“Her şeyi ama her şeyi
Anımsamalıyım anımsamalıyım anımsamalıyım
Belki böyle ulaşabilirim kendime.” (s.27)
“Zaten hangi insan korkularının sırrına varmış ki?”
(s.30)
“Bir düş sanıyorum boynuma geçirilen her ilmeği –hatta
kendimi” (s.41)
“Bir yaz tanımı için şiirler,
Üstbaşlıklı, kareli bir deftere yazılmış
Binlerce dağınık dize, aralarında gizli bir antlaşma
yapmış
Hiçbirini bağlamamış birbirine (ne yan yana, ne alt alta,
ne üst üste, her dize yalnızca kendine ayrılan anlam ıssızlığının o tekin
bölgesinde) ama hepsi de sanki biliyormuş gibi defterdeki yerini, yaklaşmıyor
kimse kimseye, bir ölünün anısı bozulmasın diye.” (s.43)
“Umutsuz bir yaz geçiriyorum.
Bir ölüyü arıyorum burada/anıyorum
Onu sevmiş olduğumu geç anlamanın dehşetli azabı mı,
Yoksa yalnızca bir azap gereksinmesi mi? Bilmiyorum.
Bildiğim yaz dinlencemi bir ölüyle yaşıyorum, sanki bir
ikinci kişiyle yaşar gibi.” (s.47)
“Biliyorum bu da geçecek, izi kalacak binlerce kez
çiğnenmiş sahiller gibi,
Zaten dalgaların insafı kadardır elbet bizim belleğimizin
de sadakati.” (s.47)
“Ve sonra o deniz feneri, tabloya son anda giren ağaç,
yıllar sonra hayatımıza yerleştirebildiğimiz roman sahneleri. Yerini geç bulan
ayrıntılar, ertelenmekten tavsamış umutlar, artık bizim olmayan pek çok
yanımız.” (s.52)
“Her hayat kendi öğrendiğiyle ölür, ve ölenler bir
başlarına ölür nasılsa.” (s.60)
“Gözleri bağlı geçtik şimdiki zamanları
Bağı çözülmüş gözler geriye baktığında
Anlar anlamı bilinmeden, değeri verilmeden yaşananları
Yok mudur herkesin hayatında
Birkaç yitik sayfa, birkaç zaman parçası
İşte onlar toparlanır bir gün
Çıkar bir yol ağzında karşınıza
Tutuklar bizi anılar, sorgular geçen zaman
Bir intikam gibi bulur yerini
Filmlerde kopukluk sandığınız boşluklar.” (s.70)
“Yaz geçer, ömür/de
Geçmeyen nedir, geçer görünen
Sessiz parklar kimsesizliğinde” (s.78)
“Beklemiş sözler. Bekletilmiş sözler
Öksüz kalır kaçınılmazdır.
Ya da yanlış yerlerde, yanlış kişilere kullanılır
Nasıl saptanır bir ömürde bir dilin kırıldığı yer?”
(s.79)
“O zamandan bu yana çok şey değişmedi
Nasıl anlaşıldı sanılırsa bir yazıda bir dilin kırıldığı
yer
Öyle sürüp gidiyor sözcükler, beraberlikler
Öyle sürüp gidiyor unutmakla,
Alışmak arasında bütün eylemler.” (s.80)
“İstanbul’da ilk uzun mevsimimdi.
Bir mevsim nasıl kullanılır, bilmiyordum.” (s.85)
“Sen güneşe verirken kendi yüzünü
Gölgedeki yüz ötekinin
Küçük metaforların bilgisi o zamanlar öğretmiş olsa gerek
Nasıl haksız bir denge içerdiğini
İkili ilişkilerin...” (s.86)
“Kendimi büyütürken kendi dizimde
Bir mevsim nasıl kullanılır bilmiyordum.” (s.87)
“Plajlar durgun, yaz ölüydü.
Kızgın kumlara uzanıp birini, bir şeyi, bir gizi
bekliyordum.
O nedensiz sıkıntı, o dipsiz duygular, öfkenin ve
tutkunun ve yeni heveslerin cinneti yer değiştiriyordu içimde büyük bir hızla.
Hiçbiri değildi bunların. Hiçbiri. Zamanla anladım ki:
Bütün yeniyetmeler gibi
Olmayan birini seviyordum yalnızca
Sevgilim. Sevgilim.
Şimdi yaşlanıyorum. Bak yine yaz!” (s.87)
“Bütün gün ağaçlardaydım
Orada kendi derinliğine batan yazları tanıdım
Dalların arasından görünen dünyanın sonsuz olanakları,
eşyanın ve zamanın başka boyutlarıydı; sanki ağaçlara değil, içimde bir yerlere
çıkıyordum.
....
Hem sonuna kadar orada, o yazın anısında duruyor; hem
başka yerde olmanın serüvenlerine yazılıyordum. Daha o zamanlar bir yerlere
gitmek yetmiyordu bana; gittiğim yerlerden de gidiyordum.
O günlerden kalma olgun bir kayısının tadı hâlâ ağzımda
Bütün gün ağaçlarda, filmlerde, romanlarda yaşıyordum.”
(s.90)