26 Eki 2017

Jean Paul Sartre - Sanat, Felsefe ve Politika Üstüne Konuşmalar

“Özgürlük dünyasının gerçek deneyi, aristokrasi diye bir şeyin olmadığını, yalnızca birbirinden farklı durumların, ve özgürlüklerinden az çok yararlanan insanların olduğunu kabul etmektir.” (s.12)

“-Edebiyat sizin için kendinizi maddesel koşullardan kurtarmak mıdır, yoksa dünyaya girmenin bir yolu mu?
Sartre: Hiçbir zaman edebiyatı dünyaya katılmışlıktan başka bir biçimde anlamadım. Eğer dünyadan kaçarsa, hiçbir önemi kalmayacaktır edebiyatın. Kendimi bağımlı bir edebiyatla sınırladığım için sık sık kınayanlar oldu beni. Edebiyat, eğer her şey değilse, hiçbir şey değildir.” (s.12)

“Her yazar gerçeği anlatmak için yalan söyler aslında.” (s.23)

“Evet, insan eksikliğiyle tanımlar kendini.” (s.51)

“Büyük bir rahatlıkla yazmak için yaratıldığıma inanıyordum. Varlığımı doğrulamak ihtiyacıyla, edebiyatı kendim için bir mutlak saydım. Bu düşünüşten kurtulmam için otuz yıl gerekti.” (s.58)

“Hayır, evren her zaman karanlık. Bizler, birer yıkıma uğramış yaratıklarız. Ama ben birdenbire, yabancılaşmanın, insanın insanı sömürmesinin, besinsizliğin, bir lüks olan metafizik hastalığını geriye ittiğini gördüm. Açlık, işte o apaçık bir hastalıktır. Toplumsal ekonomik dertlere devâ bulunabileceğine inanıyorum ben, bunu istiyorum. Az bir talihle bu mutlu çağ gelebilir. Ben, dünya değişince her şeyin daha iyi olacağına inananlardanım.” (s.60)

“Yazar, iki milyar aç insan için yazmadığı sürece, bir tedirginlik duyarak yaşayacaktır.” (s.63)

“İnsanın kafasına yerleşmiş mümkün olan her şeye karşı başkaldırması gerekir.” (s.65)

“Kültürün ne olduğunu; herkes için hatta kara cahiller için bile ne kadar önem taşıdığını anlatacak değilim size. Filozofça düşüncelere de dalacak değilim; genç bir Sovyet yurttaşının şiirle ilgili açık bir tartışmada, benim önümde neler söylediğini tekrarlamakla yetineceğim: Ben teknisyenim, ama mesleğimi gerektiği gibi yapabilmem için şiire ihtiyacım var.” (s.66)

“Bana kalırsa kültür, insanın içinde yaşadığı, savaştığı ve çalıştığı dünya ve kendi üzerine edindiği bilincin sürekli evrimidir.” (s.67)

“Ben, bir insan hayatını, Chartres katedralinden üstün tutanlardanım. Çünkü bu katedral uğruna ölecek olursak, katedral bizim yerimizi dolduracak insanları yeniden yaratamaz. Oysa insanlar yaşadıkça, yıkılmış bir katedralin yerine yenisini yapabilirler.” (s.73)

“-Gizli Oturum’daki, Cehennem Başkalarıdı, cümlesini biraz olsun açıklar mısınız?
Sartre: İnsan doğuştan boyun eğmek zorunda bulunduğu koşulların içine atılır. Zengin birinin oğlu olarak da doğabilirsiniz, bir Cezayirlinin, bir Amerikalının ya da bir hekimin oğlu olarak da. Böylece geleceğiniz sizin için siz daha dünyaya gözünüzü açmadan yoğrulmuş olur. Bu, kolaylıkla anlaşılacağı gibi, size başkalarının eliyle hazırlanmış bir gelecektir. Onlar bunu doğrudan doğruya yaratmıyorlar, ama kendileri sizi siz yapan bu toplum düzeninin parçasıdırlar. Eğer bir köylü çocuğu iseniz, toplum düzeni sizi kente yönelmek zorunda bırakır. Orada makineler beklemektedir sizi. O makinelerin, çalışabilmeleri için sizin gibi insanlara ihtiyacı vardır. Demek ki sizin yazgınız bir işçi olmakmış. Siz bir çeşit kapitalist baskı sonucu köyden uzaklaştırılmış bir köylü çocuğusunuz. Bu durumda fabrika sizin varlığınızın bir nedenidir. Kesin olarak nedir sizin varlığınız? Yapmakta olduğunuz iş ve yaşama standartına göre sizi sınıflandıran ücrettir. Böylesine bir varoluşun en doğru tanımı da cehenem sözcüğü ile olur. Örneğin, 1930’da, 1935’de Cezayir’de doğmuş bir çocuğu ele alalım. Alın yazısıölüm ve işkencenin ortasına atılarak yazılmıştır bu çocuğun. İşte cehennem budur.” (s.79)

“Aydın olarak görevim düşünmektir. Hiçbir sınır tanımadan, yanılmayı da göze alarak düşünmek. Benim ilkem kendimi sınırlandırmamak, başkalarının da beni sınırlandırmasına boyun eğmemektir.” (s.84)

“Nobel armağanı almak gibi çok şerefli bir biçimde de olsa, yazar kendisinin kurumlaştırılmasına boyun eğmemelidir.” (s.87)