10 Eki 2018

Carol Dyhouse - Kadınlar, Tarih, Feminizm


“John Berger’in unutulmaz tanımına göre gösteriş, gıptanın bir çeşidiydi. Peki yaratılan gösteriş ideallerinin suçu, kadınsı özgüven eksikliğine, beden algı bozukluğuna, yeme bozukluklarına, plastik cerrahiye ya da yaşlanmayla barışmayı reddedişe atılabilir mi? Yoksa gösteriş kadınlara bir çeşit vasıta, hatta kimi zaman ataerkiden hınç almanın bir yolunu mu sundu?” (s.16)

“Geç dönem Viktoryenlerin de takdir ettiği bir nitelik olan “letafet” eski moda bir dişilik formunu işaret ediyordu ve gösterişten her yönüyle farklıydı. Bir kadın giderek artan tercihler yapabilirdi. Kendi parasını kazanan, sinemaya giden ve dergi satın alan biri olarak kendi kimliğini gözden geçirebilir, zihninde canlandırabilir ve üstüne düşünebilirdi.” (s.97)

“Sanırım sadece ev kadını olamayacak kadar geniş bir hayal gücüm vardı.” Marilyn Monroe (s.139)

“Okula giderken on sekizime geldiğimde evlenmemiş olursam kendimi öldüreceğimi düşünüyordum. Şimdi ise otuz beşimden önce evlenmenin delilik olacağını düşünüyorum. Şunu söyleyebilirim ki, para bir kızın romantizme karşı tavrını değiştiriyor.” Cilla Black (s.157)

“De Beauvoir’ın kadının toplumsal yapılandırılmasını “ötekilikle” özdeşleştiren metninde, süslenme üstüne muğlak denebilecek bir bölüm vardı. Yazar kadının görünümüyle ilgili saplantısını narsistlik ve edilgenliğe müsaitlik olarak görüyordu. Kadın böylece etkin biçimde harekete geçmek yerine kendini objeleştiriyordu. Fakat De Beauvoir aynı zamanda elbisenin hem dönüştürücü olasılıklarını hem de yüceltici niteliklerini kabul ediyordu. Yine de zarafeti esaret olarak tanımlıyordu.” (s.157)

“Baskılayıcı narsistik tatminler, bedenden sahici bir keyif almanın gerçekleşmesini engeller. Sabahları yüzünü düzeltmeden evden çıkamayan kadın, çehresinin çoktan sahip olduğu güzelliği, karakteri ve anlamlılığı asla keşfedemez.” Lee Bartky (s.204)

“Kurumsal ya da politik hatasızlık arayışında olmaları, bazı feministleri pek çok kadının bedensel süslenmeden aldığı zevkleri azımsamaya ya da görmezden gelmeye itmiş olabilir. Oysa pek çok zevk -kuaföre, güzellik salonuna ya da masöze vakit ayırmanın sosyal ve ruhu iyileştirici yararları- gayet sahici olabilir.” (s.204)

“Elizabeth Wilson’ın etkili biçimde tartıştığı argümanına göre modayı ya da stili sadece kadınların üstündeki baskı olarak görmek, onun kültürel ve politik anlamlarının zenginliğini görmezden gelmek demektir.” (s.206)