4 Şub 2019

Irvin D. Yalom - Bir Psikiyatristin Anıları


“Dinlerin ve ölümden sonra yaşamla ilgili iddiaların dünyanın en uzun süredir devam eden sahtekârlık hikâyesi olduğuna inanıyorum. Bunların bir amacı var; dini liderlere rahat bir yaşam sunuyor ve insanların ölüm korkularını hafifletiyorlar. Ama bir bedeli de oluyor; çocuksulaşıyoruz, doğal düzeni görmemiz engelleniyor.” (s.47)

“Hastalarımla yaşamlarının ilk yıllarına dair anılarına döndüğümüzde gerçekliğin ne kadar kırılgan ve sürekli değişen bir doğası olduğunu tekrar tekrar görüyorum. Hatıralar, aslında sandığımızdan çok daha kurgusal.” (s.64)

“Her ne kadar ben ölümü yaşam dediğimiz pikniğin uzağında patlayan bir gök gürültüsü gibi görsem de, ölümlülükle içtenlikle yüzleşmenin yaşam biçimimizi değiştirebileceğine inanıyorum: Önemsiz olanı önemsiz görmemize yardımcı olur ve bizi pişmanlık biriktirmeden yaşamaya teşvik eder.” (s.229)

“Bana göre özgürlükten kasıt, içkin bir tasarımı olmayan bir evrende yaşamamız itibarıyla hepimizin kendi hayatlarımızın, seçimlerimizin ve eylemlerimizin yazarı olmasıdır.” (s.230)

“Zaman dediğimiz devasa cetvel boyunca durmaksızın ilerleyen dar çaplı bir spor ışığı düşünün. Spot ışığının üstünden geçip gittiği yerler geçmişin karanlığında kayboluyor, henüz gelmediği yerlerse olacakların karanlığında gizli bekliyor. Sadece ışığın o an vurduğu yerler yaşıyor ve bunun farkında. Bu fikir bana hep huzur vermiş, şu an yaşıyor olduğum için kendimi şanslı hissetmemi sağlamıştır.” (s.340)

“Einstein’ın kuantum teorisine verdiği yanıtı ilk duyduğumda henüz yeni yetme bir gençtim: “Tanrı evrenle zar atmaz.” Bilimsel düşünceyi benimsemiş hemen her ergen erkek gibi ben de Einstein’a hayrandım ve onun Tanrı’ya inanmasına hayret etmiştim. Bu durum kendi dine yönelik şüpheciliğimi sorgulamamı gerektiriyordu. Ben de ortaokuldaki fen öğretmenime akıl danıştım. Bana, “Einstein’ın Tanrı’sı, Spinoza’nın Tanrı’sı” yanıtını verdi. “Bu ne demek?” diye sordum. “Spinoza kim?” Meğer Spinoza on yedinci yüzyılda yaşamış bir filozof, bilim devriminin de öncülerindenmiş. Kendisi de yazılarında Tanrı’dan sıkça bahsetse de Yahudi cemaati onu yirmi dört yaşındayken sapkınlıkları dolayısıyla aforoz etmiş. Bugün de çoğu akademisyen onu gizli ateist addediyordu. “Spinoza’nın Tanrı’nın varlığıyla ilgili görüşlerini on yedinci yüzyılda açıkça dile getirmesi çok tehlikeli olurdu.” diyordu fen öğretmenim. Bu nedenle “Tanrı” sözcüğünü sık sık kullanarak kendini korumuştu.” (s.343)