10 Kas 2016

Pınar Kür - Aşkın Sonu Cinayettir

“İnsan gençken aşkın tanımını yapmayı düşünmüyor ki, yaşıyor sadece ve biraz aptalca... Aşkın tanımını yapmak için onu birkaç kez yaşamak, yaşın da kırka gelmesi gerekiyor galiba. Gençken derin sandığın duygular aslında epeyce yüzeysel... Olanakların sınırsız, vaktin sonsuz sanıyorsun. Daha doğrusu pek düşünmüyorsun, hayatın bir sürü son içerdiğini aklına getirmiyorsun.
Gene de o zaman bilincinde değildim tabii, ilerki yıllarda yaptığım analizler sonucu anladım ki, aşk benim için her zaman mutluluktan çok, mutsuzluğu içermiş. En mutlu olduğumu sandığım anlarda hep mutsuzluğu beklemişim. Son diye bir şeyi aklıma getirmediğim zaman bile bilinçaltımda bir yerde hazırlanıyormuşum sona. Bitmeyen aşk yok yani, ama bunu sonra konuşuruz.” (s.94)

“Devrim bir ihtimaldi ve ihtimal olduğu zaman çok güzeldi, diye bir laf vardı. Evet bir ihtimaldi ve olmadı. Artık ihtimal bile değil şimdiki gençlik için. Çok daha acıklı bence.” (s.197)

“Görmemek ve bilmemek duyguların, düşüncelerin üremesine olanak tanır.” (s.248)

“Ben ayna kuramı diye bir kuram geliştirdim. İnsan kendisini görmek istediği gibi yansıtan birine aşık oluyor. Görmek istediğin imajı Mehmet’in elindeki ayna yansıtıyorsa o zaman Mehmet’e aşık oluyorsun; Ahmet’in elindeki ayna yansıtıyorsa Ahmet’e... Ama insanın kendine yakıştırdığı imge her zaman aynı olmuyor, ihtiyaçlarına göre değişiyor... Yavaş yavaş orada gördüğün imaj eskimeye başlıyor. Ve başka imajlar aramaya başlıyorsun. Yepyeni bir aynada yepyeni bir yüz gördüğünde, bu sefer ona yöneliyorsun.” (s.305)

“Aşk biter ama sevgiye saygıya dönüşür diye ukalalıklar vardır ya, katiyen doğru bulmam, bir röportajda, bırakın yahu dedim, aşkın sonu her zaman kötüdür, sevgiye filan dönüşmez, her aşkın sonu cinayettir.” (s.351)

“Yaşanacak günlerin en güzelinin artık ileride olmadığını, tam tersine gerilerde kaldığını anladığında bir ağırlık çöküyor insanın üstüne. Ne yaşamında yepyeni bir sayfa açma umudun var ne yeni ve eskilerden daha mutlu bir aşka kavuşma ihtimalin.” (s.407)