“Korktuğumuz şeyleri uzaklaştırmak için yapabileceğimiz
tek şey onları anlatmaktır.”
“Hala bir sözcüğüne, bir bakışına, bir hareketine
ihtiyacım var. Ama sonra ansızın kendi hareketlerimde seninkileri hissediyor,
sözcüklerimde sözcüklerini duyuyorum. Giden herkes sende kendinden bir parça
bırakır. Belleğin sırrı bu mu? Eğer öyleyse kendimi daha güvende hissediyorum;
çünkü asla yalnız kalmayacağımı biliyorum.”
“Sevmek yeterli değildir, aşkı sonuna kadar dile getirme
yürekliliği de gerekir.” (s.14)
“Özel bir şey yapmamıştık yine de özeldi her şey.” (s.26)
“Sadece bir yere kök salmayı başardığında gerçekten
uzaklara gidersin. Çünkü nereden geldiğini bilmek, nerede olursan ol, kim
olduğunu aklında tutmana yardımcı olur.” (s.27)
“Şimdi sana tuhaf gelecek ama seni ilk kez öptüğüm o
geceyi anımsamak benim için kolay değil. Dudaklarının tadı, duyduğum ürperti,
gözlerindeki şaşkınlık. Her şey içimde; hani kalbimin yerinde bir kamera olsa
ancak bu kadar net kaydederdi olanları. Yine de görüntüler karışıyor. Nedenini
biliyorum: o ânı çok fazla düşündüğüm için.” (s.29)
“Rastlantı sonucu tanıştığımızı bilmek keyif vereceğine
batıl inançlara sürüklüyor. Kendimi bir felaketten sağ kurtulmuş gibi
hissediyorum: eğer seni tanımamış olsaydım hayatımın dönüşebileceği felaketten.”
(s.30)
“Kim olduğumuzun ne önemi var? Kimi sevdiğimizin ne önemi
var? Ben sevdim bu da yeter. Siz seviyorsunuz, bu bizi eşit kılıyor. Aşkta
birleşmişiz. Öptük, okşadık, sarıldık, avuttuk, sevdiğimizin bir evetini
çılgınca bir mutlulukla bekledik. Çünkü paylaşılan aşk bizi daha iyi yapan
güçtür. Solduğu zaman da, bizi bıraktığı zaman da, yokluğuyla yakan bir anı
olduğu zaman da. Biz aşkla yaşarız.” (s.53)
“Yavaş başlayan, hatta geç kavranan aşklar vardır. Yirmi
yaşında tanışılır, arkadaş olunur, yaşam akışını sürdürürken görüşülüp
konuşulur. Gece yarısı uzun mesajlar yazılır, çekilen duygusal acılar
anlatılır, ucuz ama değerli armağanlar alınıp verilir; çünkü karşılıklı olarak
zevkler çok iyi bilinir. Sonra, tesadüfen bir akşam bir partide karşılaşılır
ve ansızın her şey değişir. Aradığımız aşk oradadır, yıllardır yaşamımızdadır
ama farkına varmamışızdır. Yazgılarımız bir kere karşılaştıktan sonra
milyonlarca şeye dalıp uzaklaşmış gibiydi; ama o tanımlanamayan duygu
birbirimizi kaybetmemize engel olmuştur. Belki de çok özel gençlik anılarını
içinde sakladığından, bir devrim gibi gerçekleşene kadar bilmezlikten
gelmişizdir. Çünkü arkadaşlık aşkın en aykırı biçimi olabilir: yerine oturmuş
eski dengeleri bozan.” (s.60)
“Yaşam, neyse ki, en üzüntülü anlarda bile avuç avuç
hafiflik tohumları eker.” (s.94)
“Yanımda olmayı bilirsen
Ve farklı olabilirsek (...)
İşte o zaman aşktır
Ve birbirimizi onca zaman beklemek boşa çıkmayacaktır.”
Pablo Neruda (s.104)
“Bizi ilk anda etkileyen güzellik, sık sık aynı hızla
yitip gider çünkü bildiğimiz kriterlere fazla yakındır. Şaşırtacak hiçbir şeyi
yoktur. Ama ya aşık olmana neden olan bir kusursa? İşte o zaman tutku, tıpkı
taşan bir nehir gibi ortaya çıkar. Hatta bir mahkumiyete dönüşebilir.” (s.129)
“Kendi hayatını yaşama cesaretine sahip olmamayı bir
çılgınlık olarak görüyorum.” (s.162)
“Önemli olan kendi kendimize ihanet etmememizdir. Çünkü
eğer aşka kulak vermezsek, yolumuzu kaybederiz.” (s.163)
“Kendisini önyargıların yönetmesine izin veren ve eleme
yöntemiyle ilerleyen insanlara güvenmem. Siyah beyaz yaşamak, varlığımızı
ısıtan harika renk tonlarından vazgeçmek gibidir bu. Olanaklı aşk kırmızısı ve
yitirilen aşk moru, asla bitmeyecek arkadaşlık yeşili, mutlak mutluluk
sarısı... Her duygunun bir rengi vardır. Çok fazla heyecana kapılıp aklın
karıştığı zaman, onları görmek için gözlerini kapatman yeterlidir.” (s.165)
“Dikkatini duygularına yoğunlaştır, insanların yüreğinde
en çok onlar kalır.” (s.192)
“Alınması çok güç kararlar vardır ama eğer seçimlerinde
sana rehberlik eden sadece aklın değil yüreğinse, içini ferah tut; asla
pişmanlık duymaz, fikir değiştirmezsin. Önemli olan hangi yanınla
düşündüğündür. Çok insan onları aslında hiç ilgilendirmeyen şeyleri arzu
ettiğini sanır. İnsanın bilinç yapısı bazen gerçekten karmaşıktır: kendini bir
mutsuzluk kafesine hapsettiğinin farkına varmadan, inatla başkalarının –anne ve
babanın, toplumun, senin yerine karar vermek zorunda olduğunu düşünen
kişilerin- hayalinin kendisine ait olduğuna inanır. Ben bu tür yanılsamaları
asla yaşamadım: aşk her şeyi aydınlatır.” (s.221)
“Ben bulaşıkları yıkadım, sen kuruladın. Aramızda bazen
mükemmel bir uyum olduğunu, konuşmadan da yaşayabileceğimizi düşündüm bir an.
Ama sonra kendi kendime, olmaz, gayret edip konuşmalıyım, dedim. Sözcükler asla
yararsız değildir. Aksine gereklidir.” (s.229)
“Kimi çıldırdığımı düşünebilir. Ama gerçek farklıdır.
Gerçek, çılgınlık olmadan aşkın olmayacağıdır. Sadece çılgıncasına aşık
olanlar, bir insanı sevmenin ne demek olduğunu bilir. Ben biliyorum.” (s.236)