17 Haz 2023

Miguel Serrano - Carl Gustav Jung ve Hermann Hesse İki Dostun Hatıraları


“İnsanların olduğu gibi, kitapların da kendilerine özgü kaderleri vardır. Onları bekleyen kişilere yönelip doğru anda onlara ulaşırlar. Yaşayan malzemeden yapılırlar ve yazarlarının ölümünden sonra da uzun süre karanlığa ışık tutmaya devam ederler.” (s.20)

“Hayat, ışık ve gölgelerin bir ilişkisi olsa da bunun öyle olduğunu asla kabul etmeyiz. Daima ışığa ve yüksek zirvelere uzanırız.

Doğu’daki, özellikle de Hindistan’daki durum ise çok farklı. Doğa temeli üzerine kurulu antik bir medeniyet olarak orası çok-yüzlü tanrıların evreni kabul edilir; bu nedenle de Doğulu insan ışık ile gölgenin, iyi ile kötünün eşzamanlı varlığının farkına varabilir. Mutlak şeyler yoktur. Tanrı böyle zararsızsa şeytan da öyledir. Ama böyle bir kavrayışın karşılığı doğrudan Doğa’nın kendisine bir övgüdür. Sonuç olarak bir Hindu, kendini Batılıdan daha az bireyleşmiş bulur; azıcık daha fazla doğanın bir parçası, kolektif ruhun içinde bir unsurdur.” (s.22)

“Kendinizi akışa bırakmalısınız, tıpkı gökyüzündeki bulutlar gibi. Direnmemelisiniz. Tanrı bu dağlarda, bu gölde var olduğu kadar sizin talihinizde de vardır. Bunu anlamak çok zordur çünkü insan Doğa’dan uzaklaştıkça uzaklaşıyor, tabii kendinden de.” Hermann Hesse (s.28)

“Upanişadlar’ın ya da Vedanta’nın bilgeliğinden daha çok Çin’in bilgeliğinden ilham almışımdır. I Ching bir hayatı dönüştürebilir.” Hermann Hesse (s.29)

“-Hayatın ötesinde bir şey olup olmadığını bilmek önemli mi?

  -Hayır, değil… Ölme eylemi Jung’un Kolektif Bilinçdışı’na düşmek gibi bir şey, oradan da forma, saf forma dönüşürsün.” (s.35)

“Sözcükler gerçekten bir maske. Doğru anlamı nadiren ifade ederler; aslında onu saklamaya meyillidirler. Eğer hayal gücünüzde yaşayabilirseniz o zaman dine ihtiyacınız kalmaz, çünkü hayal gücüyle ölümden sonrasını anlayabilirsiniz, insan Evren’le yeniden birleşebilir. Bir kez daha söylüyorum, bu hayattan öte bir şey olup olmadığını bilmek önemli değildir. Değerli olan, doğru türde işi yapmış olmaktır; eğer doğruysa o zaman her şey iyi olacaktır. Tanrı başkaları için ne ise Evren de benim için odur. Doğanın insanın düşmanı olduğunu, fethedilen bir şey olduğunu düşünmek yanlıştır. Aksine doğaya bir anne gibi bakmalı ve kendimizi huzurla ona teslim etmeliyiz. Bu tavrı takınırsak tüm diğer canlılar gibi, tüm hayvanlar ve tüm bitkiler gibi, evrene döndüğümüzü  adamakıllı hissedeceğiz. Hepimiz bütünün ölçülemeyecek kadar küçük parçalarıyız. İsyan etmek saçma, kendimizi yüce akışa bırakmalıyız.” Hermann Hesse (s.47)

“Çakralar, bilincin merkezleridir.” Carl Jung (s.91)

“Uzun psikiyatrik tedavi deneyimimde hiç tamamen kendi kendine yeten bir evlilikle karşılaşmadım. Düşündüm de bir kez karşılaştım, çünkü bir Alman profesör, bana kendininkinin öyle olduğunu temin etti. Bir keresinde Berlin’de onu ziyaret ettiğimde eşinin gizli bir apartman dairesi tuttuğunu öğrenene kadar ona inanıyordum. Bu, bir rol olmaya benzer. Dahası tümüyle ortak anlayışa adanan bir evlilik bireysel kişiliğin gelişmesi için kötüdür; en düşük ortak paydaya doğru bir çöküştür ki kitlelerin kolektif aptallığı gibi bir şeydir.” Carl Jung (s.94)

“Dr. Jung’a birinin kendi rüyalarını çözümlemesinin ve onları dikkate almasının akıllıca olup olmadığı hakkındaki düşüncesini sordum. Ve sözlerime şöyle devam ettim: “Diğer yandan Hindistan’da Krishnamurti’yle konuştum ve bana rüyaların gerçek bir önemi olmadığını ve önemli olan tek şeyin bakmak, bilinçli olmak ve anın tamamen farkında olmak olduğunu söyledi. Bana hiç rüya görmediğini söyledi. Bunun nedeninin hem bilinciyle hem de bilinçdışı zihniyle bakması, rüyalara başka bir şey kalmaması ve uyuduğunda tam olarak dinlenmesi olduğunu söyledi.”

Jung “Evet, bu bir süre için mümkündür” diyerek devam etti. “Bazı bilim insanları bana bütün dikkatleriyle belirli bir sorun üzerine yoğunlaştıklarında artık rüya görmediklerini söylediler. Sonra da açıklanamayan bir sebeple tekrar rüya görmeye başladılar. Bununla birlikte kendi rüyalarınızı çözümlemenin önemi hakkındaki sorunuza dönecek olursak, bana göre tek önemli şey doğayı takip etmektir. Bir kaplan iyi bir kaplan olmalıdır, bir ağaç da iyi bir ağaç. Dolayısıyla insan da insan olmalı. Fakat insanın ne olduğunu anlamak için kişi doğayı izlemeli ve beklenmedik olanın önemini kabul ederek tek başına kalmalıdır. Ancak aşksız hiçbir şey mümkün değildir, simya süreçleri bile; çünkü aşk, insanı her şeyi riske atan ve önemli unsurları saklamayan bir ruh haline sokar.” (s.95)

“Dünyamızda yeterince içgörü ve iyi niyet sahibi olan insanların, kitlelere tavsiye vermekten ya da onlar için en iyi yolu bulmaya çalışmaktan çok kendi ruhlarıyla ilgilenmeleri gerektiği konusunda sizinle tamamen hemfikirim. Fakat ne yazık ki kendileri hakkında hiçbir şey bilmeyen kişilerin çoğunlukla başkalarına öğretmeye kalkmaları üzücü bir gerçektir.” Carl Jung (s.115)

“Büyürüz, çiçek açarız ve solarız; ölüm, mutlak sükûnettir. Ya da öyleymiş gibi görünür.” (s.134)

“Dr. Jung’u görmeye tekrar gittim ve onunla kitapları ve sanat eserleriyle çevrili odasında sohbet ettim. Ona Hindistan’dan ayrılacağımı söyledim. I Ching’e danıştım ve bana öyle yapmamı tavsiye etti, diye de ekledim. Ne söylüyorsa onu yapmalısın deyip şöyle devam etti: çünkü o kitap hata yapmaz. Her durumda bireysel psişe ile dünya arasında  belirli bir bağlantı vardır. Bir hastayı sınıflandırmakta güçlük çektiğimde onu her zaman bir yıldız haritası çıkarttırmaya gönderirim. Bu harita onun karakteriyle örtüşür, o haritayı psikolojik olarak yorumlarım. Dünya ile psişe arasındaki örtüşme o kadar güçlüdür ki üçboyutlu zamanın icatları ve tasarılarının, zihinsel yapının düpedüz yansımaları olması bile mümkündür. Bu nedenle yaşanan son savaşı hastalarımın rüyalarını çözümleyerek tahmin edebildim çünkü Wotan her zaman rüyalarda görünürdü. Ama Birinci Dünya Savaşı’nı öngöremedim çünkü bana malum olmasına rağmen o günlerde rüyaları çözümlemiyordum. Yine de kasvetli hastalık ya da ölümü tahmin eden kırk bir rüya çözümledim.” Carl Jung (s.138)

“İnsan kendi doğasına göre yaşamalı, kendini tanımaya yoğunlaşmalı ve sonra kendi hakkındaki hakikate göre yaşamalı. Bir vejetaryen olan kaplan hakkında ne derdiniz? Elbette onun kötü bir kaplan olduğunu söylerdiniz. Dolayısıyla herkes hem bireysel hem de kolektif açıdan kendi doğasına uygun şekilde yaşamalı.” Carl Jung