“Biz insanlar kendimizi eski alışkanlıklardan kurtarma,
birbirimizi sevme ve birbirimizle ilgilenme yetisine sahibiz. Gerçeğe uyanma ve
bilinçli bir yaşam sürme yetisine de sahibiz ama tahmin edeceğiniz üzere uykuda
kalmaya, hissizleşmeye dair güçlü bir eğilimimiz de var. Hep bir dönüm
noktasındaymışız gibi, sürekli hangi yöne gideceğimizi belirlemeye çalışıyoruz.
Daha büyük bir berraklığa ve mutluluğa giden yolu seçmek de kafa karışıklığına
ve acıya giden yolu seçmek de bizim elimizde.” (s.7)
“Hayatlarımızı bir deney olarak ele alabiliriz. Bir
sonraki anda, bir sonraki saatte, durmayı, yavaşlamayı, birkaç saniyeliğine
sakin kalmayı seçmek bizim elimizde. Alışıldık zincirleme tepkiye müdahale
edebilir ve her zamanki gibi öfkelenmemeyi deneyebiliriz. Başka birisini ve
kendimizi suçlamamız gerekmez. Kendimizi zor bir anda bulduğumuzda,
saldırganlık alışkanlığını bir kenara bırakıp neler olacağına bakabiliriz.”
(s.13)
“Farkındalığa sahip olduğunu düşündüğüm kişilerle ilgili
şunu farkettim: Olan biten her şeyin tam olarak bilincindeler. Zihinleri
dağınık değil. Karmaşa, sessizlik ya da eğlence ortamlarında, ister karnaval
olsun, ister acil servis, orada kalmaya devam ediyorlar. Olanları kabul etmiş
durumdalar. Bunun aynı anda hem son derece basit hem de muazzam bir şey
olduğunu söyleyebiliriz.” (s.20)
“Öyle görünüyor ki hepimiz şimdiki andan uzaklaşma
eğilimine sahibiz. Bu alışkanlık adeta DNA’mıza işlenmiştir. En temel seviyede,
sürekli olarak düşünürüz ve bu bizi uzaklaştırır.” (s.27)
“Asla şimdiki koşulların nereye evrileceğini ya da
sonrasında neler olacağını kesin olarak bilemeyiz. Ama bir felaket tellalı
olmamıza veya sürekli olarak diken üstünde yaşamamıza da gerek yoktur. Durumumuz
kesinlikle üstünde çalışmaya uygundur. Şimdiki zamanda yemi yutmamayı öğrenerek
ve sıradan bir günün ufak tefek sıkıntılarını göğüsleyerek, bizi her ne
bekliyorsa onu şefkat ve bilgelikle göğüslemeye hazır hale gelebiliriz.” (s.51)
“Öğrendiklerim şunlardı: Acınızla ve korkunuzla
ilgilenin. Ona yaklaşın, odaklanın, meraklanın; bir an için duyguları etiketlemeden
iyi ya da kötünün ötesini görmeye çalışın. Gördüklerinizi kabullenin. Direnci yok
edecek her şeyi yapın.” (s.61)
“Pişmanlık hissetme ya da bundan kurtulma fikrini yanlış yorumluyoruz.
Trungpa Rinpoche, dünyanın güzelliğini ve hayatta olmanın verdiği iyi hissi
asla unutmadan yaşam içerisindeki kederleri kalbinizde tutmaktan söz etmiştir. Kendi
acımızla, başkalarının acılarıyla ve pişmanlıklarımızla bir çöküş yaşamadan
kalbimizin parçalandığı bir an gelir.” (s.68)
“Bir kişi istenmeyen duyguları tetikleyecek bir şey yaptığında ne olur? Açılır mıyız, yoksa kapanır mıyız? Genellikle istemeden de olsa içimize kapanırız ama huzursuzluğumuzu artıracak bir öykü olmadan, kalbimizin kapıları hala açıktır. Bu noktada, içimize kapandığımızı fark edebilir, bir boşluk yaratabilir ve değişim için yer açabiliriz. Jill Bolte Taylor’ın İçgörü Darbem adlı kitabında, yazar herhangi bir duygunun ömrünün sadece bir buçuk dakika olduğuna dair bilimsel kanıtlar sunar. Bu süreden sonra, o duyguyu yeniden bulmamız ve hissetmemiz gerekir.” (s.84)