13 Eki 2019

Susan Sontag - Bilincin Kapısını Aralamak


“Entelektüel huzuru bozan kişilerden olmanın bedeli, entelektüel bir göçebeye dönüşmekten, düşüncenin sahipsiz topraklarında başıboş dolaşıp yolun daha da ötesinde, ufukta bir yerlerde huzuru aramaktan geçer. Durdukları yerde rahat edemeyen bu tuhaf yabancılar, ne uyumlu insanlardır ne de kolay tatmin olurlar.” Thorstein Veblen

“Bir insan öldüğünde bir kütüphane kaybederiz.” Eski bir Kikiyu deyişi

“Bana kendimi güçlü hissettiren nedir? diye sorar Sontag. Aşık olmak ve çalışmak, diye yanıtlar. Ve hemen ardından zihnin hararetli coşkunluklarına duyduğu sadakati yeniden hatırlatır. Sontag için sevmenin, arzulamanın ve düşünmenin aynı özden beslenen eylemler olduğu açıktır.” (s.8)

“Yazmak kucaklamak, kucaklanmaktır; her düşünce bir diğerine uzanır.” Susan Sontag (s.9)

“Sontag, kadın/erkek ve genç/yaşlı gibi insanları sınırlayan ve riskten kaçarak yaşamalarına sebep olan yerleşik kategorilere meydan okumayı dener bütün girişimlerinde; hiç durmadan düşünceler ile hisler, biçim ile içerik, etik ile estetik ve bilinç ile duygular gibi sözde zıtlıkları inceleyip sınar, bunların insanın elini sürdüğünde iki ayrı doku, iki ayrı renk, iki ayrı his ve iki ayrı algı sunan kadife bir kumaş gibi birbirlerinin farklı yüzleri olarak görülebileceklerini iddia eder.” (s.9)

“Benim için gerçek denilen şey sessizlikle, düşünmekle, yazma eylemiyle bağlantılıdır. Konuşma gerçeğin ifade edilişi değil, yazma eyleminin donuk, yüzeysel bir versiyonudur.” David Atwell

“Fransızların ivresse du discours dediği şey, yani söylenen sözcüklerle sarhoş olma haliydi. Yaratıcı diyaloglar şeklindeki sohbetlere bağımlıyım demişti günlüklerinden birinde ve şöyle devam etmişti: Benim için kurtuluşa giden yol konuşmaktan geçiyor.” (s.15)

“Kendimizi, geçmişte olduğumuz kişiyi, neredeyse her şeyi edebiyata borçlu olduğumuzu, kitaplar yok olursa tarihin de, insanların da kaybolacağını söylediniz. Haklı olduğunuza eminim. Kitaplar yalnızca rüyalarımızın ve anılarımızın gelişigüzel derlemeleri değildir. Bizlere kendimizi aşmanın yollarını da sunarlar. Kimileri kitap okumayı sadece bir kaçış olarak görür: Gerçek dünyadan hayali bir dünyaya, kitapların dünyasına bir kaçış. Oysa kitaplar çok daha fazlasıdır. Onlar, tamamıyla insan olmamızın bir yoludur.” Susan Sontag, Borges’a Mektup (s.16)

“Özel hayatımda ne zaman fırtınalar kopsa, örneğin yanlış kişiyle birlikte olduğum veya hayatım herhangi bir nedenle çıkmaza girdiği için bir karışıklıkla yüzleşmem gerekse (herkesin başına gelen şeyler), başkasının hatası olduğunu söylemek yerine her zaman sorumluluğu almayı tercih ederim. Kendimi kurban olarak görmekten nefret ederim. “Şu kişiye aşık olmayı seçtim ve pisliğin teki çıktı. Benim seçimimdi,” derim. Başkalarını suçlamayı sevmem çünkü kişinin kendisini değiştirmesi başkalarını değiştirmesinden çok daha kolaydır.” Susan Sontag  (s.23)

“Hapsedildiğin vücut, bir aşamadan sonra çürüyor ve hayatının yarısını, belki daha bile fazlasını bu maddenin aşınışını izleyerek geçiriyorsun. Yapabileceğin hiçbir şey yok. İçinde hapis olduğundan, o gittiğinde sen de gideceksin. Hepimiz kendimizle ilgili olarak bunu deneyimleriz. Altmış ya da yetmiş yaşındaki yakınlarına kendilerini kaç yaşında hissettiklerini soracak olursan on dört yaşındaymış gibi hissettiklerini söyleyecektirler. Sonra aynaya bakar, yaşlanmış yüzlerini görürler. Yaşlı bir vücuda hapsolmuş on dört yaşındaki biri gibi hissediyorlardır kendilerini. Sen de yok olup gidecek bu kalıba mahkumsun. Al sana hüzünlü bir deneyim. Mesele sadece hapsolduğun kalıbın belli bir süre dayanmak üzere tasarlanmış makineler gibi er veya geç pes etmesi de değil, yavaş yavaş bozulması ve yıllar geçtikçe bazı özelliklerinin daha kötü çalıştığını, cildin güzelliğini kaybettiğini, uzuvların yıprandığını bizzat gözlemlemek. Al sana hüzünlü bir deneyim.” Susan Sontag (s.24)

“Herkesin hayatında bir şeyleri daha fazla ertelemediğini ve bir seçim yapmış olduğunu kabullendiği bir an vardır.” Susan Sontag (s.26)

“Bağımsızlık hissimin sınırlarını deliliğe varmadığı sürecek olabilecek en uç noktaya kadar genişletmek isterim, bu yüzden arkadaşlıklarda ve aşklarda olup biten hem iyi hem de kötü şeylerin sorumluluğunu almaya hevesliyimdir. “Ben muhteşemdim ama şu kişi bana yanlış yaptı” tutumundan nefret hazzetmem. Bunun doğru olabileceği zamanlarda bile başıma gelen kötü şeyler için yarı-sorumlu olduğuma kendimi ikna etmeyi başarmışımdır, çünkü kendimi o zaman daha güçlü hissediyorum ve ileride, bir ihtimal durumun farklı olabileceğine kanaat getirebiliyorum.” Susan Sontag (s.32)

“Bence dünya marjinal insanlar için güvenli bir yere dönüşmeli.  İyi bir toplumun vazgeçilemez özelliklerinden biri de insanların marjinal olma hakkıdır.” Susan Sontag (s.40)

“-Bir keresinde günde bir kitap okuduğunuzu duymuştum.
  -Akıl almaz miktarda kitap okurum, çoğu zaman da dikkat bile etmeden. İnsanlar nasıl televizyon izlemeyi seviyorsa ben de aynı şekilde kitap okumayı seviyorum, kitap önümde uyuyakalıyorum. İçim sıkıldığında elime bir kitap alır, kendimi daha iyi hissederim.
  -Emily Dickinson’ın yazdığı gibi: Goncalar ve kitaplar hüznün tesellileri…
  -Evet. Okumak benim eğlencem, kafa dağıtma yolum, tesellim, benim küçük intiharım. Dünyaya katlanamadığım zamanlar bir kitap alıp battaniyenin altına kıvrılırım. Beni her şeyden uzaklaştıran küçük bir uzay gemisi gibidir.” (s.43)

“En uzun süren mücadelelerimden biri de, düşünce ile duygu arasındaki ayrıma karşı verdiğim mücadeledir. Kalp ve beyin, düşünce ve his, hayal gücü ile muhakeme ayrımı… Bunun doğru, olduğunu düşünmüyorum. Bedenlerimiz az çok birbirine benziyor, buna rağmen fikirlerimiz bambaşka; bedenlerimizden ziyade kültürümüzün bize sağladığı araçlarla düşündüğümüze inanıyorum, dolayısıyla da dünyada çok fazla alternatif varoluş ve  düşünme biçimi var. Düşünmenin hissetmenin bir hali olduğunu düşünüyorum, nitekim hissetmek de düşünmenin bir hali.” (s.68)

“Yaptıklarımın çoğu, mantığın yanı sıra, sezgimin de ürünü. Örneğin aşkın ön koşulu birbirini anlamak değildir ama birine aşık olduğun zaman her türlü düşünce ve değerlendirme de sürece dahil olur.” (s.68)

“Hislerini gösteren insanları sevdiğim için, arkadaşlarımı daha çok onlardan seçiyorum. Kendim biraz sakıngan olduğumdan, etrafımı benim kadar sakıngan olmayan insanlarla doldurmaya dikkat ediyorum, böylece açılıyorum ve kendimi iyi hissediyorum.” (s.91)

“Sakince sevebilmek, tereddütsüzce güvenebilmek, kendinle dalga geçmeden umut edebilmek, cesur davranabilmek ve enerjin tükenmeksizin zor işler başarabilmek kolay değildir.” (s.92)

“Bazı şeyler ancak insanların arasındaki sessizlikte ortaya çıkar.” (s.97)

“Birimizin diğerini görebileceği şeffaf sessizliği seviyorum.” (s.97)

“Bazı insanların – özellikle zeki insanların – yaptığı gibi kendimi bölümlere ayırıp “Yazdığım kitapları boşver, öyle kendi çapımda bir şeyler demişim” demek de istemem. Bazı yazarlar çevrelerindekileri ürkütmemek için onları yatıştırmaya o kadar teşne oluyorlar ki, kendilerini inkar ediyorlar. İşlerini bir kenara koyup şaraptan, yemekten, havadan sudan bahsediyorlar, sanki iş, diğerleriyle paylaşılamaz bir şeymiş gibi. Ben ise beni ilgilendiren konulardan bahsetmeyi ve kendimi olduğumdan daha basit göstermemeyi tercih ederim. Çünkü öbür türlü, insanların sevgisini olmadığın biri gibi davranarak kazanmış olursun.” (s.97)

“Picasso’ya neden hiç seyahat etmediğini sormuşlar. Ne ülke içine ne de dışına yolculuk yapıyormuş. İspanya’dan Paris’e, sonra da Fransa’nın güneyine taşınmak dışında hiç yer değiştirmemiş. Picasso, “Kafamın içinde seyahat ediyorum” diye yanıtlamış soruyu.” (s.103)

“Sıra dışı şeylerin gerçekleşebileceğine ve her şeyi değiştirebileceğine inanıyorum; bir eylemin bir tür bilinç aydınlanmasıyla eşdeğer olabileceğine ve hiç hesapta olmayan şeylerin yaşanabileceğine de.” (s.110)

“Dünyanın her iki yanı da uçurumdur, kendinizi ortada tutunuz.” John Calvin (s.114)