9 Oca 2018

Selim İleri - Cumartesi Yalnızlığı

“Eğri büğrü taşlara ayağım takılırdı, tutardın kolumdan. Kimi geceler özellikle düşerdim, kolumdan sımsıkı tutardın.” (s.17)

“Gitme, demiştim sana. Aldırmamıştın, çekip gitmiştin. Oysa uzun yolun ortasında durup, saçlarımı okşayıp, cebini karıştırıp, sümüklü mendilini bulup, gözüm sıra akan yaşları silecek birini bekledim ben hep. Ağlama ama, diyecek birini. O sen olasın istedim.” (s.19)

“Sonra düdük çaldı, düdükler çaldı. Son sigara elimi yaktı. Gözlerime baktım aynalarda, milyar tümce yalnızlık okudum, sevecen sıktın elimi, yanaklarımı öptün terk eden insanların o uzak yakınlığıyla. Sonra düdük çaldı, düdükler çaldı, sen gidiyordun, dumanlar sardı çevremi, dumalardan sıyrılamadım bir türlü, dumanlara yenildim, tren gitti, sen gittin.” (s.20)

“Yaşamak bir duyguymuş sanıyorum, tek bir duygu.” (s.29)

“Sararmış duygularla telefon etmiştim, kurtuluşu hâlâ onda arıyordum.” (s.36)

“Anıların sığınağında ruhlarına gençlik aşısı yapmaya çalışan yaşlılar gibi geçmişi özlüyordum.” (s.41)

“Sizi düşlerimde görmemek, İstanbul’un ışıklı varlığını düşünmemek için okurdum aralıksız.” (s.49)

“Siz öğretmenim, siz hiç sevdiğiniz erkek için manavdan patlıcan seçip, ayıklayıp, yediye sekize bölüp, bir tavada zeytinyağı kızdırıp, kokmasın diye saçınızı sarıp, patlıcanları birer ikişer tavaya atıp kızartmadınız. Siz öğretmenim, siz hiç patlıcan kızartırken bir türkü tutturmadınız canınızın çektiği gibi, sevgiyle, mutlulukla. Türküsüz bir kadındınız siz öğretmenim.” (s.57)

“Herkes yalnızdır, ama kimileri vakit bulup dinleyemezler yalnızlıklarını.” (s.67)

“Kimselere unutmabeni toplamayı gereksinmiyorum artık. Müthiş bir soğuma bu; kendi buzul çağıma geri dönüyorum.” (s.124)

“Düşünün bir kere: Yeryüzünde kaybolmuş iki insan, bir akşam, alın yazılarında yazıldığı gibi karşılaşıyorlar, kucaklaşıyorlar......kucaklaşıyorlar, büyük bir heyecan içindeler. İki insan... Kim ve ne olurlarsa olsunlar. İkisi de, kalplerinde birikmiş ne varsa, birbirlerine söylüyorlar. Ve ertesi sabah, bir başlarına, tekrar mahzun, bedbaht olacaklarını artık unutuyorlar.” (s.176)