissetmekten. Biri kapıyı çaldığı zaman, bana tahtaya değil de yüreğime vuruyormuş gibi gelir. Her darbe doğruca yüreğime ulaşır.” (s.126)

“Kimse biçimlendirmesi, sil baştan yaratması için imgesini bir başkasına teslim etmemeli. Kadınlar bir halkadan ötekine geçiyor, bağımsızlığa ve kendi kendini yaratmaya doğru ilerliyor.” (s.129)

“İkinci değişmez cümleyse şuydu: aradığım erkek bu değil. Ölümcül cümle; bugünü, şimdiyi yok eden, zehirli kara büyü. Bir anda kendini dışarıda, kilitli kapının önünde buldu; onu dışarıya atan, yine kendisiydi, toplumla arasındaki bağı kesip koparansa bu ruh hali. Başka bir yerde olma isteği, şu anda belki de daha harika bir yeri ıskaladığı duygusu, yakındakini, elinin altındakini bir engele dönüştürüyordu: onu bekleyen çok daha muhteşem yere, çok daha ilginç olağanüstü kişilere kavuşmasını önleyen bir engel.” (s.146)

23 Ara 2015

Guy Debord - Gösteri Toplumu

“Gerçek anlamda altüst edilmiş dünyada doğru, bir yanlışlık anıdır.” (s.37)

“Gösteri, kendinden başka hiçbir şeye varmak istemez.” (s.39)

“Hey baylar hayat kısa. Ve bizler eğer yaşıyorsak, kralları çiğnemek için yaşıyoruz.” Shakespeare (s.105)

“Zamandan başka bize ait hiçbir şey yok. Zamanın tadını tam da yeri yurdu olmayanlar çıkarır zaten.” Baltasar Gracian (s.120)

20 Ara 2015

Ugetsu Monogatari

Bu dünya güneş doğana kadar ağladığımız geçici bir ev gibi.
Dalgalarla yalpalıyoruz.

Ugetsu Monogatari, 1953

18 Ara 2015

Susan Sontag - Yeniden Doğan

“İnsanları birbirlerinden farklı kılan tek şey akıllarıdır.” (s.1)

“Düşünceler, hayatın hizasını bozuyor.” (s.3)

“Şimdi gerçeği biliyorum. Sevmek ne kadar iyi ve doğru. Bir bakıma yaşama izni verildi bana. Her şey şu andan sonra başlıyor. Yeniden doğdum.” (s.34)

“Ölünce öldüğümüzü bile bilmeyiz, dolayısıyla yaşamayı düşün. Hayattan talep ettiğimiz şeyleri deneyimlemeden ölsek bile, öldüğümüzde artık fark etmeyecek. Yalnızca şu ânı kaybederiz. Hayat yataydır, dikey değil. Biriktirilemez. Dolayısıyla yaşa, sürünme.” (s.67)

“Tarih bir mezbaha tezgâhıdır.” Hegel (s.87)

“Bu kadar kendimin bilincinde olmaktan nefret ediyorum.” (s.104)

“İnsan, gün boyu düşündükleridir.” Emerson (s.136)

“Doyumsuzluğuna gelince sevgili H., sana teselli kabilinden böyle görünen doygunluk yeteneğin bu aslında. İstediğine asla sahip olamamak, sahip olduğunu asla uzun süre istememektir. Bazen, elinden alındığı zamanlar haricinde.” (s.198)

“Masum olmaktansa bilgili olmak yeğdir. Küçük bir kız değilim artık.” (s.210)

“Bana yalan söyle, ben zayıfım.” (s.230)

“Kitap bir duvardır. Kendimi arkasına saklarım: görmekten ve görülmekten uzağa.” (s.279)

“Yazmak, benim en içten sevincim.” (s.294)

16 Ara 2015

Enis Batur - Koma Provaları

“Ruh: sıkışıp kalmış bir fikir.” (s.26)

“Bilmiyorum hiçbir şeyi, hiçbir zaman bilmedim.
Bir yağmur idiyse aradığım, ona artık hazırım.” (s.54)

“Gökyüzüne bir balkon çıktım, orada duruyorum.
Biliyorum, nicedir bozuk gözlerim.” (s.102)

“Aylar boyu bir başlangıç cümlesi aramıştık, birlikte: birlikte koşumlarını çözebileceğimiz deli ve akışkan söz atları, içimde bir kuş var, diye tekrarlıyordu, hazırlanan: bıraksam fırlayacak, onu bırakamam. Dizginleyemedik zamanı. Gidip içinde başıboş dolaştığımız mekanların, uykularımızı genişleten düşsel mekanların ortasında, bizi kendimize katabilecek çıkış kapıları aradık. Ben boş bir alan bulacaktım, kimsenin ayak basmadığı, üzerine belki kulemi, kim bilir kulübemi inşa edecektim. Önce mimar, sonra işçi, en son usta olacağım bir izdi kazımak istediğim, başlayamadım. Onunkisi bir teoremdi, bildiğimiz anlamıyla bir geometri tasası: her şeyi içerecek, hiçbir şeyin hiçbir şeyi içermediğini kanıtlayacak tek, eksiksiz fazlasız bir problem – ona yaklaşamadı. İşte bu bozgun tadının, ruhlarımızı usul usul kemiren başarısızlığın yarattığı yangılı sessizliğin içinde bekledik, kıpırdanmadık. Ufuk çizgisi kuran dağların ötesinden yaklaşan kasırgaymış, neden sonra anladık.” (s.146)

“Geri dönüp geldiysem birden, bir şey unuttum: bir koku olabilir bu, bir renk olabilir, iyi anımsamıyorum şimdi, eksik ya da fazla bir söz olabilir.” (s.153)

15 Ara 2015

Ayfer Tunç - Suzan Defter

“Okyanusun içinde kendi soluğunu tüketerek kaybolan bir denizaltıdır ev, canlılar geçer pencerenin önünden, su götürür yeryüzünü.” (s.26)

“Ayrılmak bir solucanın ikiyi bölünmesi gibidir, her iki parça ayrı ayrı yaşamaya devam eder, bir zamanlar tek parça değilmiş gibi, tanımaz birbirini parçalar.” (s.26)

“Yaşamak, her şeye rağmen bir iz bırakmaktır yeryüzünde.” (s.26)

“Keşke biraz daha kalsaydım. Keşke yarın gene geleceğim deseydim. Gene geleceğim, çünkü sizi kendime benzettim. Sizi ve kendimi suda yüzen yağ damlasına benzettim. Kendine benzeyen bir damla arayan ve bir türlü suya karışamayan iki yağ damlası.” (s.37)

“-Ama sonunda kaybeden siz olmuşsunuz.
  -Kayıp mı? Kaç kişi böylesine sevebilmiştir dünyada?
  -Ama kucağında bir kucak korla kalan siz olmuşsunuz.
  -İyi ya boş değildi kucağım.
  -Ama yandınız, kül oldunuz.
  -Ama vardım, kül bunun kanıtı.” (s.104)

“Belki de bir türlü yaşamadığımız için bu kadar büyüdü aşk. Aslında kısa bir şeydi, zamana yayıldı.” (s.116)

14 Ara 2015

Wings of Desire

Zaman her yarayı iyileştirir. Ama ya zamanın kendisi bir hastalıksa?
Sanki bazen hayata devam edebilmek için eğilmek gerekiyor.

....

Sanki acının bir geçmişi yok. Her şey gerçek olamayacak kadar güzelleştiğinde bitiveriyor.

....

Nereye gidersen git, sonunda duvara varıyorsun.

....

Yalnız ve ciddi değildim hiç. Zaten zaman ciddiyetsizdir. Hiç yalnız kalmadım. Ne tek başınayken ne de biriyle birlikteyken... Aslında artık yalnız olmak isterdim.
Çünkü yalnızlık şu demektir: "Artık bir bütünüm."

Wings of Desire, 1987

11 Ara 2015

Jose Saramago - Bütün İsimler

“Sana verdikleri ismi biliyorsun, sahip olduğun ismi bilmiyorsun.” Livro das Evidências

“İyi bilinir ki insan ruhu, çoğu kez, nedenini bilmediğini söylediği kararlar alır, bunu aklın yollarında öylesine bir hızla koşarak yapar ki sonradan bunları tanımayı, hele yeniden bulmayı hiç beceremez.” (s.20)

“Gerçekten de insanı kendisine karşı değil de, bir soyutluğa karşı savaşması kadar yoran başka bir şey yoktur.” (s.23)

“Keder, gelirse, o kadar kolay çekip gitmez.” (s.42)

“Kendimizle o kadar meşgul yaşıyoruz ki aslında başımıza neler geldiğini fark etmememiz, her an bize olabilecekleri el değmemiş bırakıyor. Bu, olabileceklerin sürekli yeniden oluştuğu anlamına mı geliyor? Çoğaldığı kadar yeniden oluşmuyor, birbirini izleyen iki günü kıyaslamamız yeter. Hiç böyle olduğunu düşünmemiştim.”(s.43)

“Birbirinizi bağışlarsınız çünkü birbirinizi seversiniz, birbirinizi seversiniz çünkü birbirinizi bağışlarsınız.” (s.57)

“Sanılanın aksine, duyu ve anlam asla aynı şey olmamıştır, anlam kendini hemen gösterir, doğrudandır, düz anlamlıdır, sarihtir, kendine dönüktür, tek anlamlıdır, diyelim, oysa duyu yerinde duramaz, ikinci, üçüncü ve dördüncü anlamlarla fokurdar, dallara ve kollara ayrılan ve tekrar bölünen farklı yönlere yayılan, ta ki gözden kaybolana kadar, her kelimenin duyusu suları yükselterek şiddetle uzaya savuran bir yıldız, kozmik rüzgarlar, manyetik sapmalar, felaketler gibidir.” (s.123)

Into the Abyss

Hayat değerlidir.
Sincabın ya da insanın olması farketmez.

Into the Abyss, 2011

9 Ara 2015

Sema Kaygusuz - Barbarın Kahkahası

“Sanıyor musunuz ki herkes kendisinin kendisidir? Ağaçlar ağaçlardan olur, biz uzaklardan... Göğün sözcüğü bulutsa madem, insan sesi niçin dönüşemiyor harfe?” (s.14)

“Halbuki gerçekten dinleyen kişiler kelimenin esasını anlatıcının gözlerinde bulurlar.” (s.19)

“Duyguların ağdalanmasını gidermek için de latif kokulu bitkilere başvurmak gerek. Sandal ağacından küçük bir dalı elinde tutup mütemadiyen koklaması eminim işe yarayacaktır. Böylece günün birinde, gördüklerini içine akıtıp kendini değiştirmeye başlar. Arkasından konuştuğu kimseye bir faydasının olmadığını er geç idrak edip kendi kendiyle sohbet eder.” (s.21)

“Ama çırpınan balık çareyi düşünmüyor, soluk aldığı denizi arıyor. Kendini değiştirmeye çalışmıyor. Acayip bir şey, anlatması çok zor. Ne kadar zavallı olduğumuzu düşündüm o zaman. Hele balıkla karşılaştırırsan daha zavallı. En küçük bir zorlukta mucize bekliyoruz. Bir mucize için göğe yalvardığım günler oldu benim. Aniden buharlaşıp başka bir zamana sıçramak istediğim anlar oldu. Oysa balık oltaya takılınca deniziyle birlikte geliyor. Başka bir evrene yeltenmiyor. Mucizeyi değil denizini arıyor.” (s.33)

“Aşkı kemirerek de yan yana gelir insanlar. Onların ikisi de birbirinin kemirgeni olmuş bence. Gerçekten arkadaş olsalardı çoktan bitmişti ilişkileri. Arzuyu kabullenip aşkı yaşasalardı altı aya varmaz ayrılırlardı. İkisini de beceremedikleri için sonunda yabancı topraklara esir düşmüşler. Birbirlerini suçlamaktan başka dil kuramıyorlar.” (s.45)

“İnsan kendi kafasına alışamıyor. Gerçekten bak. Hepimizin kafası tesadüf.” (s.92)

“Dünya diyorum Selçuk, dünya. Ben dünyaya hiç dokunmadım. Kurcalamadım. Dağıtmadım. Tane tane ayırmadım. Masum kalmak için...” (s.94)

“Kimi zaman matem havasında, kimi zaman nostaljik içlenmeyle yad ettiğimiz çağ, zannedildiği gibi çocukluğumuz değil, bağrımızda saklı çocuksuluğumuzdur.” (s.124)

5 Ara 2015

Ferzan Özpetek - Sen Benim Hayatımsın

“Korktuğumuz şeyleri uzaklaştırmak için yapabileceğimiz tek şey onları anlatmaktır.”

“Hala bir sözcüğüne, bir bakışına, bir hareketine ihtiyacım var. Ama sonra ansızın kendi hareketlerimde seninkileri hissediyor, sözcüklerimde sözcüklerini duyuyorum. Giden herkes sende kendinden bir parça bırakır. Belleğin sırrı bu mu? Eğer öyleyse kendimi daha güvende hissediyorum; çünkü asla yalnız kalmayacağımı biliyorum.”

“Sevmek yeterli değildir, aşkı sonuna kadar dile getirme yürekliliği de gerekir.” (s.14)

“Özel bir şey yapmamıştık yine de özeldi her şey.” (s.26)

“Sadece bir yere kök salmayı başardığında gerçekten uzaklara gidersin. Çünkü nereden geldiğini bilmek, nerede olursan ol, kim olduğunu aklında tutmana yardımcı olur.” (s.27)

“Şimdi sana tuhaf gelecek ama seni ilk kez öptüğüm o geceyi anımsamak benim için kolay değil. Dudaklarının tadı, duyduğum ürperti, gözlerindeki şaşkınlık. Her şey içimde; hani kalbimin yerinde bir kamera olsa ancak bu kadar net kaydederdi olanları. Yine de görüntüler karışıyor. Nedenini biliyorum: o ânı çok fazla düşündüğüm için.” (s.29)

“Rastlantı sonucu tanıştığımızı bilmek keyif vereceğine batıl inançlara sürüklüyor. Kendimi bir felaketten sağ kurtulmuş gibi hissediyorum: eğer seni tanımamış olsaydım hayatımın dönüşebileceği felaketten.” (s.30)

“Kim olduğumuzun ne önemi var? Kimi sevdiğimizin ne önemi var? Ben sevdim bu da yeter. Siz seviyorsunuz, bu bizi eşit kılıyor. Aşkta birleşmişiz. Öptük, okşadık, sarıldık, avuttuk, sevdiğimizin bir evetini çılgınca bir mutlulukla bekledik. Çünkü paylaşılan aşk bizi daha iyi yapan güçtür. Solduğu zaman da, bizi bıraktığı zaman da, yokluğuyla yakan bir anı olduğu zaman da. Biz aşkla yaşarız.” (s.53)

“Yavaş başlayan, hatta geç kavranan aşklar vardır. Yirmi yaşında tanışılır, arkadaş olunur, yaşam akışını sürdürürken görüşülüp konuşulur. Gece yarısı uzun mesajlar yazılır, çekilen duygusal acılar anlatılır, ucuz ama değerli armağanlar alınıp verilir; çünkü karşılıklı olarak zevkler çok iyi bilinir. Sonra, tesadüfen bir akşam bir partide karşılaşılır ve ansızın her şey değişir. Aradığımız aşk oradadır, yıllardır yaşamımızdadır ama farkına varmamışızdır. Yazgılarımız bir kere karşılaştıktan sonra milyonlarca şeye dalıp uzaklaşmış gibiydi; ama o tanımlanamayan duygu birbirimizi kaybetmemize engel olmuştur. Belki de çok özel gençlik anılarını içinde sakladığından, bir devrim gibi gerçekleşene kadar bilmezlikten gelmişizdir. Çünkü arkadaşlık aşkın en aykırı biçimi olabilir: yerine oturmuş eski dengeleri bozan.” (s.60)

“Yaşam, neyse ki, en üzüntülü anlarda bile avuç avuç hafiflik tohumları eker.” (s.94)

“Yanımda olmayı bilirsen
Ve farklı olabilirsek (...)
İşte o zaman aşktır
Ve birbirimizi onca zaman beklemek boşa çıkmayacaktır.” Pablo Neruda (s.104)

“Bizi ilk anda etkileyen güzellik, sık sık aynı hızla yitip gider çünkü bildiğimiz kriterlere fazla yakındır. Şaşırtacak hiçbir şeyi yoktur. Ama ya aşık olmana neden olan bir kusursa? İşte o zaman tutku, tıpkı taşan bir nehir gibi ortaya çıkar. Hatta bir mahkumiyete dönüşebilir.” (s.129)

“Kendi hayatını yaşama cesaretine sahip olmamayı bir çılgınlık olarak görüyorum.” (s.162)

“Önemli olan kendi kendimize ihanet etmememizdir. Çünkü eğer aşka kulak vermezsek, yolumuzu kaybederiz.” (s.163)

“Kendisini önyargıların yönetmesine izin veren ve eleme yöntemiyle ilerleyen insanlara güvenmem. Siyah beyaz yaşamak, varlığımızı ısıtan harika renk tonlarından vazgeçmek gibidir bu. Olanaklı aşk kırmızısı ve yitirilen aşk moru, asla bitmeyecek arkadaşlık yeşili, mutlak mutluluk sarısı... Her duygunun bir rengi vardır. Çok fazla heyecana kapılıp aklın karıştığı zaman, onları görmek için gözlerini kapatman yeterlidir.” (s.165)

“Dikkatini duygularına yoğunlaştır, insanların yüreğinde en çok onlar kalır.” (s.192)

“Alınması çok güç kararlar vardır ama eğer seçimlerinde sana rehberlik eden sadece aklın değil yüreğinse, içini ferah tut; asla pişmanlık duymaz, fikir değiştirmezsin. Önemli olan hangi yanınla düşündüğündür. Çok insan onları aslında hiç ilgilendirmeyen şeyleri arzu ettiğini sanır. İnsanın bilinç yapısı bazen gerçekten karmaşıktır: kendini bir mutsuzluk kafesine hapsettiğinin farkına varmadan, inatla başkalarının –anne ve babanın, toplumun, senin yerine karar vermek zorunda olduğunu düşünen kişilerin- hayalinin kendisine ait olduğuna inanır. Ben bu tür yanılsamaları asla yaşamadım: aşk her şeyi aydınlatır.” (s.221)

“Ben bulaşıkları yıkadım, sen kuruladın. Aramızda bazen mükemmel bir uyum olduğunu, konuşmadan da yaşayabileceğimizi düşündüm bir an. Ama sonra kendi kendime, olmaz, gayret edip konuşmalıyım, dedim. Sözcükler asla yararsız değildir. Aksine gereklidir.” (s.229)

“Kimi çıldırdığımı düşünebilir. Ama gerçek farklıdır. Gerçek, çılgınlık olmadan aşkın olmayacağıdır. Sadece çılgıncasına aşık olanlar, bir insanı sevmenin ne demek olduğunu bilir. Ben biliyorum.” (s.236)

3 Ara 2015