“Dünyaya zihnimizdeki filtreler aracılığıyla bakıyoruz.
Bu filtrelerin duygularımızın, olaylara verdiğimiz tepkilerin ve bazı zihinsel
hastalıkların nedeni olduğu düşüncesini Shakespeare’inkinden daha özlü bir
şekilde ifade edemezdim.: “İyi ya da kötü bir şey yoktur, bir şeyi iyi veya
kötü yapan düşüncedir.” (s.10)
“Yaşamımız, zihnimizin bir yaratısıdır.” Buda (s.11)
“Son araştırmalar, yaşamda uğruna mücadele etmeye değer
bazı şeylerin önemli olduğuna işaret ediyor: Hayatta size kalıcı mutluluğu
sağlayacak yaşam koşulları mevcuttur. Bu koşullardan biri başkaları ile
kurduğumuz ve kurma ihtiyacı duyduğumuz bağlar olan ilişkililiktir. Sevginin
nereden geldiğini, tutkulu aşkın neden bir zaman sonra söndüğünü ve hangi aşkın
“gerçek” aşk olduğunu gösteren araştırmalar sunacağım. Buda ve Stoikler
tarafından sunulan mutluluk varsayımının değiştirilmesi gerektiğini önereceğim:
Mutluluk hem içeriden hem de dışarıdan gelir. Dengeyi doğru tutturmak için hem
kadim bilgeliğin hem de modern bilimin rehberliğine ihtiyaç duyarız.” (s.13)
“Evrim asla öngörüyle ilerlemez. A noktasından B
noktasına en iyi nasıl gidileceğini planlayamaz. Bunun yerine, genetik mutasyon
yoluyla mevcut canlılarda küçük değişimlerle ortaya çıkar ve organizmaların
mevcut koşullara daha etkili tepki vermesini sağladığı ölçüde bir nüfus içinde
kalıcılık kazanır.” (s.30)
“Düşünme becerileri, kişinin kendi duygu ve arzularını
anlama ve yönetme yeteneğinin yani duygusal zekanın bir boyutudur.” (s.33)
“İradi sistemin, içgüdüsel sistemi, sadece irade gücüyle
yenmesi zordur; yani irade de efor sarfeden bir kas gibi yorulmakta ve
tükenmektedir. İlki en nihayetinde yıpranır ve çöker ama içgüdüsel sistem
kendiliğinden, çaba harcamaksızın sonsuza dek çalışır. Bir kere uyarıcıyı
kontrol etmenin gücünü kavradığınızda, bu gücü çevrenizdeki uyarıcıları
lehinize çevirmek ve istemediğiniz uyarıcılardan kaçınmak için
kullanabilirsiniz. Eğer bu mümkün değilse, bilincinizi bu uyarıcıların cazip
olmayan özelliklerine yönlendirebilirsiniz. Örneğin, Budizm, insanların kendilerinin
(ve başkalarının) tenlerine olan bedensel tutkularını kırmak için, çürümüş
cesetler üzerine meditasyon yöntemleri geliştirmiştir.” (s.34)
“Belirli düşüncelerin ve soruların yeni bir görüş açısı
oluşturmadan uzun uzadıya zihinde tekrarlanmasını anlatan psikoloji terimi;
ruminasyon.” (s.35)
“Aziz Paul, Buda, Ovidus ve pek çok diğer düşünürün
halimize bakıp ağıt yaktığı kadar var. Zhininlerimiz, bölümlerinin gevşek
ittifakından ibarettir ama biz bir bölümle özdeşleşiyor ve ona çok fazla önem
veriyoruz. Önemini abarttığımız bu bölüm, bilinçli sözel düşünmedir. Sokak
lambası altında arabasının anahtarlarını arayan ünlü sarhoş adam gibiyiz.
(Polis sorar: Onları burada mı düşürdün? Hayır, der adam, onları arkada, yolda
düşürdüm ama burada ışık daha iyi.)” (s.37)
“Bütün evren değişimdir ve yaşam, onu nasıl
varsayıyorsanız öyledir.” Marcus Aurelius (s.39)
“Bugünkü halimiz dünkü düşüncelerimizden gelir, şu anki
düşüncelerimiz ise yarınki hayatımızı hazırlar; hayatımız aklımızın eseridir.”
Buda
“Brett Pelham, bir çalışmasında kişinin hoşlanma ölçerini
tetikleyenin kendi adı olduğunu keşfeder; ancak bu keşif eylem halindeki
hoşlanma ölçerin en tuhaf göstergelerinden biridir. Adınıza benzeyen bir
sözcüğü gördüğünüzde veya duyduğunuzda, hissettiğiniz küçük bir hoşlanma anı
bunun iyi bir şey olduğunu düşünmenizi sağlar. Mesela Dennis adındaki bir
erkek, meslekleri değerlendirdiğinde, olasılıkları zihninde tartar: Avukat,
doktor, bankacı, dişçi (dentist)… dişçi… dişçi… Bu kelime bir şekilde iyi
hissettiriyor. Gerçekten de diğer isimlere kıyasla Dennis veya Denise isminde
daha fazla dişçi (dentist) vardır. Lawrence adındaki erkekler ve Laurie
adındaki kadınlar, hukukçu (lawyer) olmaya daha eğilimlidir. Louis ve Louise
adındaki kişiler Louisiana veya St. Louis’e; George ve Georgiana ismindekiler
de Georgia’ya yerleşmeye daha eğilimlidirler. İnsanların kendi adlarıyla olan
benzerliklerden hareketle yaptıkları tercihler evlilik kayıtlarında da görülür:
İnsanlar, kendi adlarına benzer isimli kişilerle evlenmeye biraz daha fazla
eğilimlidir. Hatta kimi zaman benzerlik sadece ismin ilk harfinin ortak
olmasıyla sınırlı kalabilir. Pelham bulgularını benim çalıştığım akademik
bölüme sunduğunda, odadaki evli kişilerin çoğunun bu iddiayı haklı çıkarması
beni hayrete düşürmüştü.” (s.45)
“Olumsuzluk önyargısı olarak adlandırılan bu ilke,
psikolojinin her alanında kendini gösterir. Bir evli çiftin ilişkisinde, hassas
ya da yıkıcı bir olayın neden olduğu hasarı ancak en az beş iyi veya yapıcı
eylem telafi eder. Finansal işlemlerin getirisinden veya kumarda kazanılan
paradan duyulan haz, aynı miktarı kaybetmekten duyulan acıdan daha azdır.”
(s.46)
“Hüzünlü bir duygu durumu sizi bütün zevklere ve
fırsatlara karşı köreltir. Ünlü bir depresifin dediği gibi: “Dünyanın bütün
alışkanlıkları bana nasıl da sıkıcı, bozuk, donuk ve fuzuli görünüyorlar.”
Böylece Hamlet, Marcus Aurelius’tan
alıntı yaparak “Zaten dünya ne iyidir ne kötü, düşüncenize bağlıdır iyilik ve
kötülük” dediğinde haklıdır. Ama Hamlet bir şeyi unutmuştur: Düşüncelerin her
şeyi kötüleştirmesine neden olan şey, aslında sahip olduğu olumsuz
duygulardır.” (s.49)
“Zihin kendi yerindedir ve kendi başına bir cehennemden
cennet, bir cennetten cehennem yaratabilir.” Marcus Aurelius (s.51)
“Meditasyon: Kaygıyı azaltan, memnuniyeti artıran ve
günde bir kez alınan bir ilaç olduğunu öğrendiniz. Bu ilacı alır mıydınız? Aynı
zamanda çok çeşitli olumlu yan etkileri olduğunu farz edin: artan özsaygı,
empati ve güven sağlıyor, hatta belleği de geliştiriyor olsun. İlacın bir de
doğal olduğunu ve hiçbir maliyetinin olmadığını farz edin. Herhalde bu ilacı
kaçırmazdınız. Böyle bir ilaç elbette var. Bu ilacın adı meditasyon.” (s.53)
“Yaşamın iniş çıkışlarına aşırı duyarlı olmayı engellemek
için atacağınız tek adım, meditasyon ve zihni terbiye etmektir. Kazanmanın
hazzından vazgeçmek, kaybetmenin yoğun acılarından kurtarır. Buda’nın da dediği
gibi: İnsan yalnızlıktaki sessizliği bilince ve sükunetin zevkine varınca,
korkularından ve günahlarından arınır.” (s.54)
“Tek gerçek seyahat yabancı toprakları gezmek değil,
farklı gözlere sahip olmaktır.” Marcel Proust (s.57)
“Felsefe dersleri verirken sıklıkla dünyanın bir
yanılsama olduğu fikriyle karşılaştım. Derin bir anlamı var gibiydi ama tam
olarak ne olduğunu hiçbir zaman bilemedim. Fakat ahlak psikolojisi üzerine
yirmi yıl çalıştıktan sonra anladığımı düşünüyorum. Antropolog Clifford
Geertz’in şu ifadesi oldukça açıklayıcıdır: “İnsan kendi dokuduğu anlam ufkunun
ağlarında asılı kalan bir örümcektir.” (s.101)
“Dünyaya bağlanmak ya da inzivaya çekilmek arasında ince
bir çizgi de olsa Budizm, zihnimizin sürekli bir yargı üretimesine bir son
vermek için onun eğitilmesi gerektiğini kabul eder.” (s.102)
“Yargılayıcı olmak gerçekten de bir zihin hastalığıdır:
öfkeye, üzüntüye ve çatışmaya yol açar.” (s.103)
“Buda’nın da öğrettiği gibi, binici kademeli olarak fili
terbiye etmeyi öğrenebilir; bunun bir yolu meditasyondur. Meditasyonun
insanları sakinleştirdiği, iniş çıkışlar ve yaşamın küçük tahrikleri karşısında
daha az tepkili kıldığı kanıtlanmıştır. Meditasyon hayatı felsefi bir şekilde
ele almak için kendimizi eğitmenin Doğulu yoludur.” (s.103)
“Dünyaya bir de düşmanınızın gözünden bakın, onun tamamen
kafayı yemiş biri olmadığını göreceksiniz.” (s.103)
“Yaşamımızın sadece bir çeyreğini yaşıyoruz – kendimizi
suyun akışına neden bırakmıyoruz, geçitleri kaldırıp tekerleklerimizi harekete
geçirmiyoruz? Duyacak olanın duymasına izin verin. Duyularınızı kullanın.” H.
D. Thoreau (s.134)
“Bir insanın genlerine veya kişiliğine dair soru sorma
imkânınızın olmadığı bir durumda onun ne kadar mutlu olduğunu veya ne kadar
uzun yaşayacağını tahmin etmek istiyorsanız, sosyal ilişkilerine bakmanız
yeterlidir. Güçlü sosyal ilişkilere sahip olmak bağışıklık sistemini
güçlendiriyor, üstelik sigarayı bırakmaktan bile çok daha fazla ömrü uzatıyor.
Ayrıca ameliyat sonrası iyileşmeyi hızlandırıyor ve depresyon, kaygı
bozuklukları riskini azaltıyor.” (s.165)
“Jean Paul Sartre’ın No Exıt oyunundaki karakterin
söylediği gibi: “Cehennem başkalarıdır.” Ama cennet de öyle!” (s.166)
“Psikologlar kişiliği çoğu zaman duygusal denge,
dışadönüklük, yeniliklere açıklık, uyumluluk (duygusal sıcaklık/hassasiyet) ve
vicdan sahibi olmaktan oluşan beş büyük temel kişisel özelliğini ölçerek
değerlendirir.” (s.175)
“Bilgelik dışarıdan alınmaz; onu, bizim adımıza kimsenin
atılamayacağı bir maceraya çıktıktan sonra, kendimiz keşfetmek zorundayız.
Çünkü bilgelik, dünyayı değerlendirdiğimiz bakış açısıdır.” Marcel Proust
(s.187)
“Doğuluların ve Batılıların yaşama karşı yaklaşımlarının
da karşıt oldukları söylenir: Doğu kabullenmeyi ve kolektivizmi vurgular; Batı
ise çalışmayı ve bireyciliği. Ama görmüş olduğumuz gibi, her iki perspektif de
değerlidir. Mutluluk kendinizi ve dünyanızı değiştirmeyi gerektirir. Kendi
amaçlarınızın peşinden gitmeyi ve başkalarıyla uyum bulmayı gerektirir. Başka
başka insanlar yaşamlarının farklı zamanlarında bu yaklaşımlardan birine ya da
diğerine ağırlık vererek faydasını görecektir.” (s.288)