9 Eki 2017

Stefan Zweig - Clarissa

“Yalnızlık korkusu zehirden beterdir. Bu korkuyu duymaktansa çalışmak daha iyidir. Arkamda bir huzursuzluğun beni beklediğini hissettiğimde beni yakalayamaması için koşarım; tüm meslektaşlarımın hayranlık duyduğu çalışkanlığımın ardındaki son sır budur.” (s.45)

“Ben iyileşmeye inanmıyorum. Her insanın bir takıntısı vardır ya da en azından takıntılı olmaya müsait genleri vardır ve bunlar herhangi bir yerde kendini gösterme dürtüsüyle hareket eder, bu dürtüyü kesip atmak mümkün değildir, kendini boşluğa yansıtma arzusu olan bu aptal dürtü olsa olsa başka yönlere kaydırılabilir. Her insanın, düşün insanının bile ve hatta özellikle düşün insanının beyninde karanlıkta kalmış, kendi aklının aydınlatamadığı bir bölgesi vardır. Napoleon’un aile takıntısı vardı, Dostoyevski’nin kumar, Balzac ise hem oyun yazarı hem de işadamı olmak konusunda takıntılıydı. Bilgi hiçbir işe yaramaz. Kişisel takıntıları konusunda yardımcı olunabilecek herhangi biriyle daha tanışmadım, kendim de dahil olmak üzere.” (s.46)

“İnsan susarak da yalan söyleyebilir.” (s.46)

“Alışkanlıklar insanı kendi içine çeker.” (s.55)

“Vasat yetenekler için yüksek makamlar tehlikelidir, kişi kendini aşmak zorunda kalırsa kişiliği bozulur.” (s.63)

“Dünyanın yeni bir düzene ihtiyacı var. O doğrultuda çalışmak gerekir. Tolstoy gibi, en iyilerin yaptığı gibi. Bakın, insan daracık bir çevrenin içinde durur, ancak onu tamamen doldurduğunu düşünür. Hiçbir şey soyut değildir. Goethe’nin dediği gibi: Milyonlarca lüleli peruk da taksan, arşınlarca yüksekteki kaideye de çıksan, neysen osundur.” (s.63)

“Dünyadaki hırslı insanlar birbirlerine bağlıdır, her biri diğerini teşvik eder. Yalnızca basit insanlar, sessiz olanlar, hırslı olmayanlar, sadece onlar bir araya gelmiyor, dünyamızın bahtsızlığı da budur işte.” (s.64)

“Bu milliyetçilik her şeyi mahvediyor. Kötü olan ise tek bir vatanın her şeyin üstünde olması. Vatanlarımızın aptallıklarının içine sürükleniyoruz. Bu vatanperverliğe. Dürüst ve iyi niyetli olmak neye yarar, eğer tepedeki bir avuç insan böyle olmak istemezse. Boğa kırmızı bez parçasına baktığında ne görüyorsa, onlar da başka bir bayrağa baktıklarında aynısını görüyorlar.” (s.70)

“Çok mutluyum haklısınız. Ama bu mutluluka ne yapacağım? Yalnız başıma benim için biraz fazla bu. Ben daha mütevazı mutluluklara alışkınım. Çoğu zaman akşamları bir kitabım olur, bir arkadaşım, güzel bir mektubum, biraz da müziğim. Aslında bunlardır benim mutluluk diyebileceğim şeyler. Çoğaldıkları zaman onlarla ne yapacağımı bilemiyorum, başkalarıyla paylaşmak istiyorum.” (s.77)

“Artık insanları daha çok bana iyi gelip gelmedikleriyle değerlendiriyorum. Onlarla birlikte olduğumda kendimi daha iyi hissedip hissetmediğimi soruyorum kendime.” (s.78)

“İnsan bazen anlamını kavrayamayacağı özverilerde bulunur.” (s.81)

“Ne tuhaf, her yoksulu düşünüyoNe tuhaf, her yoksulu düşünüyorum, az şeyi olan herkesi. Ama her şeye sahip olanları da düşünüyorum, her birinin istediği şeyi anlayabiliyorum, çünkü her birinde, onları namussuz yapan bir şeylerin var olduğunu biliyorum.” (s.85)

“Sen ve ben, biz ikimz dünyanın kendisiydik ve dünya daha önce hiç olmadığı kadar büyük ve güzel görünüyordu.” (s.89)

“Savaş boyunca insanlık dememek gerekir, savaş insanlığa yakışmıyor.” (s.97)