“Özgürlük dünyasının gerçek deneyi, aristokrasi diye bir
şeyin olmadığını, yalnızca birbirinden farklı durumların, ve özgürlüklerinden
az çok yararlanan insanların olduğunu kabul etmektir.” (s.12)
“-Edebiyat sizin için kendinizi maddesel koşullardan kurtarmak
mıdır, yoksa dünyaya girmenin bir yolu mu?
Sartre: Hiçbir zaman edebiyatı dünyaya katılmışlıktan
başka bir biçimde anlamadım. Eğer dünyadan kaçarsa, hiçbir önemi kalmayacaktır
edebiyatın. Kendimi bağımlı bir edebiyatla sınırladığım için sık sık kınayanlar
oldu beni. Edebiyat, eğer her şey değilse, hiçbir şey değildir.” (s.12)
“Her yazar gerçeği anlatmak için yalan söyler aslında.”
(s.23)
“Evet, insan eksikliğiyle tanımlar kendini.” (s.51)
“Büyük bir rahatlıkla yazmak için yaratıldığıma inanıyordum.
Varlığımı doğrulamak ihtiyacıyla, edebiyatı kendim için bir mutlak saydım. Bu
düşünüşten kurtulmam için otuz yıl gerekti.” (s.58)
“Hayır, evren her zaman karanlık. Bizler, birer yıkıma
uğramış yaratıklarız. Ama ben birdenbire, yabancılaşmanın, insanın insanı
sömürmesinin, besinsizliğin, bir lüks olan metafizik hastalığını geriye
ittiğini gördüm. Açlık, işte o apaçık bir hastalıktır. Toplumsal ekonomik
dertlere devâ bulunabileceğine inanıyorum ben, bunu istiyorum. Az bir talihle
bu mutlu çağ gelebilir. Ben, dünya değişince her şeyin daha iyi olacağına
inananlardanım.” (s.60)
“Yazar, iki milyar aç insan için yazmadığı sürece, bir
tedirginlik duyarak yaşayacaktır.” (s.63)
“İnsanın kafasına yerleşmiş mümkün olan her şeye karşı
başkaldırması gerekir.” (s.65)
“Kültürün ne olduğunu; herkes için hatta kara cahiller
için bile ne kadar önem taşıdığını anlatacak değilim size. Filozofça
düşüncelere de dalacak değilim; genç bir Sovyet yurttaşının şiirle ilgili açık
bir tartışmada, benim önümde neler söylediğini tekrarlamakla yetineceğim: Ben
teknisyenim, ama mesleğimi gerektiği gibi yapabilmem için şiire ihtiyacım var.”
(s.66)
“Bana kalırsa kültür, insanın içinde yaşadığı, savaştığı
ve çalıştığı dünya ve kendi üzerine edindiği bilincin sürekli evrimidir.”
(s.67)
“Ben, bir insan hayatını, Chartres katedralinden üstün
tutanlardanım. Çünkü bu katedral uğruna ölecek olursak, katedral bizim yerimizi
dolduracak insanları yeniden yaratamaz. Oysa insanlar yaşadıkça, yıkılmış bir
katedralin yerine yenisini yapabilirler.” (s.73)
“-Gizli Oturum’daki, Cehennem Başkalarıdı, cümlesini
biraz olsun açıklar mısınız?
Sartre: İnsan doğuştan boyun eğmek zorunda bulunduğu
koşulların içine atılır. Zengin birinin oğlu olarak da doğabilirsiniz, bir
Cezayirlinin, bir Amerikalının ya da bir hekimin oğlu olarak da. Böylece
geleceğiniz sizin için siz daha dünyaya gözünüzü açmadan yoğrulmuş olur. Bu,
kolaylıkla anlaşılacağı gibi, size başkalarının eliyle hazırlanmış bir
gelecektir. Onlar bunu doğrudan doğruya yaratmıyorlar, ama kendileri sizi siz
yapan bu toplum düzeninin parçasıdırlar. Eğer bir köylü çocuğu iseniz, toplum
düzeni sizi kente yönelmek zorunda bırakır. Orada makineler beklemektedir sizi.
O makinelerin, çalışabilmeleri için sizin gibi insanlara ihtiyacı vardır. Demek
ki sizin yazgınız bir işçi olmakmış. Siz bir çeşit kapitalist baskı sonucu
köyden uzaklaştırılmış bir köylü çocuğusunuz. Bu durumda fabrika sizin
varlığınızın bir nedenidir. Kesin olarak nedir sizin varlığınız? Yapmakta
olduğunuz iş ve yaşama standartına göre sizi sınıflandıran ücrettir. Böylesine
bir varoluşun en doğru tanımı da cehenem sözcüğü ile olur. Örneğin, 1930’da,
1935’de Cezayir’de doğmuş bir çocuğu ele alalım. Alın yazısıölüm ve işkencenin
ortasına atılarak yazılmıştır bu çocuğun. İşte cehennem budur.” (s.79)
“Aydın olarak görevim düşünmektir. Hiçbir sınır
tanımadan, yanılmayı da göze alarak düşünmek. Benim ilkem kendimi
sınırlandırmamak, başkalarının da beni sınırlandırmasına boyun eğmemektir.”
(s.84)
“Nobel armağanı almak gibi çok şerefli bir biçimde de olsa,
yazar kendisinin kurumlaştırılmasına boyun eğmemelidir.” (s.87)