“Garda bana, okumam ve sürgünü sırasında korumam
ricasıyla yazılarıyla dolu çantasını verdi. Ondan ayrılırken heyecanımı
göstermemek amacıyla şakayla karışık şunları söyledim: “Bu dünyada veya başka
bir dünyada görüşmek üzere!” Birdenbire ciddileşti ve bana şu yanıtı verdi:
Başka bir dünyada tekrar görüşülmüyor.” (s.15)
“Ayrılışın hafif şokundan sonra bu konuda hiçbir üzüntü
duymayacağınıza ve olur da bazen beni düşünürseniz bunun çocuklukta okunan bir
romanın düşünülmesi gibi olmasına inanmayı tercih ederim, insanların kalbinde
onlara hiçbir sıkıntı yaratmayacak şekilde bir yer edinmeyi isterim.” (s.17)
“Kötülük kendini yok ettiği yerde eksiksizdir; artık
kötülük yoktur: tanrısal masumiyetin aynası. Aşkın tam da mümkün olduğu bir
noktadayız. Bu büyük bir ayrıcalıktır; çünkü birleştiren aşk mesafeyle
orantılıdır. Tanrı mümkün olan en iyi dünyayı değil de, iyiliğin ve kötülüğün
bütün derecelerini taşıyan bir dünya yaratmıştır. Dünyanın olabildiğince kötü
olduğu noktada bulunuyoruz. Çünkü bunun ötesi kötülüğün masumiyet haline
geldiği kademedir.” (s.21)
“Beni öldürmek için, insanın kendisini yaşamın bütün
ısırmalarına karşı çıplak ve savunmasız olarak sunması, boşluğu, dengesizliği
kabul etmesi, mutsuzluğu ödünlemeyi hiç araştırmaması ve özellikle “lütfun
geçeceği çatlakları tıkamaya yönelen” hayalin çalışmasını askıya alması
gerekir. Bütün günahlar boşluktan kaçma girişimleridir. Aynı zamanda geçmişten
ve gelecekten vazgeçmek gerekir, çünkü ben her zaman tükenen bir geçmişin ve
geleceğin bir yoğunlaşmasından başka bir şey değildir. Bellek ve umut hayali
yükselişlere sınırsız bir alan açarak mutsuzluğun kurtarıcı etkisini silerler,
ama şimdiki ana sadakat insanı gerçekten hiçliğe indirger ve buradan ona
ebediyetin kapılarını açar.” (s.24)
“Tanrı’dan tamamen yoksun olan bu dünya Tanrı’nın
kendisidir.” (s.28)
“Kötülüğü kendi dışına yayma eğilimi:bu kötülük hâlâ
içimde! Varlıklar ve nesneler benim için yeteri kadar kutsal değiller. Tamamen
balçığa dönüştüğüm zaman hiçbir şeyi kirletmemek. En kötü zamanlarımda bile bir
Yunan heykelini veya bir Giotto freskini yok etmezdim. Neden başka bir şeyi yok
edeyim? Örneğin neden bir insanın mutlu bir ânı olabilecek bir ânını yok
edeyim?” (s.37)
“Kendine yardım et, Tanrı sana yardım edecektir.” (s.38)
“İnsanlar bize vereceklerini hayal ettiğiöiz şeyi bize
borçludurlar. Onları bu borçtan muaf tutmalıyız. Onların bu borcunu silmeliyiz.
Hayal ettiğimiz yaratıklardan başka olduklarını kabul etmek, Tanrı’nın
vazgeçmesini taklit etmektir. Ben de, olduğumu hayal ettiğim şeyden farklıyım.
Bunu bilmek, bağışlamadır.” (s.41)
“İnsan bu dünyanın yasalarından ancak bir şimşek çakma
süresince kurtulabilir. Durma, temaşa, saf sezgi, zihinsel boşluk, ahlaksal
boşluğu kabul ediş anları. İşte insan bu anlar yoluyla doğaüstüne ulaşabilir.
Bir an boşluğa dayanabilen kişi ya doğaüstü besini alır ya da düşer. Korkunç
bir risk ama bu riske girmek ve hatta umutsuz bir ânı göze almak gerekir.”
(s.43)
“Sevgi avuntu değil ışıktır. Dünyanın gerçekliği bizim
bağlılığımızla oluşmuştur. Bu ben’in bizim tarafımızdan şeylere aktarılan
gerçekliğidir. Bu kesinlikle dışsal gerçeklik değildir. Dışsal gerçeklik ancak
tam bir kopuşla algılanabilir. Yalnızca bir iplik bile kalsa, hâlâ bağlantı var
demektir. Bizi en sefil şeylere bağlanmaya zorlayan mutsuzluk bağlanmanın sefil
niteliğini açığa çıkarır. Böylelikle, kopmanın zorunluluğu daha açık hale
gelir. Bağlanma yanılsamalar üretir ve her kim gerçeği istiyorsa bunlardan
kopmak zorundadır. Bir şeyin gerçek olduğu bilindiği andan itibaren artık ona
bağlanılamaz. Bağlanma, gerçeklik duygusundaki yetersizlikten başka bir şey
değildir. Bir şeye sahip olmaya bağlanılmıştır çünkü ona sahip olmak
bırakılırsa o şeyin artık varolmayacağı zannedilmektedir.” (s.46)
“Bir arınma biçimi: yalnızca insanlardan gizli olarak değil
de, Tanrı’nın var olmadığını düşünerek Tanrı’ya dua etmek.” (s.52)
“Kendi içine inerse insan, tam arzuladığı şeye sahip
olduğunu bulur.” (s.53)
“Birini kaybetmek: ölünün, yok olanın hayali, gerçekdışı
hale gelmesinden ıstırap duyuluyor. Ama ona duyulan arzu hayali değildir.
Hayali olmayan arzunun yattığı kendi içine inmek: yiyecek hayal edilir ama
açlığın kendisi gerçektir: açlığa yakalanmak. Ölünün mevcudiyeti hayalidir ama
yokluğu gayet gerçektir: bu yokluk bundan sonra onun belirme tarzıdır.” (s.54)
“Dünyada hiçbir şeye sahip değiliz, çünkü rastlantı
bunların hepsini bizden alabilir.” (s.57)
“Tüm tutkularda mucizeler vardır. Bir kumarbaz neredeyse
bir aziz gibi geceyi uyanık geçirebilir ve oruç tutabilir.” (s.84)
“Bütün bağlılık nesnelerine bir iple bağlanılmıştır ve
bir ip her zaman kopabilir.” (s.93)
“Yalnızlığını koru. Olur da bir gün sana gerçek bir sevgi
sunulursa, içsel yalnızlık ile dostluk arasında bir karşıtlık olmayacaktır,
bilakis. Onu tam da bu şaşmaz işaretten tanıyacaksın.” (s.96)
“Hayal gücünün kötü olan şeyle oyalanmasına izin vermek
bir tür korkaklığa yol açar; gerçekdışılık yoluyla zevk almayı, bilmeyi ve
büyümeyi umuyoruz.
Hayal gücünü mümkün diye bazı şeylerle oyalamak şimdiden
onlara bağlanmaktır. Bunun sebebi meraktır. Bazı düşünceleri (tasavvur etmeyi
değil ama onlarla oyalanmayı) kendine yasaklamalı; onları düşünmemeliyiz.
Düşüncenin bizi bağlamadığını sanırız, oysa yalnız o bağlar bizi ve düşünme
izni her izni kapsar. Bir şeyi düşünmemek en üst yeti.” (s.106)
“Istırabın içinde gerçekliği bulmak için, neşe yoluyla
gerçekliğin ilhamına sahip olmuş olmak gerekir. Yoksa yaşam az çok kötü bir
düşten başka bir şey değildir.” (113)
“Yalnızlık. Peki, dğeeri neden oluşur? Zira yalnızken,
sadece maddenin, bir insan zihninden daha az değere sahip şeylerin
huzurundayızdır. Yalnızlığın değeri dikkatin daha büyük imkânında yatar.”
(s.149)
“Bütünü taklit etmek zorunda olan bir parçayız.” (s.167)
“Dünyanın yitirildiği bir ıstırap derecesi. Ama sonra,
yatışma gelir. Ve gene nöbet geçirirsek, yatışma da hemen ardından gelir. Eğer
bunu bilirsek, bu acı derecesinin kendisi yatışmanın beklentisi haline gelir ve
dolayısıyla dünyayla olan temasımızı kesmez.” (s.168)
“Bu dünya kapalı kapıdır. Bir engeldir. Ve aynı zamanda
geçittir. Yan yana zindanlarda duvara vurarak iletişim kuran iki tutsak. Duvar
onları ayıran ve aynı zamanda onlara iletişim kurma imkânı veren şeydir. Biz
ile Tanrı arasındaki durum da böyledir. Her ayırım bir bağlantıdır.” (s.172)