“Entelektüel huzuru bozan kişilerden olmanın bedeli,
entelektüel bir göçebeye dönüşmekten, düşüncenin sahipsiz topraklarında başıboş
dolaşıp yolun daha da ötesinde, ufukta bir yerlerde huzuru aramaktan geçer.
Durdukları yerde rahat edemeyen bu tuhaf yabancılar, ne uyumlu insanlardır ne
de kolay tatmin olurlar.” Thorstein Veblen
“Bir insan öldüğünde bir kütüphane kaybederiz.” Eski bir
Kikiyu deyişi
“Bana kendimi güçlü hissettiren nedir? diye sorar Sontag.
Aşık olmak ve çalışmak, diye yanıtlar. Ve hemen ardından zihnin hararetli
coşkunluklarına duyduğu sadakati yeniden hatırlatır. Sontag için sevmenin,
arzulamanın ve düşünmenin aynı özden beslenen eylemler olduğu açıktır.” (s.8)
“Yazmak kucaklamak, kucaklanmaktır; her düşünce bir
diğerine uzanır.” Susan Sontag (s.9)
“Sontag, kadın/erkek ve genç/yaşlı gibi insanları
sınırlayan ve riskten kaçarak yaşamalarına sebep olan yerleşik kategorilere
meydan okumayı dener bütün girişimlerinde; hiç durmadan düşünceler ile hisler,
biçim ile içerik, etik ile estetik ve bilinç ile duygular gibi sözde zıtlıkları
inceleyip sınar, bunların insanın elini sürdüğünde iki ayrı doku, iki ayrı
renk, iki ayrı his ve iki ayrı algı sunan kadife bir kumaş gibi birbirlerinin
farklı yüzleri olarak görülebileceklerini iddia eder.” (s.9)
“Benim için gerçek denilen şey sessizlikle, düşünmekle,
yazma eylemiyle bağlantılıdır. Konuşma gerçeğin ifade edilişi değil, yazma
eyleminin donuk, yüzeysel bir versiyonudur.” David Atwell
“Fransızların ivresse du discours dediği şey, yani
söylenen sözcüklerle sarhoş olma haliydi. Yaratıcı diyaloglar şeklindeki
sohbetlere bağımlıyım demişti günlüklerinden birinde ve şöyle devam etmişti:
Benim için kurtuluşa giden yol konuşmaktan geçiyor.” (s.15)
“Kendimizi, geçmişte olduğumuz kişiyi, neredeyse her şeyi
edebiyata borçlu olduğumuzu, kitaplar yok olursa tarihin de, insanların da
kaybolacağını söylediniz. Haklı olduğunuza eminim. Kitaplar yalnızca
rüyalarımızın ve anılarımızın gelişigüzel derlemeleri değildir. Bizlere
kendimizi aşmanın yollarını da sunarlar. Kimileri kitap okumayı sadece bir
kaçış olarak görür: Gerçek dünyadan hayali bir dünyaya, kitapların dünyasına
bir kaçış. Oysa kitaplar çok daha fazlasıdır. Onlar, tamamıyla insan olmamızın
bir yoludur.” Susan Sontag, Borges’a Mektup (s.16)
“Özel hayatımda ne zaman fırtınalar kopsa, örneğin yanlış
kişiyle birlikte olduğum veya hayatım herhangi bir nedenle çıkmaza girdiği için
bir karışıklıkla yüzleşmem gerekse (herkesin başına gelen şeyler), başkasının
hatası olduğunu söylemek yerine her zaman sorumluluğu almayı tercih ederim.
Kendimi kurban olarak görmekten nefret ederim. “Şu kişiye aşık olmayı seçtim ve
pisliğin teki çıktı. Benim seçimimdi,” derim. Başkalarını suçlamayı sevmem
çünkü kişinin kendisini değiştirmesi başkalarını değiştirmesinden çok daha kolaydır.”
Susan Sontag (s.23)
“Hapsedildiğin vücut, bir aşamadan sonra çürüyor ve
hayatının yarısını, belki daha bile fazlasını bu maddenin aşınışını izleyerek
geçiriyorsun. Yapabileceğin hiçbir şey yok. İçinde hapis olduğundan, o
gittiğinde sen de gideceksin. Hepimiz kendimizle ilgili olarak bunu
deneyimleriz. Altmış ya da yetmiş yaşındaki yakınlarına kendilerini kaç yaşında
hissettiklerini soracak olursan on dört yaşındaymış gibi hissettiklerini
söyleyecektirler. Sonra aynaya bakar, yaşlanmış yüzlerini görürler. Yaşlı bir
vücuda hapsolmuş on dört yaşındaki biri gibi hissediyorlardır kendilerini. Sen
de yok olup gidecek bu kalıba mahkumsun. Al sana hüzünlü bir deneyim. Mesele
sadece hapsolduğun kalıbın belli bir süre dayanmak üzere tasarlanmış makineler
gibi er veya geç pes etmesi de değil, yavaş yavaş bozulması ve yıllar geçtikçe
bazı özelliklerinin daha kötü çalıştığını, cildin güzelliğini kaybettiğini,
uzuvların yıprandığını bizzat gözlemlemek. Al sana hüzünlü bir deneyim.” Susan
Sontag (s.24)
“Herkesin hayatında bir şeyleri daha fazla ertelemediğini
ve bir seçim yapmış olduğunu kabullendiği bir an vardır.” Susan Sontag (s.26)
“Bağımsızlık hissimin sınırlarını deliliğe varmadığı
sürecek olabilecek en uç noktaya kadar genişletmek isterim, bu yüzden arkadaşlıklarda
ve aşklarda olup biten hem iyi hem de kötü şeylerin sorumluluğunu almaya
hevesliyimdir. “Ben muhteşemdim ama şu kişi bana yanlış yaptı” tutumundan
nefret hazzetmem. Bunun doğru olabileceği zamanlarda bile başıma gelen kötü
şeyler için yarı-sorumlu olduğuma kendimi ikna etmeyi başarmışımdır, çünkü
kendimi o zaman daha güçlü hissediyorum ve ileride, bir ihtimal durumun farklı
olabileceğine kanaat getirebiliyorum.” Susan Sontag (s.32)
“Bence dünya marjinal insanlar için güvenli bir yere
dönüşmeli. İyi bir toplumun vazgeçilemez
özelliklerinden biri de insanların marjinal olma hakkıdır.” Susan Sontag (s.40)
“-Bir keresinde günde bir kitap okuduğunuzu duymuştum.
-Akıl almaz
miktarda kitap okurum, çoğu zaman da dikkat bile etmeden. İnsanlar nasıl televizyon
izlemeyi seviyorsa ben de aynı şekilde kitap okumayı seviyorum, kitap önümde
uyuyakalıyorum. İçim sıkıldığında elime bir kitap alır, kendimi daha iyi
hissederim.
-Emily
Dickinson’ın yazdığı gibi: Goncalar ve kitaplar hüznün tesellileri…
-Evet. Okumak
benim eğlencem, kafa dağıtma yolum, tesellim, benim küçük intiharım. Dünyaya
katlanamadığım zamanlar bir kitap alıp battaniyenin altına kıvrılırım. Beni her
şeyden uzaklaştıran küçük bir uzay gemisi gibidir.” (s.43)
“En uzun süren mücadelelerimden biri de, düşünce ile
duygu arasındaki ayrıma karşı verdiğim mücadeledir. Kalp ve beyin, düşünce ve
his, hayal gücü ile muhakeme ayrımı… Bunun doğru, olduğunu düşünmüyorum.
Bedenlerimiz az çok birbirine benziyor, buna rağmen fikirlerimiz bambaşka; bedenlerimizden
ziyade kültürümüzün bize sağladığı araçlarla düşündüğümüze inanıyorum,
dolayısıyla da dünyada çok fazla alternatif varoluş ve düşünme biçimi var. Düşünmenin hissetmenin
bir hali olduğunu düşünüyorum, nitekim hissetmek de düşünmenin bir hali.”
(s.68)
“Yaptıklarımın çoğu, mantığın yanı sıra, sezgimin de
ürünü. Örneğin aşkın ön koşulu birbirini anlamak değildir ama birine aşık
olduğun zaman her türlü düşünce ve değerlendirme de sürece dahil olur.” (s.68)
“Hislerini gösteren insanları sevdiğim için,
arkadaşlarımı daha çok onlardan seçiyorum. Kendim biraz sakıngan olduğumdan,
etrafımı benim kadar sakıngan olmayan insanlarla doldurmaya dikkat ediyorum,
böylece açılıyorum ve kendimi iyi hissediyorum.” (s.91)
“Sakince sevebilmek, tereddütsüzce güvenebilmek, kendinle
dalga geçmeden umut edebilmek, cesur davranabilmek ve enerjin tükenmeksizin zor
işler başarabilmek kolay değildir.” (s.92)
“Bazı şeyler ancak insanların arasındaki sessizlikte
ortaya çıkar.” (s.97)
“Birimizin diğerini görebileceği şeffaf sessizliği
seviyorum.” (s.97)
“Bazı insanların – özellikle zeki insanların – yaptığı
gibi kendimi bölümlere ayırıp “Yazdığım kitapları boşver, öyle kendi çapımda
bir şeyler demişim” demek de istemem. Bazı yazarlar çevrelerindekileri
ürkütmemek için onları yatıştırmaya o kadar teşne oluyorlar ki, kendilerini
inkar ediyorlar. İşlerini bir kenara koyup şaraptan, yemekten, havadan sudan
bahsediyorlar, sanki iş, diğerleriyle paylaşılamaz bir şeymiş gibi. Ben ise
beni ilgilendiren konulardan bahsetmeyi ve kendimi olduğumdan daha basit
göstermemeyi tercih ederim. Çünkü öbür türlü, insanların sevgisini olmadığın
biri gibi davranarak kazanmış olursun.” (s.97)
“Picasso’ya neden hiç seyahat etmediğini sormuşlar. Ne
ülke içine ne de dışına yolculuk yapıyormuş. İspanya’dan Paris’e, sonra da
Fransa’nın güneyine taşınmak dışında hiç yer değiştirmemiş. Picasso, “Kafamın
içinde seyahat ediyorum” diye yanıtlamış soruyu.” (s.103)
“Sıra dışı şeylerin gerçekleşebileceğine ve her şeyi
değiştirebileceğine inanıyorum; bir eylemin bir tür bilinç aydınlanmasıyla
eşdeğer olabileceğine ve hiç hesapta olmayan şeylerin yaşanabileceğine de.”
(s.110)
“Dünyanın her iki yanı da uçurumdur, kendinizi ortada
tutunuz.” John Calvin (s.114)