Her şeyini başkalarıyla paylaşsan da özünü hep kendine sakla. (Montaigne)
....
Kuş, bir içi ve bir de dışı olan bir hayvandır. Dışını kaldırırsanız içini görürsünüz, içini kaldırırsanız ruhunu görürsünüz.
....
Bence yaptığımız her şey bizim sorumluluğumuzda. Özgürüz. Elimi kaldırıyorum, ben sorumluyum. Başımı çeviriyorum, ben sorumluyum. Üzgünüm, ben sorumluyum.
....
-Neden insanlar sürekli konuşmak zorunda? Belki de bu kadar çok konuşmamalı hayatı sessizce yaşamalıyız. Ne kadar çok konuşursak, kelimeler de anlamlarını o kadar yitiriyor.
-Belki, ama bu mümkün mü?
-Bilmiyorum.
-Bence konuşmadan yaşayamazdık.
-Ben konuşmadan yaşamak isterdim.
-Evet güzel olurdu değil mi? İnsanların birbirlerini daha çok sevmeleri gibi...
....
Düşünmek zorundayız. Ve düşünmek için de sözcüklere ihtiyacımız var. Çünkü düşünmenin başka bir yolu yok.
....
Her şeyde bir doğru vardır, hatalarda bile.
....
-Aşk hakkında ne düşünüyorsunuz?
-Onun da üstesinden gelinmeli. Leibnitz, hayattaki anlamlı rastlantılara dikkat çekti. Ne de olsa hayat kimi zaman tesadüfi, kimi zamansa zaruri gerçeklerin bir bileşkesidir.
-Aşkın, hayatın tek gerçeği olması gerekmiyor mu?
-Bunun için aşkın hep aynı gerçeği işaret etmesi gerekir. Bugüne kadar hiç aşık olduğu şeyin ne olduğunu bilen birine rastladın mı? Hayır. Yirmili yaşlarında bunu bilemezsin. Yaptığın tek şey keyfi seçimlerde bulunmaktır. Neyi sevdiğinden emin olmak için ihtiyacın olan şey ise, olgunluktur.
Vivre Sa Vie, 1962