“Yalan, herkesin gerçeğe bir şey eklemesiyle ortaya
çıkar.” (s.9)
“Evli çiftler dünyanın neresinde olursa olsun, hep yavaş
adımlar ve düşmüş omuzlarla ağırdan alarak dönerlerdi kendi evlerine. Çünkü,
onları neyin beklediğini bilirlerdi.” (s.26)
“Aradıkların ya ölmüştür, ya kaybolmuş... Bulsan bile,
onların senin bıraktığın insanlar olmadığını göreceksin. En kötü yabancı
çeşidi, bir zamanlar tanıdıklarının arasından çıkar.” (s.29)
“Kelimeler hiç de az şey değildir. Sakın onları küçümseme
delikanlı! Kelimelere itimadın olsun.” (s.29)
“Taze çekilmiş kahve gibiydi gözleri.” (s.35)
“Kitapları saklayanlar, kişileri, hayatları, hikayeleri
de saklarlar.” (s.46)
“Çok kitap okuyan insanlara hayatın yetmediğini
biliyordu. Kitapların dünyasında hayatı küçük gören, tehdit eden bir şey
vardı.” (s.48)
“Çünkü insanın kelimelerini emanet edebileceği bir yüzün
var senin dedi. Kendi uğultusunda kör olmamış bakışların, hâlâ taze bakıyor
dünyaya, içinin çıplağını yankılarken bakışları kör olmuş yüzlerce insan var sokaklarda
hayaletler gibi dolaşan. Birbirlerinin yüzlerinde kaybolmuşlar. Birinin
yüzünden diğerinin yalnızlığına geçiliyor. Bazı insanlar bir kelime darbesiyle
ölürler. Şimdilerde ise değil ölmek, kimseye tek bir mana bile söylemiyor
kelimeler.” (s.50)
“Bazı şeylerin yoklukları, varlıklarını daha çok
hatırlatır.” (s.51)
“Bazen belleğimiz, gözlerimizden daha iyi görür.
Gözlerimiz kapalıyken daha iyi görürüz.” (s.55)
“Firar ruhlu erkeklerin bağımsızlık arzularındaki gurur,
çoğu kez güçsüzlüklerini saklamak içindi.” (s.67)
“Kafamıza kurduğumuz dünyayı, dünyaya dayatmalıydık. Her
ne kadar o buna izin vermese de, biz dayatmalıydık.” (s.69)
“Bütün çekip gidenler gibi Akhbar da, gücünü döndüğünde
kendini bekleyeceğine inandığı kişilerin varlığından almıştı.” (s.69)
“Hayatın yarısı yok, hayatın yarısı yok.
Yarısını yitirdiği hayatı şimdi anlıyordu: Çünkü insan
annesini bir başka anneyle hatırlar. Yüzler, anısını başka yüzlerle tazeler.
Bir erkeğe kimi zaman sevgilisini düşündüren şey, yolda yürürken gördüğü bir
başkasıdır. Bizi aşık eden çok eski çağrışımlarımızdır, çocukluk kadar uzakta
kalmış çağrışımlarımız; şimdiki zaman içinde yaşadığımız aşkı bize hatırlatan,
onu güçlendiren, yaşatan şeylerse yeni çağrışımlardır. Bu çağrışımlara neden
olan başkalarıdır, başkalarının varlığıdır. Sevdiğimiz kişiyi, onu bize
hatırlatan bir dünyayla birlikte severiz.
Hayatın diğer yarısı böyle söylüyordu.” (s.82)
“Kapanana dünya ilişemezdi.” (s.92)
“Yol, bulmak için değil aramak içindi.” (s.100)