"Yalnızca içinde bulunduğun anı yaşamaya çalış. Eskiyi
anımsamak, bizden daha yaşlılara özgüdür," diyordu sevdiğim adam bana.”
(s.18)
“Hemen karşılık görmese bile, -o kişi istediği kadar
uzakta olsun- günün birinde sevilen kişiyi fethetme umudu olmaksızın
yaşayamazdı.” (s.49)
“Yüreğim keşke söz dinlemese, diyorum. Kendimi olaylara bir
bırakabilsem, yalnızca bir hafta sonu bile olsa, yüzüme değen bu yağmur
damlalarının başka bir tadı olurdu. Sevmek kolay olsaydı, birbirimizin
kollarında olurduk ve şarkının sözleri bir öykü anlatırdı bize, kendi
öykümüzü.” (s.51)
“Barajlar gibidir aşk, bunu biliyorum: Bir zerre suyun
sızabileceği bir çatlak bırakırsanız, bu su duvarları yavaş yavaş kemirir ve
öyle bir an gelir ki, akıntının gücünü artık kimse denetleyemez. Duvarlar
yıkılacak olursa, aşk efendi olarak her şeye el koyar; neyi yapabilirim, neyi
yapamam, sevdiğim kişiyi yanımda tutabilir miyim, tutamaz mıyım, gibi sorular
artık boşunadır. Aşık olmak, denetimi elinden kaçırmak demektir.” (s.53)
“Aşk tuzaklarla doludur; kendini göstermek istediğinde, bize
yalnızca ışığıyla belirir ve bu ışığın içindeki gölgeleri gözümüzden saklar.”
(s.57)
"Gülünç, diyorum, kendi kendime. Aşktan daha derin
hiçbir şey yoktur. Çocuk masallarında, prensesler kurbağalara öpücük verir ve
kurbağalar sevimli prenslere dönüşür. Gerçek yaşamdaysa, prensesler prensleri
öper ve prensler kurbağaya dönüşür." (s.59)
“Evren her zaman istediği kadar saçma görünsün, düşlerimizi
gerçekleştirmek için verdiğimiz savaşımda bizim yanımızdadır. Çünkü onlar bizim
düşlerimizdir ve o düşleri kurmanın bize nelere mal olduğunu yalnızca biz
biliriz.” (s.74)
“-Sevmek tehlikelidir.
-Biliyorum bunu. Daha önce birini sevdim. Sevmek, uyuşturucu
almak gibidir. Başlangıçta kendini iyi hissedersin, bütünüyle verirsin. Ertesi
gün daha fazlasını istersin. Henüz zehirlenmemiş, o duygudan hoşlanmışsındır ve
onun üzerindeki egemenliğini sürdürebileceğini sanırsın. Sevdiğin kişiyi iki
dakika düşünür, sonraki üç saat boyunca unutursun. Ama yavaş yavaş onun
varlığına alışır, ona bütünüyle bağımlı hale gelirsin. Böylece onu üç saat
düşünüp, iki dakika unutmaya başlarsın. Yakınında değilse, bağımlılarının
uyuştuucu bulamadıkları zaman hissettikleri şeyi hissedersin. Uyuşturucu
bağımlılarının, gerek duydukları şeyi bulamadıkları zaman hırsızlık yaptıkları,
kendilerini aşağıladıkları gibi, aşk için her şeyi yapmaya sen de hazırsındır.”
(s.75)
“O anda orada, yüreğimi huzursuz kılmayan bir erkekle, o
anı, ertesi gün kendisini yitireceğimden korkmadan yaşayabileceğim bir erkekle
beraber olmak isterdim. Böylece zaman daha yavaş akıp giderdi, yan yana suskun
kalabilirdik, çünkü önümüzde, o anı yeniden konuşabilmek için tüm bir yaşam
olurdu. Ciddi şeylerden kaygı duymam, zor seçimler karşısında kararlar almam,
katı sözler etmem gerekmezdi.” (s.76)
“Evet, olmayı düşündüğüm kadın haline gelmek iyiydi, bu
kadının birdenbire karşıma çıkması ve ben olması iyi bir şeydi. Ruhumun artık
inanmadığım bir Tanrı’nın ya da bir Tanrıçanın ışığında yıkandığını hissettim.
Ve o anda, ötekinin bedenimden ayrılmakta olduğunu, küçük odanın bir köşesine
gidip oturacağını hissettim. O zamana kadar olmayı sürdürdüğüm kadına
bakıyordum karşıdan: Zayıf, ama güçlü olduğu izlenimini vermeye çalışan bir
kadın. Her şeyden korkan, buna karşın bu duygunun korku değil, gerçeği bilen
birinin bilgeliği olduğunu söyleyen bir kadın. Eski mobilyaları parlaklığı
yitirmesin diye, güneşin neşesinin süzüldüğü pencerelerine duvar ören biri.
Ötekini, odanın köşesinde kırılgan, bıkkın, umutsuz otururken gördüm. Her zaman
özgür kalması gereken şeyleri, yani duyguları yöneten, onların üstünde zorbalık
kuran biri. Sona eren bir acıdan sonra, önüne çıkacak yeni aşk hakkında fikir
yürütmeye çalışan bir kadın.
Aşk her zaman yenidir. Yaşamımızda bir kez, iki kez, on
kez sevmiş olmamızın önemi yok, kendimizi her zaman bir bilinmezle karşı
karşıya buluruz. Aşk biri cennete de cehenneme de götürebilir, ama her zaman
bir yere götürür. Ondan kaçarsak, gözümüzün önünde meyve dolu dallarıyla duran
o ağaca baka baka, elimizi uzatıp istediğimiz meyveyi koparmaya cesaret
edemeden açlıktan ölürüz.” (s.92)
“Soria’daki o meydanı anımsadım, kaybettiğim madalyonu
aramasını istediğim o anı: Biliyordum, evet, bana ne söyleyeceğini biliyordum
ve duymak istemiyordum, çünkü o, maceraya atılmak için, para ya da düşlerinin
peşinden koşmak için günün birinde çekip giden çocuklardandı. Oysa bana
ulaşılması güç bir aşk gerekti, yüreğim ve bedenim bakirdi, karşıma sevimli bir
prens çıkmalıydı.
O dönemimde aşk hakkında pek bir şey bilmiyordum. Onu
topluluk karşısında konuşurken gördüğümde, davetini kabul ettiğimde, içimdeki
olgun kadının, sevimli prensine rastlamak için çırpınıp durmuş o genç kızın
yüreğini elinde tutabileceğini sandım. Oysa o, her birimizin içinde yaşamayı
sürdüren çocuktan söz etmişti ve ben, içimdeki o genç kızın, sevmeye ve
yitirmeye korkan o prensesin sesini yeniden duymuştum.
Dört gün boyunca, yüreğimin sesini bastırmaya
uğraşmıştım, ama o ses, ötekini büyük düş kırıklığına uğratarak içimde gitgide
büyümüştü. Ruhumun en gizli köşesinde kendi varlığımı sürdürüyordum ve düşlere
inanıyordum. İçimdeki ötekine bir şey söylemeye fırsat bırakmadan, onunla
arabaya binmeyi, birlikte yolculuk yapmayı kabul etmiş, bunun tehlikelerini
göze almaya karar vermiştim.
İşte bu yüzden, yalnızca bu yüzden-içimde yaşamayı
sürdüren birazcık ben yüzünden- dünyanın dört bir yanında aradıktan sonra aşk
beni bulmuştu; ötekinin, onun önüne, önyargılardan, kesinlikler ve Zaragoza’nın
dingin sokağında beni bekleyen kitaplarımdan oluşan bir bent dikmesine karşı.
Pencereyi açtım. Ve de yüreğimi. Odaya güneş doldu, ruhuma aşk.” (s.95)
“Aşk asla usul usul gelmez.” (s.101)
“Onunla geçirdiğim dört gün, kayda değer hiçbir şeyin
olup bitmediği bütün bir yılı yüzüme vuruyordu.” (s.109)
“Beklemek insana acı verir. Unutmak acı verir. Ama ne
karar vereceğini bilememek, acıların en büyüğüdür.” (s.117)
“Üçüncü kattan düşmek de yüzüncü kattan düşmek kadar
hasar bırakırdı. Düşeceksem, çok yükseklerden düşmeliydim.” (s.137)
“Mutluyum ama bu bana ait bir tehlike.” (s.197)
“Beklemek. Aşk konusunda öğrendiğim ilk ders buydu. Gün
sürüklenip gitmektedir, binlerce plan yaparsınız, olası tüm diyalogları
düşlersiniz, davranışınızı değiştirmeye söz verirsiniz kendi kendinize ve orada
öylece beklersiniz, kaygılar içinde, sevdiğiniz insan dönünceye kadar.” (s.141)
“Unutmayın aşk kalıcıdır, değişen yalnızca insanlardır.”
(s.209)
“Git eşyalarını topla, düşler boş oturtmaz insanı.”
(s.216)