“Beni yıkılmaz yapan şey, Henry’i yıkılmaz yapanla aynı:
İkimizin de özünde bir yazar yatıyor, bir insan değil.” Anais Nin (s.6)
“Hayatta nadiren doğal olmama şaşmamak lazım. Neye doğal,
ruhumun hangi haline sadık, hangi katmanına? Her an beş altı ruhtan biri
arasında seçim yapmak zorundayken nasıl içten olabilirim?” Anais Nin (s.8)
“Henry Miller ile tanıştım. Hoşlandığım bir adam gördüm.
Sevilesi bir adam, zorba değil ama güçlü, her şeyin duyarlılıkla farkında olan
bir insan erkeği. Hayatın sarhoş ettiği bir erkek... Bana benziyor.” Anais Nin
(s.13)
“Tanışabileceğini asla ummadığın kadın şimdi karşında
oturuyor; konuşmaları ve görünüşü hayalindeki kadınla tıpatıp aynı. Ama asıl
tuhaf olan, onu hayallemiş olduğunu bu ana kadar fark etmemiş olman.” Henry Miller
(s.18)
“İçimde, bir zamanlar zengin olan, nabız gibi zonklayan
bir hayatı, edebiyat onu tekrar yaratamayacak olmasına rağmen iki kapak arasına
sıkıştırmanın verdiği ince, pişmanlık dolu bir hüzün doğuyor.” Henry Miller
(s.18)
“Henry ve June’a ilk kez büyük miktarda para verdiğimde
hepsini bir gecede içmeye harcadılar, duygularım incinmişti ama anlayışım
disiplinliydi. Onlara, vermek istediğim için vermiştim, bunu yaparak onlara
özgürlük bahşettim. Aksi halde veriyor değil alıyor olurdum. Sonra da sevgimi
verdim. Henry sevgimi iyiye kullandı, güzelce faydalandı, ondan kitaplar
yarattı.” Anais Nin (s.20)
“Bir yabancılaşma var, benden değil, ondan kaynaklanıyor.
Bana olan inancını kaybetti, üstelik tam ben hayatımın en kahramanımsı
mücadelesini verirken, çalımımın arkasında yatanı görebilse benimle gurur
duyacağı anda. Hayatım boyunca tanıdığım en harika insandı, hâlâ öyle,
gerçekten sadık olduğu söylenebilecek biri. Ona her şeyimi borçluyum.” Henry
Miller (s.28)
“Senin de bildiğin gibi, biri kendini kaptırdı mı
diğerinin kendini tutması gerekir ki bir denge oluşsun.” Anais Nin (s.32)
“Kadın Duncan’a şöyle diyor: Bana hükmedecek birini
aradım.
Ben sana hükmetmiyor muyum? diye soruyor Duncan.
Hayır, diyor kadın, çünkü beni seviyorsun.
Hükmeden bir erkek sevmeyen bir erkektir. Muazzam bir
yabani canlılığa sahiptir, fetheden bir güce. Fetheder, insanları kendine boyun
eğdirir, ama ne sever ne de anlar. O sadece bir güçtür, kendi kuvvetine
doymuştur. Eğer az bile olsa sevgi beslerse, kendisininki gibi bir gücedir bu,
yani kendi gücünün türdeşlerini sever, diğerini değil, çünkü o bir istiladır.
Hükmedeni iyi izle, bir başkasına hükmeden adamı veya kadını izle: Seven o
değildir. Seven, hükmedilendir.” Anais Nin (s.37)
“Zaman zaman Alan’ın kendi kuvvetinin etiklerinden
rahatsız olduğundan şüphelendim. Sevilmek gururunu okşuyor, evet, ama aslında
sevilmek istemiyor çünkü sevildiğin zaman sevgiyle karşılık vermek zorundasın
ve bu yapamayacağı bir şey. Kadınlar onu sevmek gafletine düşüyor çünkü onun
tarafından hükmediliyorlar. Oysa o, ruhunun derinliklerinde, karşı konulmayı
tercih ediyor, kendi çöplüğünde sen ve benim sevgi deyince anladığımız şeye
adeta bir aldırışsızlık, belli bir çetinlikle.” Anais Nin (s.38)
“Benim aklım başımda, neredeyse fazlasıyla başımda,
delilik derecesinde.” Henry Miller (s.41)
“Henry, lütfen kendi zihnime karşı bütünsel bir
başkaldırı içinde olduğumu sanma, yaşadığımda, dürtülerle, duyguyla, akkor bir
ısıyla yaşıyorum. June bunu anlıyordu. Paris’in içinden delice yürüdüğümüzde
zihnim yoktu. İnsanlar, zaman, mekan, diğer şeyler, hiçbirini fark etmiyorduk.
Otel odamda ilk kez Dostoyevski okuduğumda, birlikte gülüp ağladığımızda,
uyuyamadığımda, nerede olduğumu bilmediğimde de yoktu. Ama sonrasında, anla
beni, benliğimin tüm tabanı, tüm farkındalığı, tüm kontrolü kaybolduğunda,
sonrasında tekrar yükselmek için, acı çekmeyi ve yanıp tutuşmayı bırakmak için
gereken o muazzam çabayı gösteriyorum ve her şeyi kavrıyorum.” Anais Nin (s.42)
“Seni ne kadar düşünürsem düşüneyim,June ile yaşadığım
hislerin hiçbirini sana veremem. Sana açıklamalar, genel tartışmalar
verebilirim, ama hislerin kendilerini değil.” Anais Nin (s.43)
“Hayatım hayallerimin peşinde, hayallerimin içinde
yaşayarak geçmiyor. Hava almak için, anlamak için yüzeye çıkıyorum.” Anais Nin
(s.44)
“Ben, perdeleri yırtmadan edemeyen ben. Ama henüz değil.
İstemiyorum. Gizemimi seviyorum, içinde yaşadığım soyut, fuyant dünyayı, işe
koyulup, o zarif, derin, belirsiz, bulanık, şehvetlice kelimesiz hisleri, belki
de asla zapt edemeyeceğin bir şeye dönüştürmeye başlamadığım sürece.” Anais Nin
(s.44)
“Asla elde edemeyeceğin tek kadın ben olacağım. Ölçüsüzce
yaşamak hayal gücünü eziyor: Yaşamayacağız, yazmakla yetinecek ve yelkenleri
şişirmek için konuşacağız.” Anais Nin (s.54)
“Kendime tekrar tekrar soruşum, erkeklere hep böyle
sarsılmaz gözlerle mi bakıyor? Sonra köylerin içinden yürümek için bir davet
–yürümek, köylerin içinden değil, ücra bir meyhaneye yürümek, seni şarapla
pusuya düşürmek, Arap kanının kokusunu almak. Senin kanın –bir damlasını alıp
mikroskobun altına koymak istiyorum. Bir kez yarım metre yakınıma geldiğinde,
yüz yüze, aramızda bir sandalyenin sırtı- kendimi nasıl oldu da tuttum? Sadece
zihnini hissettiğim başka zamanlar da oldu, ve zihin kaygan, düşüncelerimin
arasına sızıyor, çarklar kaymasın diye aralarına kum atmak zorunda kalıyorum.
Bana bir canavara yaklaşır gibi yaklaştığını hissediyorum.” Henry Miller (s.59)
“Bilmek istediğin çok şey var. O cümleni hatırlıyorum:
Değerimi sadece fahişeler biliyor. Şöyle yanıtlamak istemiştim: Fahişelerle
sadece kan-bilincine ulaşabilirsin, aramızda çok fazla zihin var, çokfazla
edebiyat, çok fazla aldanma- ama sen sadece zihin olduğunu inkâr ettin... Yüzüm
sana tüm beklentilerimin yükseldiğini, daha yükseldiğini düşündürüyor. Ama senin
farkında olan tek tarafımın zihnim olmadığını artık biliyorsun.” Anais Nin
(s.60)
“Seni gördüğümde, işte sevebileceğim bir adam, diye
düşündüm. Ve hislerden korkmayı birden bıraktım.” Anais Nin (s.61)
“Seninle daha tanışık olmak istiyorum. Seni seviyorum.
İçimde çok karmaşık duygular uyandırıyorsun. Sana nasıl yaklaşacağımı
bilmiyorum. Bana gel-bana gittikçe daha da yaklaş. Güzel olacak sana söz
veriyorum. İçtenliğini o kadar seviyorum ki, neredeyse bir alçakgönüllülük
gibi. Bunu asla incitemem.” Henry Miller (s.66)
“O gün aşkımın zirve zamanlarından biriydi Henry. Çığlık
atmak istiyordum: Bugün Henry’ye aşığım! Normal bir günmüş gibi davranmamı,
kayıtsız görünmemi belki tercih ederdin. Bilmiyorum. Yaz bana. Mektuplarına
ihtiyacım var. onlar benim için gerçekliğin elle tutulur dışa vurumları.” Anais
Nin (s.76)
“Ne kadar pervanemsi, ne kadar ele geçmez olsam da,
parmaklarının arasından kayıyormuş gibi hissetmiyorum. Sen hissediyor musun?
Mektuplarına muhtacım.” Anais Nin (s.76)
“Ne dediğini hatırlıyorum: Beni istesen kandırırsın,
farkına bile varmam. Bulvarlarda yürürken bunu düşündüğüm zamanlarda. Seni
kandıramam ama kandırabilmek isterdim. Yani asla tamamen sadık olamayacağım, bu
bana ters. Kadınları veya hayatı fazla seviyorum, hangisi olduğundan emin
değilim. Ama gül, Anais, kahkahanı duymaya bayılıyorum. Böylesine neşeli,
böylesine bilge bir hoşgörüye sahip tek kadın sensin –bu kadarı yeter, sanki
beni sana ihanet etmeye teşvik ediyorsun. Bunu yaptığın için seni seviyorum.
Bunu yapmana sebep olan nedir, aşk mı? Ah, hem sevip hem de özgür olmak çok
güzel bir şey.” Henry Miller (s.77)
“Ama mutluyum Anais. Konu sen olduğunda, senin için,
seninle mutluyum.” Henry Miller (s.92)
“Beni her şeyin mümkün olduğuna inandırıyorsun.” Henry
Miller (s.97)
“İnsanların ruhu yaşamdan soyutlanarak kanatlanmaz.”
Anais Nin (s.98)
“Böylesine istiridye gibi olmam ve dik kafalılıkla
kabuklarıma tutunmam belki yanlış.” Anais Nin (s.100)
“Dehanı daha en başından gösterdin. Beni hayrete
düşürüyor. Daha doğrusu, artık beni hayrete düşüren hiçbir yanın yok. Yarın
bana deseler ki, Anais Nin bir mucize yaratmış duydun mu? Hiç şaşırmam. Senden
mucizeler bekliyorum.” Henry Miller (s.110)
“Hayır, yaşamın derin oluklarına inanmıyorum, sen de
inanmıyorsun. Uzaktan bakınca takdir ediyor olabilirsin, ama birinin içine
kendini sığdıramayacağını biliyorsun.” Anais Nin (s.135)
“İnanmaya, biri kafama vurana kadar devam ediyorum.
Kafama vurma. Senin için divaneyim.” Henry Miller (s.146)
“Mektup kopyası iliştirmeyi artık bırakıyorum- bu fazla
kendini beğenmişlik. Bana gülüyor olmalısın. Neyse sadece mektup yazıyorum ve
daktiloda alıntı yapıyorum. Deli olmalıyım. Ama mektuplar dünyayla aramda bir
bağ.” Henry Miller (s147)
“Tüm katiyetler kusurludur. Bir temada hiç yön
değiştirmeden ilerlemek kusurludur. Çürümenin üzerinde durmak başlangıcımızın
farkına daha iyi varabilmemiz için iyi olabilir. Sende bir başlangıcın
farkındalığı var mı?” Anais Nin (s.160)
“Sana dün yazdıklarımdan rahatsız oldun mu? Çok fazla
edebiyat, çok fazla fikir, bir kafede konuşmadan oturduğumuz kafamı omzuna
koyup, daha eve dönmek istemiyorum Henry, dediğim anların yerini almasa da
üstünü örtüyor. Sana Neagoe’dan bahsetmektense başını omzuma atmamı engelleyen
şey Hugh’un fiziksel varlığı değil, yakınlığı, beni inancı ve şevkini
göstererek geri kazandığında aramızda tekrar oluşan yakınlık. Sana şimdi bana
bir zamanlar yazdığın şeyi söyleyebilirim: Binbir parça halimdeyim, ama beni
terk etme.” Anais Nin (s.161)
“Seni tüm vasatlıkların dışına taşımak istiyorum. Clichy,
sıradanlık, donukluk, seni beslemeyen, senin için yeterince iyi olmayan her
şeyden uzağa.” Anais Nin (s.163)
“Henry, zaman zaman beni nasıl da istila ettiğinden
neredeyse korktuğum anlar oluyor. Sana nasıl oldu da kimsenin okumadığı
günlüğümü okuyasın diye verdim, henüz anlayamıyorum. Sakladığım her sırrı yavaş
yavaş çözdün. Bazen karşında tuhaf şekilde korunmasız hissediyorum. Bazen adeta
kenara çekiliyor, bir burama bir orama dokunmanı hayretle izliyorum. Her zaman
şaşırtıcı bir özgürlük ve gurur edasıyla, gizli bir yön taşıyorum. Her zaman
gizli bir yön var.” Anais Nin (s.166)
“Senin, sevilme tecrübesini benim üzerimden yaşamanı
istiyorum.” Anais Nin (s.167)
“Benimleyken bir kadına dönüştün. Sadece otuz yaşında
değilsin, bin yaşındasın.” Henry Miller (s.169)
“Anais, önceden seni sevdiğimi sadece zannediyordum; bu
içimde şimdi olan katiyete hiç benzemiyordu. Her şey öylesine kısa ve kaçak
olduğu için mi bu kadar harikaydı? Birbirimiz için birbirimize rol mü
yapıyorduk? Ben daha çok mu, daha az mı bendim, ve sen daha çok mu, daha az mı
sen? Bunun devam edebileceğine inanmak delilik mi? Yavan anlar nerede ve ne
zaman başlayacak? Muhtemel kusurlarını, zayıf yanlarını, tehlikeli bölgelerini
keşfetmek için seni o kadar yakından inceliyorum ki. Ama bulamıyorum.,
hiçbirini bulamıyorum. Demek ki aşığım, körüm.” Henry Miller (s.160)
“Hayatla edebiyat bir arada, dinamo aşkına, bukalemun
ruhunla bana bin aşk veriyorsun, nerede olursak olalım, esen fırtına ne olursa
olsun sımsıkı demirliyiz.” Henry Miller (s.171)
“Henry yavanlık asla olmayacak çünkü ikimizin de içinde
daima hareket, yenilik, sürprizler var. durağanlığı hiç yaşamadım. İçe bakış
bile hareketsiz bir tecrübe olmadı. Hiçliğin içinde bile mucizeler görüyorum,
ve toprağı kazarak, altın madenine falan gerek yok, şevk çıkarabiliyorum.”
Anais Nin (s.173)
“Bunca zamandır taammüden körüm. Kimsenin gözlerimi artık
bildiğim gerçeklere açmasına izin vermedim, sen beni bir teselli olarak
seviyorsun, June’un yoklukları arasında hayata katlanabilmek, sana verebileceğim
mutluluk için. Sevmekten ziyade, kendinin sevilmesine izin verdin. Bende
June’u, onun bir yansımasını, aramızdaki herhangi bir benzerliği aradığını sık
sık hissettim. Şimdiye dek sevginin yarım olmasını, veya her neydiyse,
umursamadım. Yaşayabiliyordum. Şimdi hayatımda benim senin için olduğum
çekicilikte bir şey var: Beni her şeyiyle seven ve bana bir insan hayatı
verebilecek biri.” Anais Nin (s.177)
“Senden sık sık şüphe ettim. Beni şüphe ettiren sendin.
Benimle bir komedya oynama, Henry, çünkü en beklenmedik ve en vahşi şeyleri
yapanlar benim gibi sessiz insanlardır. Gerçeği tercih ediyorum. Farkında
olmadan bana aynı June’un sana davrandığı gibi davranıyorsun.” Anais Nin
(s.178)
“Seni fazla seviyorum Henry ve bu korkulacak bir şey,
biliyorsun değil mi?” Anais Nin (s.178)
“Zihnimin yaşı ile tecrübemin yaşı arasında saflık ve
derin bir eşitsizlik var. Yazık- seni o zaman tanıyor olsam tecrübemi zihnin
olgunluğuna yetiştirirdim. Seni keşke hep tanıyor olsaydım. Sana neler
borçluyum Henry. Bilge kalmaya uğraşalım.” Anais Nin (s.196)
“Yola devam etmenin büyük bir iftihar getirdiğine eminim,
beyinsizce bir mutluluğa doğru değil, diğer zorluklara doğru. Eski sorunu
ısrarla saplantı edinmek bir yenilgi, cesaret kırılması getirirken, vazgeçmenin
etkisi bir bakıma seyahat etmeye benzese gerek, yeni tecrübeler yaşamaya,
açılmaya.” Anais Nin (s.198)
“Aklıma az bile olsa benzediğin kimse gelmiyor. Bana
sadece kendini hatırlatıyorsun.” Henry Miller (s.201)
“Acıdan delirdim, ve snra sen geldin ve akıl sağlığımı bana
geri verdin.” Anais Nin (s.203)
“İnsan araya bunca yılın girmesine izin verince elinde
sadece hayaletler kalıyor.” Henry Miller (s.262)
“İlişkimizin, seni çok daha beter bir hayal kırıklığına
bile uğratsam bitmeyeceğini düşünmek istiyorum. Salı günü başarısız olabilirim.
Perşembe ve Cuma günlerindeyse fevkalade. İnsanların da takvimleri olur. Veya
takvimdirler.” Henry Miller (s.262)
“Aslında bir diğerimizin hasta olduğunu öğrenir öğrenmez
birbirimizi böylesine pohpohlamamızdan nefret ediyorum. İnsan neden
hastalığının da tadını çıkarmasın? İnsan bazen sırf bir süreliğine yalnız
kalabilmek için hasta olur. Vücudun zihni istila etmek için kullandığı bir
yoldur bu. Elimize zihnin ne yapıp etse çözemeyeceği sorunlar geçer. Ve eziyet
çeker, çaresiz hisseder ve çöküveririz. Hastalandık, deriz. Peki. Yatmaya
gideriz ve, öylece hiçbir şey yapmadan yatarken, çözümü olmayan sorunlara
teslim olur, zaman geçtikçe olaylara farklı bir açıdan bakmaya başlarız. Arka
ayaklarımızın üzerinde dikilip o lanet aleti, zihni kullanırken yüzleşmeye
cesaret edemediğimiz bazı kaçınılmaz şeylere yenik düşeriz. Buna saygım var.
Sana kimsenin, sevdiğin insanın bile yardımcı olamayacağı zamanlar vardır.
Yalnız kalman gerekir. Hasta olman, hastalığının içinde yuvarlanman gerekir. Ruhun
buna muhtaçtır.” Henry Miller (s.264)
“Ona acı çektirdin. Benim de mi acı çekmemi istiyorsun?
Sana bu harika mektupları yazabileyim diye mi? Mektuplar mı istiyorsun yoksa
gerçek canlı elle tutulur ve kusurlu ve var olan bir ben mi?” Henry Miller
(s.268)
“Senden aldığım tüm iyi kısımlar elle tutulamaz şeylerdi.
En kalıcı, en bozulmayacak olanlar onlar. Onları reddetmem veya inkâr etmem tek
kelimeyle imkânsız. İnsan büyük armağanları başından atamaz. Hep içinde
kalırlar.” Henry Miller (s.270)
“Derhal gelip ruh halini turkuaza boyamak istiyorum. Sana
üzerine güneş serpilmiş halimle geleceğim.” Anais Nin (s.305)
“Bana zorlama mektuplar yazmayı bırak. Beni hayal
kırıklığına uğratıyorlar. Hiç almamayı tercih ederim. Kendini daktilona
sürüklemen hoşuma gitmiyor. Şevksizliğini hak edecek bir şey yapmadım.
Esintiler, esintileri anlıyor ve affediyorum. Zorlama mektuplar yazarak hayale
hakaret etme. Bırak aksın.” Anais Nin (s.305)
“İnsanın aşkta anlayışı tekrar kurma çabalarının aslında
yalnızlıktan kurtulmak için yaptığı çabalar olduğunun farkında mısın?” Anais
Nin (s.315)
“Kendim yüzünden acı çekiyorum. Beni rahatsız eden daima
kendi ruhum. Tamamıyla benmerkezciyim.” Henry Miller (s.319)
“Başka çağlara ait olduğumuzu söylemek bizi
mumyalaştırmıyor. Geleceği biz yaratacağız.” Anais Nin (s.333)
“Ve bana yaz, yaz ki kıskanç değil özlemli olabileyim!”
Anais Nin (s.343)
“Benim için kitap ciltletme. Anlamsız jestler yapma.
İstediğim, sade şeyler, sıcak şeyler. Sen cebi delik bir adam gibi ortada
gezinebilesin diye kendimi her şeyden mahrum bırakmaktan sıkıldım artık.
Hepsinden de ötesi, üzgünüm, çünkü hep aynı. June’un hisleri de öyle. Her şey
çaresizce aynı. Ve isyan. Tüm bunları arkamda bırakıp gerçek, insani bir
sevginin kollarına koşma isteği. Asıl sebep, umursadığın tek şeyin kendin
olması, kendi arkadaşların, kendi ruh halin, kendi halka karşı cömert olma
ihtiyacın, kendi güdülerin... Ama bir çocuğunkiler gibi sorumsuz, anlamsız,
herhangi bir derinlikten yoksun.” Anais Nin (s.373)
“Ne kadınsın ama! Keşke seni günün yirmi dört saati
boyunca tanıyabilsek! Yine de sana inanıyorum. Mesele de bu işte. Hepimiz
inanıyoruz. Ama cidden – umarım tüm aldatmalar burada biter, riski göze alıp
birlikte yola çıkarız, sadece ve mutlak olarak birbirimizle ve birbirimiz için.”
Henry Miller (s.386)
“Senden ayrılmam bence çok iyi oldu. Kendi
hareketliliğimi uyandırdı.” Anais Nin (s.387)
“Bizim aramızda dürüstlük olamayacaksa, ne kaldı ki?
Öyleyse nereye, nasıl, ah deli dünya! Hangi safra? Hangi kaya? Dehşet verici.
Kendime diyebilirim ki, sen bir kadınsın ve tüm kadınlar yalancıdır, ıslah
olmaz yalancılar, istisnası yoktur. Ama davranışlarının tuhaf tarafı altlarında
yatan içtenlik tınısı- derin bir içtenlik. Cazibesine güveni tam olan,
cazibesini sınava tabi tutmaktan keyif aldığı için paçavralara bürünen bir
kraliçe gibi. Ama bundan çok daha fazlası.” Henry Miller (s.390)
“İnsanın büyücüye gitme nedeni kendi gizli istemlerini
doğrulamak için. Şifa bulmak, uyarılmak veya kurtarılmak için değil, olmak
istediği şey olabilmek için.” Henry Miller (s.394)
“Ama aldatma neden? Neden? Bu beni çileden çıkarıyor.
Beni de aldatmak zorunda mısın? Belki de ben bunu yazarken Williamsburg
sokaklarında yürümektesin. Neler yaptığını bilmezken nasıl hissedeceğim? Bana
yazdıklarının hepsi asılsız. Gözlerimi kamaştırmaya uğraşma, Anais. Lastik
önlüğü giy ve marul yapraklarını yıka. Sen önemli bir iş kadınına dönüşüp onca
para kazanınca gözyaşlarımı tutamıyorum. Ve her gece çıkıp çapsız mekânlara
gidince. Beklediğim bir odada oturup hüngür hüngür ağlaman mıydı? Hayır! Ama
N.Y’e aşık olmanı, veya yüceltmeni, veya ancak bir şair tarafından
anlatılabileceğini söylemeni de beklemiyordum.” Henry Miller (s.403)
“Aramız olması gerektiği gibi olduğu sürece çevremizde
bir saray inşa edebiliriz. Öyle olmasını istiyorum! Somut dünyada asla başarılı
olamasam bile sana farklı zenginlikler verebilirim.” Henry Miller (s.403)
“Mutlu ol! Kendi hüzünlü şeklimde ben de mutluyum.” Henry
Miller (s.422)
“Sana tekrar eksiksiz olarak güvenmek istiyorum. Daima.
Önseziler ve sezgiler ve kuruntularla dolu bir herif olmak istemiyorum. Mutlak
doğrulardan bahsetmiyorum. İnsan ilişkilerinde mutlaklık olmaz. Etten,
kemikten, kandanız. Kan bir şey diyor, duygu başka bir şey. Hatalar yapıyoruz.
Asla kastetmediğimiz incinmelere neden oluyoruz. Mutlak olamaz – yoksa kısır
olur.” Henry Miller (s.452)
“Sana kalbimde daima sadık kaldım.” Henry Miller (s.453)
“Beni lütfen ağır olmakla, güzel anları, kıymetli
zamanları değerlendirmemekle suçlama. Yapma! Yapma! Her şeyin farkındayım,
kafam seninki kadar hızlı çalışıyor, ama olaylar gelişirken üzerinde durmaktan,
hatta sonrasında hüzünlenmekten bile hoşlanmıyorum. Hayat akmaya devam ediyor.
Bir şey soluyor, başka bir şey geliyor. İçimizde, her şey içimizde olup
bitiyor, ve o altın anları ne zaman istersek yaratabiliriz, yaratacağız.” Henry
Miller (s.456)
“Sevgin benim için gerçek dışıydı, insani değildi. Benim
varlığım neredeyse tamamen gereksizdi. Senden ayrıldığımda, kolların beni daha
sıkı sarmalamadı bile. Bir rüyada yaşıyor, beni de öyle seviyordun ve bu beni
öldürüyordu. Olumsuz ve durağandı. Başka şeyleri çok daha fazla seviyordun.
Örneğin huzurun. Çekişme yok. Ve benim uzaklaşmam da bir rüya içindeydi. Onu
hissetmediğini hissettim. Ve şimdi birden uyanıksın ve acı çekiyorsun. Buna dayanamıyorum,
ama bu seni kurtarabilir, bizi kurtarabilir!” Anais Nin (s.461)
“Senden uzak olduğumda sürekli seni düşünüyorum, bu
söylediğim ve yaptığım her şeyi etkiliyor. Ve sana ne kadar sadık olduğumu bir
bilsen! Ben, seninim. Sadece fiziksel olarak değil, zihinsel, ahlaksal, ruhsal
olarak.” Henry Mille (s.467)
“Tüm dünya adeta senin içinde toplanmış –neden dünyayı
aramaya sokaklara düşeyim ki? İnsanlarla konuştuğumda içimde korkunç şekilde
güzel bir şey olduğunu hissediyorum. Kendimle başkaları arasındaki mesafeyi
hissediyorum. O mesafeyi koruyorum. Artık kim olduğumu biliyorum. Artık şüphe
kalmadı.” Henry Mille (s.468)
“Çok az insanın tecrübe ettiği bir şeye ulaştık.
Kendimize, bildiğimiz ve hissettiğimiz kadarıyla elimizden geldiğince sadık kalmalıyız.
Senin ayağın kayarsa, seni ayakta tutan ben olmalıyım. Benim ayağım kayarsa
aynısını sen yapmalısın. Yoksa dünya sarsılır ve kayboluruz.” Henry Miller
(s.468)
“Ağladığını söylüyorsun. Ben de ağlıyordum, sokaklarda
yürürken yüzümden aşağı gözyaşları süzülüyordu. Ah, neden, neden? Neden acı
çekmek zorundayız? Bu kadar hassas mıyız, her iğneye karşı böylesine savunmasız
mıyız? Bu güzel ve korkunç. Ama birbirinden ayrılmaya çabalayan ikizlere
benziyor. Gel, birbirimize bağlanalım, mutlak şekilde. İçime taşın, Anais,
orada kal, benden asla uzaklaşma, tek bir düşüncende bile.” Henry Miller
(s.470)
“Benim için ışığın ta kendisi gibisin – nereden geçsen
arkandan kör edici bir aydınlanma bırakıyorsun.” Henry Miller (s.470)
“Sevgin ne kadar çarpık, ne kadar olumsuz, ne kadar içe
doğru büyümüş. Bana bir işaretinle boyun eğdirebilirdin, ama bu işareti asla
vermiyorsun. Şunu unutma; başkaları tarafından sevilmek istememe neden olan şey
kibir değil, gerçeklik ve insancıllık ihtiyacımdı. İfade ihtiyacı... İnsan
üzerine parmağını koyup diyebilir ki: işte burada, bir kalp atıyor; hareket
edersem, bu insan hissediyor; çekip gidersem, bu insan fark ediyor; kaybolursam
bu insan korkuyor. İçinde varım. Hayat bu, burada bir şeyler olup bitiyor. Ama
senin yaşadığın yere geldiğimde, mümkün olan en ifadesiz suratla, en belirsiz,
en olumsuz mimiklerle, tam bir hayaletimsi halle karşılanıyorum. Bir kadını
yatağa götürmek yeterli değildir, bunu bilesin. İnsanlara daha farklı ifade
biçimleri bahşedilmiş. Ben hissettiklerimi ifade ediyorum, sense bağlılığın en
ufak tezahürünü bile inkâr etmek, bulandırmak ve gidermek için elinden geleni
yapıyorsun.” Anais Nin (s.486)
“Şundan ibaretsin: bir kalabalığın içindeki bir Ego.”
Anais Nin (s.488)
“içindeki o bir ilişkiyi hayatta tutabilmene izin
vermeyen yetersizlik her neyse, ona ağıt yakma noktasını aştım artık. Bunu
tamamlayacak başka bir hayat kurdum. İstediğim hiçbir şey yok. Çünkü taleplerin
insanları değiştirebileceğine inanmıyorum. Sen böylesin. Kaderin bu.” Anais Nin
(s.488)
“Hayatımı nasıl kazandığımın hiçbir önemi yok. Hayatını
kazanmakla yaşamak ayrı şeyler. Hiçbir şey yapmadığım sıralarda daha çok
hayatım vardı. Hiçbir şey yapmamaya hazırım. Saçma geldiğini biliyorum ama
vardığım sonuç bu.” Henry Miller (s.544)
“Vücudun zayıf olabilir ama kanatlarının hâlâ sırtında
olduklarını biliyorum. Tekrar uçacaksın, ama doğrultusunda uçmaya değer
gördüğün bir hedef bulunca.” Henry Miller (s.548)
“Her tür azaptan öylesine özgürüm ve öyle geniş ve
aydınlık bir ortamda yüzmekteyim ki, bizi ayıran şeyleri değil, bizi bir araya
getirenleri hatırlayabiliyorum.” Anais Nin (s.574)