“John Berger’in unutulmaz tanımına göre gösteriş,
gıptanın bir çeşidiydi. Peki yaratılan gösteriş ideallerinin suçu, kadınsı
özgüven eksikliğine, beden algı bozukluğuna, yeme bozukluklarına, plastik
cerrahiye ya da yaşlanmayla barışmayı reddedişe atılabilir mi? Yoksa gösteriş
kadınlara bir çeşit vasıta, hatta kimi zaman ataerkiden hınç almanın bir yolunu
mu sundu?” (s.16)
“Geç dönem Viktoryenlerin de takdir ettiği bir nitelik
olan “letafet” eski moda bir dişilik formunu işaret ediyordu ve gösterişten her
yönüyle farklıydı. Bir kadın giderek artan tercihler yapabilirdi. Kendi
parasını kazanan, sinemaya giden ve dergi satın alan biri olarak kendi
kimliğini gözden geçirebilir, zihninde canlandırabilir ve üstüne
düşünebilirdi.” (s.97)
“Sanırım sadece ev kadını olamayacak kadar geniş bir
hayal gücüm vardı.” Marilyn Monroe (s.139)
“Okula giderken on sekizime geldiğimde evlenmemiş olursam
kendimi öldüreceğimi düşünüyordum. Şimdi ise otuz beşimden önce evlenmenin
delilik olacağını düşünüyorum. Şunu söyleyebilirim ki, para bir kızın
romantizme karşı tavrını değiştiriyor.” Cilla Black (s.157)
“De Beauvoir’ın kadının toplumsal yapılandırılmasını
“ötekilikle” özdeşleştiren metninde, süslenme üstüne muğlak denebilecek bir
bölüm vardı. Yazar kadının görünümüyle ilgili saplantısını narsistlik ve
edilgenliğe müsaitlik olarak görüyordu. Kadın böylece etkin biçimde harekete
geçmek yerine kendini objeleştiriyordu. Fakat De Beauvoir aynı zamanda
elbisenin hem dönüştürücü olasılıklarını hem de yüceltici niteliklerini kabul
ediyordu. Yine de zarafeti esaret olarak tanımlıyordu.” (s.157)
“Baskılayıcı narsistik tatminler, bedenden sahici bir
keyif almanın gerçekleşmesini engeller. Sabahları yüzünü düzeltmeden evden
çıkamayan kadın, çehresinin çoktan sahip olduğu güzelliği, karakteri ve
anlamlılığı asla keşfedemez.” Lee Bartky (s.204)
“Kurumsal ya da politik hatasızlık arayışında olmaları,
bazı feministleri pek çok kadının bedensel süslenmeden aldığı zevkleri
azımsamaya ya da görmezden gelmeye itmiş olabilir. Oysa pek çok zevk -kuaföre,
güzellik salonuna ya da masöze vakit ayırmanın sosyal ve ruhu iyileştirici
yararları- gayet sahici olabilir.” (s.204)
“Elizabeth Wilson’ın etkili biçimde tartıştığı argümanına
göre modayı ya da stili sadece kadınların üstündeki baskı olarak görmek, onun
kültürel ve politik anlamlarının zenginliğini görmezden gelmek demektir.”
(s.206)