31 May 2017

Paulo Coelho - Piedra Irmağının Kıyısında Oturdum Ağladım

"Yalnızca içinde bulunduğun anı yaşamaya çalış. Eskiyi anımsamak, bizden daha yaşlılara özgüdür," diyordu sevdiğim adam bana.” (s.18)

 “Hemen karşılık görmese bile, -o kişi istediği kadar uzakta olsun- günün birinde sevilen kişiyi fethetme umudu olmaksızın yaşayamazdı.” (s.49)

“Yüreğim keşke söz dinlemese, diyorum. Kendimi olaylara bir bırakabilsem, yalnızca bir hafta sonu bile olsa, yüzüme değen bu yağmur damlalarının başka bir tadı olurdu. Sevmek kolay olsaydı, birbirimizin kollarında olurduk ve şarkının sözleri bir öykü anlatırdı bize, kendi öykümüzü.” (s.51)

“Barajlar gibidir aşk, bunu biliyorum: Bir zerre suyun sızabileceği bir çatlak bırakırsanız, bu su duvarları yavaş yavaş kemirir ve öyle bir an gelir ki, akıntının gücünü artık kimse denetleyemez. Duvarlar yıkılacak olursa, aşk efendi olarak her şeye el koyar; neyi yapabilirim, neyi yapamam, sevdiğim kişiyi yanımda tutabilir miyim, tutamaz mıyım, gibi sorular artık boşunadır. Aşık olmak, denetimi elinden kaçırmak demektir.” (s.53)

“Aşk tuzaklarla doludur; kendini göstermek istediğinde, bize yalnızca ışığıyla belirir ve bu ışığın içindeki gölgeleri gözümüzden saklar.” (s.57)

"Gülünç, diyorum, kendi kendime. Aşktan daha derin hiçbir şey yoktur. Çocuk masallarında, prensesler kurbağalara öpücük verir ve kurbağalar sevimli prenslere dönüşür. Gerçek yaşamdaysa, prensesler prensleri öper ve prensler kurbağaya dönüşür." (s.59)

“Evren her zaman istediği kadar saçma görünsün, düşlerimizi gerçekleştirmek için verdiğimiz savaşımda bizim yanımızdadır. Çünkü onlar bizim düşlerimizdir ve o düşleri kurmanın bize nelere mal olduğunu yalnızca biz biliriz.” (s.74)

“-Sevmek tehlikelidir.
-Biliyorum bunu. Daha önce birini sevdim. Sevmek, uyuşturucu almak gibidir. Başlangıçta kendini iyi hissedersin, bütünüyle verirsin. Ertesi gün daha fazlasını istersin. Henüz zehirlenmemiş, o duygudan hoşlanmışsındır ve onun üzerindeki egemenliğini sürdürebileceğini sanırsın. Sevdiğin kişiyi iki dakika düşünür, sonraki üç saat boyunca unutursun. Ama yavaş yavaş onun varlığına alışır, ona bütünüyle bağımlı hale gelirsin. Böylece onu üç saat düşünüp, iki dakika unutmaya başlarsın. Yakınında değilse, bağımlılarının uyuştuucu bulamadıkları zaman hissettikleri şeyi hissedersin. Uyuşturucu bağımlılarının, gerek duydukları şeyi bulamadıkları zaman hırsızlık yaptıkları, kendilerini aşağıladıkları gibi, aşk için her şeyi yapmaya sen de hazırsındır.” (s.75)

“O anda orada, yüreğimi huzursuz kılmayan bir erkekle, o anı, ertesi gün kendisini yitireceğimden korkmadan yaşayabileceğim bir erkekle beraber olmak isterdim. Böylece zaman daha yavaş akıp giderdi, yan yana suskun kalabilirdik, çünkü önümüzde, o anı yeniden konuşabilmek için tüm bir yaşam olurdu. Ciddi şeylerden kaygı duymam, zor seçimler karşısında kararlar almam, katı sözler etmem gerekmezdi.” (s.76)

“Evet, olmayı düşündüğüm kadın haline gelmek iyiydi, bu kadının birdenbire karşıma çıkması ve ben olması iyi bir şeydi. Ruhumun artık inanmadığım bir Tanrı’nın ya da bir Tanrıçanın ışığında yıkandığını hissettim. Ve o anda, ötekinin bedenimden ayrılmakta olduğunu, küçük odanın bir köşesine gidip oturacağını hissettim. O zamana kadar olmayı sürdürdüğüm kadına bakıyordum karşıdan: Zayıf, ama güçlü olduğu izlenimini vermeye çalışan bir kadın. Her şeyden korkan, buna karşın bu duygunun korku değil, gerçeği bilen birinin bilgeliği olduğunu söyleyen bir kadın. Eski mobilyaları parlaklığı yitirmesin diye, güneşin neşesinin süzüldüğü pencerelerine duvar ören biri. Ötekini, odanın köşesinde kırılgan, bıkkın, umutsuz otururken gördüm. Her zaman özgür kalması gereken şeyleri, yani duyguları yöneten, onların üstünde zorbalık kuran biri. Sona eren bir acıdan sonra, önüne çıkacak yeni aşk hakkında fikir yürütmeye çalışan bir kadın.
Aşk her zaman yenidir. Yaşamımızda bir kez, iki kez, on kez sevmiş olmamızın önemi yok, kendimizi her zaman bir bilinmezle karşı karşıya buluruz. Aşk biri cennete de cehenneme de götürebilir, ama her zaman bir yere götürür. Ondan kaçarsak, gözümüzün önünde meyve dolu dallarıyla duran o ağaca baka baka, elimizi uzatıp istediğimiz meyveyi koparmaya cesaret edemeden açlıktan ölürüz.” (s.92)

“Soria’daki o meydanı anımsadım, kaybettiğim madalyonu aramasını istediğim o anı: Biliyordum, evet, bana ne söyleyeceğini biliyordum ve duymak istemiyordum, çünkü o, maceraya atılmak için, para ya da düşlerinin peşinden koşmak için günün birinde çekip giden çocuklardandı. Oysa bana ulaşılması güç bir aşk gerekti, yüreğim ve bedenim bakirdi, karşıma sevimli bir prens çıkmalıydı.
O dönemimde aşk hakkında pek bir şey bilmiyordum. Onu topluluk karşısında konuşurken gördüğümde, davetini kabul ettiğimde, içimdeki olgun kadının, sevimli prensine rastlamak için çırpınıp durmuş o genç kızın yüreğini elinde tutabileceğini sandım. Oysa o, her birimizin içinde yaşamayı sürdüren çocuktan söz etmişti ve ben, içimdeki o genç kızın, sevmeye ve yitirmeye korkan o prensesin sesini yeniden duymuştum.
Dört gün boyunca, yüreğimin sesini bastırmaya uğraşmıştım, ama o ses, ötekini büyük düş kırıklığına uğratarak içimde gitgide büyümüştü. Ruhumun en gizli köşesinde kendi varlığımı sürdürüyordum ve düşlere inanıyordum. İçimdeki ötekine bir şey söylemeye fırsat bırakmadan, onunla arabaya binmeyi, birlikte yolculuk yapmayı kabul etmiş, bunun tehlikelerini göze almaya karar vermiştim.
İşte bu yüzden, yalnızca bu yüzden-içimde yaşamayı sürdüren birazcık ben yüzünden- dünyanın dört bir yanında aradıktan sonra aşk beni bulmuştu; ötekinin, onun önüne, önyargılardan, kesinlikler ve Zaragoza’nın dingin sokağında beni bekleyen kitaplarımdan oluşan bir bent dikmesine karşı. Pencereyi açtım. Ve de yüreğimi. Odaya güneş doldu, ruhuma aşk.” (s.95)

“Aşk asla usul usul gelmez.” (s.101)

“Onunla geçirdiğim dört gün, kayda değer hiçbir şeyin olup bitmediği bütün bir yılı yüzüme vuruyordu.” (s.109)

“Beklemek insana acı verir. Unutmak acı verir. Ama ne karar vereceğini bilememek, acıların en büyüğüdür.” (s.117)

“Üçüncü kattan düşmek de yüzüncü kattan düşmek kadar hasar bırakırdı. Düşeceksem, çok yükseklerden düşmeliydim.” (s.137)

“Mutluyum ama bu bana ait bir tehlike.” (s.197)

“Beklemek. Aşk konusunda öğrendiğim ilk ders buydu. Gün sürüklenip gitmektedir, binlerce plan yaparsınız, olası tüm diyalogları düşlersiniz, davranışınızı değiştirmeye söz verirsiniz kendi kendinize ve orada öylece beklersiniz, kaygılar içinde, sevdiğiniz insan dönünceye kadar.” (s.141)

“Unutmayın aşk kalıcıdır, değişen yalnızca insanlardır.” (s.209)

“Git eşyalarını topla, düşler boş oturtmaz insanı.” (s.216)