“Sanıyor musunuz ki herkes kendisinin kendisidir? Ağaçlar
ağaçlardan olur, biz uzaklardan... Göğün sözcüğü bulutsa madem, insan sesi
niçin dönüşemiyor harfe?” (s.14)
“Halbuki gerçekten dinleyen kişiler kelimenin esasını
anlatıcının gözlerinde bulurlar.” (s.19)
“Duyguların ağdalanmasını gidermek için de latif kokulu
bitkilere başvurmak gerek. Sandal ağacından küçük bir dalı elinde tutup
mütemadiyen koklaması eminim işe yarayacaktır. Böylece günün birinde,
gördüklerini içine akıtıp kendini değiştirmeye başlar. Arkasından konuştuğu
kimseye bir faydasının olmadığını er geç idrak edip kendi kendiyle sohbet
eder.” (s.21)
“Ama çırpınan balık çareyi düşünmüyor, soluk aldığı
denizi arıyor. Kendini değiştirmeye çalışmıyor. Acayip bir şey, anlatması çok
zor. Ne kadar zavallı olduğumuzu düşündüm o zaman. Hele balıkla
karşılaştırırsan daha zavallı. En küçük bir zorlukta mucize bekliyoruz. Bir
mucize için göğe yalvardığım günler oldu benim. Aniden buharlaşıp başka bir
zamana sıçramak istediğim anlar oldu. Oysa balık oltaya takılınca deniziyle
birlikte geliyor. Başka bir evrene yeltenmiyor. Mucizeyi değil denizini
arıyor.” (s.33)
“Aşkı kemirerek de yan yana gelir insanlar. Onların ikisi
de birbirinin kemirgeni olmuş bence. Gerçekten arkadaş olsalardı çoktan
bitmişti ilişkileri. Arzuyu kabullenip aşkı yaşasalardı altı aya varmaz
ayrılırlardı. İkisini de beceremedikleri için sonunda yabancı topraklara esir
düşmüşler. Birbirlerini suçlamaktan başka dil kuramıyorlar.” (s.45)
“İnsan kendi kafasına alışamıyor. Gerçekten bak. Hepimizin
kafası tesadüf.” (s.92)
“Dünya diyorum Selçuk, dünya. Ben dünyaya hiç dokunmadım.
Kurcalamadım. Dağıtmadım. Tane tane ayırmadım. Masum kalmak için...” (s.94)
“Kimi zaman matem havasında, kimi zaman nostaljik
içlenmeyle yad ettiğimiz çağ, zannedildiği gibi çocukluğumuz değil, bağrımızda
saklı çocuksuluğumuzdur.” (s.124)