“Yalnızlık korkusu zehirden beterdir. Bu korkuyu
duymaktansa çalışmak daha iyidir. Arkamda bir huzursuzluğun beni beklediğini
hissettiğimde beni yakalayamaması için koşarım; tüm meslektaşlarımın hayranlık
duyduğu çalışkanlığımın ardındaki son sır budur.” (s.45)
“Ben iyileşmeye inanmıyorum. Her insanın bir takıntısı
vardır ya da en azından takıntılı olmaya müsait genleri vardır ve bunlar
herhangi bir yerde kendini gösterme dürtüsüyle hareket eder, bu dürtüyü kesip
atmak mümkün değildir, kendini boşluğa yansıtma arzusu olan bu aptal dürtü olsa
olsa başka yönlere kaydırılabilir. Her insanın, düşün insanının bile ve hatta
özellikle düşün insanının beyninde karanlıkta kalmış, kendi aklının
aydınlatamadığı bir bölgesi vardır. Napoleon’un aile takıntısı vardı, Dostoyevski’nin
kumar, Balzac ise hem oyun yazarı hem de işadamı olmak konusunda takıntılıydı.
Bilgi hiçbir işe yaramaz. Kişisel takıntıları konusunda yardımcı olunabilecek
herhangi biriyle daha tanışmadım, kendim de dahil olmak üzere.” (s.46)
“İnsan susarak da yalan söyleyebilir.” (s.46)
“Alışkanlıklar insanı kendi içine çeker.” (s.55)
“Vasat yetenekler için yüksek makamlar tehlikelidir, kişi
kendini aşmak zorunda kalırsa kişiliği bozulur.” (s.63)
“Dünyanın yeni bir düzene ihtiyacı var. O doğrultuda çalışmak
gerekir. Tolstoy gibi, en iyilerin yaptığı gibi. Bakın, insan daracık bir
çevrenin içinde durur, ancak onu tamamen doldurduğunu düşünür. Hiçbir şey soyut
değildir. Goethe’nin dediği gibi: Milyonlarca lüleli peruk da taksan,
arşınlarca yüksekteki kaideye de çıksan, neysen osundur.” (s.63)
“Dünyadaki hırslı insanlar birbirlerine bağlıdır, her
biri diğerini teşvik eder. Yalnızca basit insanlar, sessiz olanlar, hırslı
olmayanlar, sadece onlar bir araya gelmiyor, dünyamızın bahtsızlığı da budur
işte.” (s.64)
“Bu milliyetçilik her şeyi mahvediyor. Kötü olan ise tek
bir vatanın her şeyin üstünde olması. Vatanlarımızın aptallıklarının içine
sürükleniyoruz. Bu vatanperverliğe. Dürüst ve iyi niyetli olmak neye yarar,
eğer tepedeki bir avuç insan böyle olmak istemezse. Boğa kırmızı bez parçasına
baktığında ne görüyorsa, onlar da başka bir bayrağa baktıklarında aynısını
görüyorlar.” (s.70)
“Çok mutluyum haklısınız. Ama bu mutluluka ne yapacağım?
Yalnız başıma benim için biraz fazla bu. Ben daha mütevazı mutluluklara
alışkınım. Çoğu zaman akşamları bir kitabım olur, bir arkadaşım, güzel bir
mektubum, biraz da müziğim. Aslında bunlardır benim mutluluk diyebileceğim
şeyler. Çoğaldıkları zaman onlarla ne yapacağımı bilemiyorum, başkalarıyla
paylaşmak istiyorum.” (s.77)
“Artık insanları daha çok bana iyi gelip gelmedikleriyle
değerlendiriyorum. Onlarla birlikte olduğumda kendimi daha iyi hissedip
hissetmediğimi soruyorum kendime.” (s.78)
“İnsan bazen anlamını kavrayamayacağı özverilerde
bulunur.” (s.81)
“Ne tuhaf, her yoksulu düşünüyoNe tuhaf, her yoksulu
düşünüyorum, az şeyi olan herkesi. Ama her şeye sahip olanları da düşünüyorum,
her birinin istediği şeyi anlayabiliyorum, çünkü her birinde, onları namussuz
yapan bir şeylerin var olduğunu biliyorum.” (s.85)
“Sen ve ben, biz ikimz dünyanın kendisiydik ve dünya daha
önce hiç olmadığı kadar büyük ve güzel görünüyordu.” (s.89)
“Savaş boyunca insanlık dememek gerekir, savaş insanlığa
yakışmıyor.” (s.97)