7 Kas 2018

Jonathan Haidt - Mutluluk Varsayımı

“Dünyaya zihnimizdeki filtreler aracılığıyla bakıyoruz. Bu filtrelerin duygularımızın, olaylara verdiğimiz tepkilerin ve bazı zihinsel hastalıkların nedeni olduğu düşüncesini Shakespeare’inkinden daha özlü bir şekilde ifade edemezdim.: “İyi ya da kötü bir şey yoktur, bir şeyi iyi veya kötü yapan düşüncedir.” (s.10)

“Yaşamımız, zihnimizin bir yaratısıdır.” Buda (s.11)

“Son araştırmalar, yaşamda uğruna mücadele etmeye değer bazı şeylerin önemli olduğuna işaret ediyor: Hayatta size kalıcı mutluluğu sağlayacak yaşam koşulları mevcuttur. Bu koşullardan biri başkaları ile kurduğumuz ve kurma ihtiyacı duyduğumuz bağlar olan ilişkililiktir. Sevginin nereden geldiğini, tutkulu aşkın neden bir zaman sonra söndüğünü ve hangi aşkın “gerçek” aşk olduğunu gösteren araştırmalar sunacağım. Buda ve Stoikler tarafından sunulan mutluluk varsayımının değiştirilmesi gerektiğini önereceğim: Mutluluk hem içeriden hem de dışarıdan gelir. Dengeyi doğru tutturmak için hem kadim bilgeliğin hem de modern bilimin rehberliğine ihtiyaç duyarız.” (s.13)

“Evrim asla öngörüyle ilerlemez. A noktasından B noktasına en iyi nasıl gidileceğini planlayamaz. Bunun yerine, genetik mutasyon yoluyla mevcut canlılarda küçük değişimlerle ortaya çıkar ve organizmaların mevcut koşullara daha etkili tepki vermesini sağladığı ölçüde bir nüfus içinde kalıcılık kazanır.” (s.30)

“Düşünme becerileri, kişinin kendi duygu ve arzularını anlama ve yönetme yeteneğinin yani duygusal zekanın bir boyutudur.” (s.33)

“İradi sistemin, içgüdüsel sistemi, sadece irade gücüyle yenmesi zordur; yani irade de efor sarfeden bir kas gibi yorulmakta ve tükenmektedir. İlki en nihayetinde yıpranır ve çöker ama içgüdüsel sistem kendiliğinden, çaba harcamaksızın sonsuza dek çalışır. Bir kere uyarıcıyı kontrol etmenin gücünü kavradığınızda, bu gücü çevrenizdeki uyarıcıları lehinize çevirmek ve istemediğiniz uyarıcılardan kaçınmak için kullanabilirsiniz. Eğer bu mümkün değilse, bilincinizi bu uyarıcıların cazip olmayan özelliklerine yönlendirebilirsiniz. Örneğin, Budizm, insanların kendilerinin (ve başkalarının) tenlerine olan bedensel tutkularını kırmak için, çürümüş cesetler üzerine meditasyon yöntemleri geliştirmiştir.” (s.34)

“Belirli düşüncelerin ve soruların yeni bir görüş açısı oluşturmadan uzun uzadıya zihinde tekrarlanmasını anlatan psikoloji terimi; ruminasyon.” (s.35)

“Aziz Paul, Buda, Ovidus ve pek çok diğer düşünürün halimize bakıp ağıt yaktığı kadar var. Zhininlerimiz, bölümlerinin gevşek ittifakından ibarettir ama biz bir bölümle özdeşleşiyor ve ona çok fazla önem veriyoruz. Önemini abarttığımız bu bölüm, bilinçli sözel düşünmedir. Sokak lambası altında arabasının anahtarlarını arayan ünlü sarhoş adam gibiyiz. (Polis sorar: Onları burada mı düşürdün? Hayır, der adam, onları arkada, yolda düşürdüm ama burada ışık daha iyi.)” (s.37)

“Bütün evren değişimdir ve yaşam, onu nasıl varsayıyorsanız öyledir.” Marcus Aurelius (s.39)

“Bugünkü halimiz dünkü düşüncelerimizden gelir, şu anki düşüncelerimiz ise yarınki hayatımızı hazırlar; hayatımız aklımızın eseridir.” Buda

“Brett Pelham, bir çalışmasında kişinin hoşlanma ölçerini tetikleyenin kendi adı olduğunu keşfeder; ancak bu keşif eylem halindeki hoşlanma ölçerin en tuhaf göstergelerinden biridir. Adınıza benzeyen bir sözcüğü gördüğünüzde veya duyduğunuzda, hissettiğiniz küçük bir hoşlanma anı bunun iyi bir şey olduğunu düşünmenizi sağlar. Mesela Dennis adındaki bir erkek, meslekleri değerlendirdiğinde, olasılıkları zihninde tartar: Avukat, doktor, bankacı, dişçi (dentist)… dişçi… dişçi… Bu kelime bir şekilde iyi hissettiriyor. Gerçekten de diğer isimlere kıyasla Dennis veya Denise isminde daha fazla dişçi (dentist) vardır. Lawrence adındaki erkekler ve Laurie adındaki kadınlar, hukukçu (lawyer) olmaya daha eğilimlidir. Louis ve Louise adındaki kişiler Louisiana veya St. Louis’e; George ve Georgiana ismindekiler de Georgia’ya yerleşmeye daha eğilimlidirler. İnsanların kendi adlarıyla olan benzerliklerden hareketle yaptıkları tercihler evlilik kayıtlarında da görülür: İnsanlar, kendi adlarına benzer isimli kişilerle evlenmeye biraz daha fazla eğilimlidir. Hatta kimi zaman benzerlik sadece ismin ilk harfinin ortak olmasıyla sınırlı kalabilir. Pelham bulgularını benim çalıştığım akademik bölüme sunduğunda, odadaki evli kişilerin çoğunun bu iddiayı haklı çıkarması beni hayrete düşürmüştü.” (s.45)

“Olumsuzluk önyargısı olarak adlandırılan bu ilke, psikolojinin her alanında kendini gösterir. Bir evli çiftin ilişkisinde, hassas ya da yıkıcı bir olayın neden olduğu hasarı ancak en az beş iyi veya yapıcı eylem telafi eder. Finansal işlemlerin getirisinden veya kumarda kazanılan paradan duyulan haz, aynı miktarı kaybetmekten duyulan acıdan daha azdır.” (s.46)

“Hüzünlü bir duygu durumu sizi bütün zevklere ve fırsatlara karşı köreltir. Ünlü bir depresifin dediği gibi: “Dünyanın bütün alışkanlıkları bana nasıl da sıkıcı, bozuk, donuk ve fuzuli görünüyorlar.” Böylece Hamlet, Marcus  Aurelius’tan alıntı yaparak “Zaten dünya ne iyidir ne kötü, düşüncenize bağlıdır iyilik ve kötülük” dediğinde haklıdır. Ama Hamlet bir şeyi unutmuştur: Düşüncelerin her şeyi kötüleştirmesine neden olan şey, aslında sahip olduğu olumsuz duygulardır.” (s.49)

“Zihin kendi yerindedir ve kendi başına bir cehennemden cennet, bir cennetten cehennem yaratabilir.” Marcus Aurelius (s.51)

“Meditasyon: Kaygıyı azaltan, memnuniyeti artıran ve günde bir kez alınan bir ilaç olduğunu öğrendiniz. Bu ilacı alır mıydınız? Aynı zamanda çok çeşitli olumlu yan etkileri olduğunu farz edin: artan özsaygı, empati ve güven sağlıyor, hatta belleği de geliştiriyor olsun. İlacın bir de doğal olduğunu ve hiçbir maliyetinin olmadığını farz edin. Herhalde bu ilacı kaçırmazdınız. Böyle bir ilaç elbette var. Bu ilacın adı meditasyon.” (s.53)

“Yaşamın iniş çıkışlarına aşırı duyarlı olmayı engellemek için atacağınız tek adım, meditasyon ve zihni terbiye etmektir. Kazanmanın hazzından vazgeçmek, kaybetmenin yoğun acılarından kurtarır. Buda’nın da dediği gibi: İnsan yalnızlıktaki sessizliği bilince ve sükunetin zevkine varınca, korkularından ve günahlarından arınır.” (s.54)

“Tek gerçek seyahat yabancı toprakları gezmek değil, farklı gözlere sahip olmaktır.” Marcel Proust (s.57)

“Felsefe dersleri verirken sıklıkla dünyanın bir yanılsama olduğu fikriyle karşılaştım. Derin bir anlamı var gibiydi ama tam olarak ne olduğunu hiçbir zaman bilemedim. Fakat ahlak psikolojisi üzerine yirmi yıl çalıştıktan sonra anladığımı düşünüyorum. Antropolog Clifford Geertz’in şu ifadesi oldukça açıklayıcıdır: “İnsan kendi dokuduğu anlam ufkunun ağlarında asılı kalan bir örümcektir.” (s.101)

“Dünyaya bağlanmak ya da inzivaya çekilmek arasında ince bir çizgi de olsa Budizm, zihnimizin sürekli bir yargı üretimesine bir son vermek için onun eğitilmesi gerektiğini kabul eder.” (s.102)

“Yargılayıcı olmak gerçekten de bir zihin hastalığıdır: öfkeye, üzüntüye ve çatışmaya yol açar.” (s.103)

“Buda’nın da öğrettiği gibi, binici kademeli olarak fili terbiye etmeyi öğrenebilir; bunun bir yolu meditasyondur. Meditasyonun insanları sakinleştirdiği, iniş çıkışlar ve yaşamın küçük tahrikleri karşısında daha az tepkili kıldığı kanıtlanmıştır. Meditasyon hayatı felsefi bir şekilde ele almak için kendimizi eğitmenin Doğulu yoludur.” (s.103)

“Dünyaya bir de düşmanınızın gözünden bakın, onun tamamen kafayı yemiş biri olmadığını göreceksiniz.” (s.103)

“Yaşamımızın sadece bir çeyreğini yaşıyoruz – kendimizi suyun akışına neden bırakmıyoruz, geçitleri kaldırıp tekerleklerimizi harekete geçirmiyoruz? Duyacak olanın duymasına izin verin. Duyularınızı kullanın.” H. D. Thoreau (s.134)

“Bir insanın genlerine veya kişiliğine dair soru sorma imkânınızın olmadığı bir durumda onun ne kadar mutlu olduğunu veya ne kadar uzun yaşayacağını tahmin etmek istiyorsanız, sosyal ilişkilerine bakmanız yeterlidir. Güçlü sosyal ilişkilere sahip olmak bağışıklık sistemini güçlendiriyor, üstelik sigarayı bırakmaktan bile çok daha fazla ömrü uzatıyor. Ayrıca ameliyat sonrası iyileşmeyi hızlandırıyor ve depresyon, kaygı bozuklukları riskini azaltıyor.” (s.165)

“Jean Paul Sartre’ın No Exıt oyunundaki karakterin söylediği gibi: “Cehennem başkalarıdır.” Ama cennet de öyle!” (s.166)

“Psikologlar kişiliği çoğu zaman duygusal denge, dışadönüklük, yeniliklere açıklık, uyumluluk (duygusal sıcaklık/hassasiyet) ve vicdan sahibi olmaktan oluşan beş büyük temel kişisel özelliğini ölçerek değerlendirir.” (s.175)

“Bilgelik dışarıdan alınmaz; onu, bizim adımıza kimsenin atılamayacağı bir maceraya çıktıktan sonra, kendimiz keşfetmek zorundayız. Çünkü bilgelik, dünyayı değerlendirdiğimiz bakış açısıdır.” Marcel Proust (s.187)

“Doğuluların ve Batılıların yaşama karşı yaklaşımlarının da karşıt oldukları söylenir: Doğu kabullenmeyi ve kolektivizmi vurgular; Batı ise çalışmayı ve bireyciliği. Ama görmüş olduğumuz gibi, her iki perspektif de değerlidir. Mutluluk kendinizi ve dünyanızı değiştirmeyi gerektirir. Kendi amaçlarınızın peşinden gitmeyi ve başkalarıyla uyum bulmayı gerektirir. Başka başka insanlar yaşamlarının farklı zamanlarında bu yaklaşımlardan birine ya da diğerine ağırlık vererek faydasını görecektir.” (s.288)