“Bütün öteki kederler, hastalıklar ya da acılar diğer
insanlar tarafından anlaşılır, paylaşılır, esefle karşılanır. Bir tek bu, bu
gizemli ve yapayalnız hüzün hariç.” (s.13)
“Keder, sesi olmayan ve bir karabasanda avaz avaz
haykıran bir kadındı.” (s.14)
“Djuna, erkeklerin kur yaptıkları bir kadını elde
edemedikleri zaman o kadar da bozulmadıklarını fark ettin mi? Oysa kadınlar
kırılır. Kadın Don Juan’ı oynayıp bir erkeği kovalar da o erkek geri çekilirse,
kadın az ya da çok mutlaka sakatlanır.” (s.18)
“Ne zaman başıma güzel bir şey gelse, bir aşk, bir esrime
ya da mükemmel bir an yaşasam, hemen ardından acıyı beklerim.” (s.30)
“Dışarıda bir savaş sürerken, evde oturup beklemek
zorunda kalan kadınlar gibiydim. Savaşa katılıp içinde yer alabilseydim, ne bu
kederi hissederdim ne de bu korkuyu.” (s.44)
“Senin gözlerin hayret dolu. Sanki her gün bir mucize
bekler gibisin. Şu anda gitmene izin veremem. Seninle bir sürü yere, küçük,
bilinmedik yerlere gitmek istiyorum; salt şunu diyebilmek için: Buraya
Djuna’yla geldim.” (s.62)
“-Keşke böyle dehşetleri resmetmesen. Neden Faustin’i
başsız çizdin? Oysa en gururlandığı şeyi o, başı.
-Çünkü canlanabilmesi
için kaybetmesi gereken şey, o.” (s.98)
“Hepsi de birbirinin yerini alabilen, yüzlerce babamız,
annemiz ve sevgilimiz olduğuna inanıyorum, işte Lillian’ın hatası da bu, onun
için tek bir anne, tek bir baba, bir koca, bir aşık, bir oğul, bir kız evlat var;
hepsi de yeri doldurulamaz, tek ve eşsiz. Dünyası ne kadar da küçük.” (s.99)
“Bir elin dokunuşu yeterlidir. Bir elin teması, seni
dünyanın öteki ucuna götürür.” (s.116)
“Sabina’nın bu kadar çok yalan söylemesinin nedeni bence
karşısındakine gizemden, hayalden başka sunacak bir şeyi olmaması. Belki de
bütün o sırların gerisinde hiçbir şey yok.” (s.124)
“O katılıktan, duygusuzluktan ölecek. Bense aşırı
hissetmekten. Biri kapıyı çaldığı zaman, bana tahtaya değil de yüreğime
vuruyormuş gibi gelir. Her darbe doğruca yüreğime ulaşır.” (s.126)
“Kimse biçimlendirmesi, sil baştan yaratması için
imgesini bir başkasına teslim etmemeli. Kadınlar bir halkadan ötekine geçiyor,
bağımsızlığa ve kendi kendini yaratmaya doğru ilerliyor.” (s.129)
“İkinci değişmez cümleyse şuydu: aradığım erkek bu değil.
Ölümcül cümle; bugünü, şimdiyi yok eden, zehirli kara büyü. Bir anda kendini
dışarıda, kilitli kapının önünde buldu; onu dışarıya atan, yine kendisiydi,
toplumla arasındaki bağı kesip koparansa bu ruh hali. Başka bir yerde olma
isteği, şu anda belki de daha harika bir yeri ıskaladığı duygusu, yakındakini,
elinin altındakini bir engele dönüştürüyordu: onu bekleyen çok daha muhteşem
yere, çok daha ilginç olağanüstü kişilere kavuşmasını önleyen bir engel.”
(s.146)