“Bir keresinde kendine korkunç işkenceler yapan bir
hastam olmuştu. Ona neden böyle şeyler yaptığını sorduğum zaman "Bunları
bana dünya yapmasın diye." karşılığını vermişti. Sonra "dünyanın
neler yapacağını görmek için biraz bekleseniz" demiştim. O da "Anlamıyor
musunuz? Eninde sonunda oluyor bunlar, bu şekilde hiç olmazsa kendi yıkımımı
kendim yönetiyorum." diye yanıt vermişti.” (s.48)
“Benim düşmanım, ne nefret edebileceğim ne de
bağışlayabileceğim bir insan.” (s.52)
“Kadın ufak tefek, siyah saçlı ve üzgün görünümlü
biriydi. Ama bir başkasının korkusunu görebilecek kadar kendi dışına
bakabilmişti.” (s.59)
“Dışarıda-dünyada- Ağustos ayı. Gökyüzü açık ve güneş de
kavuruyor. Korkarım, bu soğuk ve sis senin içinde.” (s.92)
“Bütün hasta insanların hastanelerde olduğunu mu
sanıyorsun sen?” (s.103)
“Gurur, sanki her gün yapılan bir şeymiş gibi, soylu bir
biçimde üzüntüden ölme yetisi anlamındaydı.” (s.105)
“Anılar biçim olarak değişmeyebilir, ama yıllar boyu
önemlerinin vurgulanması onlara korkunç boyutlar kazandırabilir.” (s.107)
"Sana hiçbir zaman gül bahçesi vadetmedim ben.
Hiçbir zaman kusursuz bir adalet vadetmedim. Ve hiç bir zaman huzur ya da
mutluluk vadetmedim. Sana ancak bunlarla savaşma özgürlüğüne kavuşmanda
yardımcı olabilirim. Sana sunduğum tek gerçeklik savaşım. Ve sağlıklı olmak,
gücünün yettiği kadarıyla, bu savaşımı kabul edip etmemekte özgür olmak
demektir. Ben yalan şeyler vadetmem hiç. Kusursuz, güllük gülistanlık bir dünya
masalı koca bir yalandır... Üstelik böyle bir dünya çok can sıkıcı bir yer
olur." (s.115)
"Bütün bu şeyleri öğrenebiliyorsam dedi Deborah,
okuyup ögrenebiliyorsam, neden hâlâ her şey bu kadar karanlık?" (s.130)
“Coşkuları baltayla parçalamayın.” (s.171)
“İnsanlar karşı-ateşler yakarlar, bir yangını söndürmek
için bir başka yangın çıkarırlar.” (s.175)
“Yaşamak savaşmak demektir.” (s.244)