“Birçok şeyin gösterildiği için ve göründüğü kadarıyla
varolduğu, sergilendiği için ve seyredildiği kadarıyla değer kazandığı bir
toplum çıktı ortaya. Epeydir vitrinde yaşıyoruz hepimiz.” (s.29)
“İnsanın tanımadığı insanlara ve nesnelere bakması ya da bakıp
da tanımıyor olması, başlangıçta büyük bir huzursuzluk yaratmış olmalı. Simmel
bu huzursuzluğu şöyle dile getirir: İşitmeyen ama gören kişi, görmeyen ama
işiten kişiden çok daha tedirgindir. Büyük şehir sosyolojisine özgü bir şey var
burada. Büyük şehirde insanlar arasındaki ilişkilerin ayırt edici özelliği,
gözün kulağa üstünlüğüdür.” (s.31)
“Birden kaldırımlardan taşan kalabalıkta onun da
olabileceği aklıma geldi. İçimdeki sıkıntı eridi.” Yusuf Atılgan, Aylak Adam
(s.32)
“Yıldızlı gökyüzünün gidilebilecek tüm yolların haritası
olduğu, yolların yıldızların ışığıyla aydınlandığı o çağlar ne mutluydu. O
çağlarda her şey hem yeni, hem de tanıdıktı. Serüven doluydu ama yabancı
değildi insana. Dünya çok büyüktü, ama yine de eviydi insanların.çünkü insanın
ruhunda yanan ateş, yıldızların ateşiyle aynı doğaya sahipti; dünya ve benlik,
ışık ve ateş bütünüyle ayrı şeylerdi, ancak hiçbir zaman birbirleri için
sürekli birer yabancı değildiler.” Lukacs, Roman Kuramı (s.84)
“İşçinin kaderi, tüm toplumun kaderidir.” Lukacs (s.87)
“Lukacs’a göre klasikler sağlıklı, romantikler
hastalıklı, dışavurumcular iflah olmaz derecede hastalıklıdır.” (s.89)
“Yeni bir dünyanın umutlarımızdan başka habercisi yok
mu?” (s.91)