27 Oca 2019

John Berger, Jean Mohr - Yedinci Adam


“Kitabın teması özgürlüğün yok oluşudur: Özgürlüğün bu yok oluşunun tam olarak anlaşılması için nesnel bir ekonomik sistemle sistemin kapanına kıstırılmış olanların öznel yaşantıları arasında bir bağ kurmak gerekir. Çünkü son kertede, özgürlüğün yok oluşu bu bağlantının sonucundan başka bir şey değildir.” (s.11)

“Düşümde bir dost geldi beni görmeye. Çok uzaklardan. Sordum kendisine düşümde: Fotoğrafla mı geldin, yoksa trenle mi? Bütün fotoğraflar bir ulaşım biçimi, yokluğun bir dile gelişidir.” (s.19)

“Göçmen işçiler azgelişmiş ekonomilerden gelmektedir. Azgelişmiş terimi diplomatik çevrelerde birtakım tedirginliklere yol açmıştır. Bunun yerine “gelişen” sözcüğü benimsenmiştir. Gelişmişten ayrı olarak gelişen. Bu anlambilimsel tartışmaya tek ciddi katkıda bulunanlar, azgeliştirmek diye geçişli bir fiil olması gerektiğini söyleyen Kübalılar olmuştur. Bir ekonomi, çevresinde ve kendi içinde olanlar ve o ekonomiye yapılanlar yüzünden azgelişmiştir. Çünkü azgeliştiren etkenler de vardır.” (s.27)

“Portekizli bir göçmen işçi: Bizim ülkede durum nasıl biliyor musunuz? Birçok kapitalist var bizim orada, paralarını saklayıp bir şey yapmıyorlar o parayla, sadece saklıyorlar. Sanki bir çukur kazıp parayı oraya gömüyorlar, örttükleri bu çukuru da bir daha açmıyorlar.” (s.44)

“Bir insanın göç etme kararını, dünyadaki belli bir ekonomik sistemin bağlamı içinde düşünmek gerekir. Siyasal bir kuramı pekiştirmek için değil de, böyle bir insanın başına gelenleri doğru değerlendirmek için yapmak gerekir bunu. Bu ekonomik sistemin adı yeni sömürgeciliktir.” (s.47)

“Bir göçmen işçinin yeniden insan (koca, baba, yurttaş, yurtsever) olabilmesi için yurduna dönmesi gerekir. Ona hiçbir gelecek vadetmediği için terk etmek zorunda kaldığı yurduna.” (s.64)

“Bir Fransız köylüsü: Kimse köyde yaşamak istemiyor artık. Şehirde krallar gibi giyiniyorlar, arabalarını sürüyorlar; ama ne bir şey görüyorlar ne de anlıyorlar. Benim kuralım her şeyi incelemektir: doğayı, bitkileri, hayvanları (bu arada kendimizi), iklimi.” (s.73)

“Bir başka insanın yaşantısını anlamak için insanın dünyayı, kendi bulunduğu yerden göründüğü gibi görmekten vazgeçip, onu, o öbür insanın bulunduğu yerden göründüğü gibi yeniden görebilmesi gerekir. Örneğin, bir başkasının yaptığı seçimi anlayabilmek için, kafasında karşı karşıya kalabileceği seçenek yoksunluğunu, kendisine bir seçim hakkı tanınmayabileceğini düşünmesi gerekir. Toklar açların hangi seçeneklerle karşı karşıya olduklarını anlama yeteneğinden yoksundurlar. Bir başkasının yaşantısını anlayabilmek için, ne kadar beceriksizce de olsa, dünyanın parçalarının sökülüp yeniden takılması gerekir.” (s.99)

“Genellikle, insanın kendi hayatının akışını duyması hem onu çevreleyen, hem de kendi içinde olan bu alanın varlığını duyması gibidir. Dıştaki zamanın saatler, günler, mevsimler, yıllar gibi ölçüleri nasıl güneş sistemine göre ayarlanmışsa, insan ömrü de bir güneşin ya da bilinç çekirdeğinin çevresinde dönen bir sisteme göre ayarlanmıştır. Bir ömrün bilinçli olarak yaşanan bölümü yuvarlak bir alanla gösterilebilir. Bu yuvarlak, her an hem geçmiş zamanı, hem şimdiki zamanı, hem de gelecek zamanı bir arada bulundurur. İnsan benliği bir anlamda bu zamanlardan yalnız biriyle bağ kuramaz, çünkü kendisi her an bir süreklilik içindedir. Ben sözcüğü tek başına kullanıldığında, en az şu üç öneriyi birlikte getirir: ben şuydum, ben şuyum, ben şu olabilirim. Yuvarlağın içinde geçmiş zaman gömülü ve bağımsız anılar biçiminde, gelecek zaman korkular ve umutlar biçiminde ortaya çıkar; şimdiki zamansa olduğu gibi kendini gösterir ve hemen şimdiki zaman ile geçmiş ve gelecek zamanlar arasında bağ kurulur. Bu üç değişik zaman birleşerek o insanın o andaki hareketlerinin hangi amaca yöneldiğini belirtir. Bu amacın ortaya çıkışında geçmişin payı vardır, bu amaç şimdiki zaman içinde ortaya çıkar ve gelecek zamana yönelir. Fakat bu karışımın meydana gelebilmesi için, o insanın geçmişi ile geleceğini oluşturan öğelerin bir yere bağlı olmayan özgür öğeler olması gerekir. Geçmiş ve gelecek zamanın öğeleri şimdiki zamanla bir karışım meydana getirme özgürlüğü içindedir.” (s.182)

“Ölüm geçmişi dondurur, geleceğiyse ortadan kaldırır. Geçmiş, şimdiki zamanın yaşanan hayatın bir parçası olmasını engelleyen bir duvara dönüşür, böyle bir durumda şimdiki zaman yaşanan hayatın içine sızsa bile, ancak geçmişle ilgili olarak yapabilir bunu. İnsanın bu durumda gördüğü her şey, artık bir daha göremeyeceği şeyleri aklına getirir; aklına gelen şeyler de gördükleri değil, asıl yaşantısı olur. Diyelim ki, ölümün başlattığı yas dönemi sona ermiştir. Bu durumda, gelecek zaman yeniden etkinleşir, şimdiki zaman harekete geçer ve ikisi birlikte geçmiş zamanı hareketsizlikten kurtarırlar. İnsanın amaçlara yönelik olarak yaşamasını sağlayan karışım böylece ortaya çıkmış olur. Bu düzelme koşulların değişmesinin bir sonucu değildir. Çünkü ölen geri gelmez. Bu durum, hayatın sonunda ölümü kabul edip içine almasının, birini yitirme olayının hayatın bir parçası olmasının sonucudur.” (s.183)