“Her şeyi tutkuyla dinleyen birinin yanında yaşanabilir
mi? Bu sizi yıpratır, yakar. İnsan biraz ilgisizlik bekler, unutma aranır; şu
bir gerçek ki unutma hep oradaydı: sürekli hiç durmadan konuşulması gereken
yer, unutmanın tutkulu derinliğinin önüydü.” (s.14)
“Şimdi hatıralarımda, sanki ondan başkasını görmemiş gibi
baktığım bir insan olarak duruyorsa, bu itibar ölçmez onun değerini. Bu itibar,
onu yakalayabilmek için uyguladığım baskıyı, ilişkilerimizin yanlışlamasını,
onu kavrayamayan ve bana onu ancak itibarlı hatırlatan zayıflığımı dile getirir
sadece.” (s.20)
“Onu düşündüğümde, yine de onu düşünmediğimi bilirim.
Bekleme, beklemenin yakınlığı ve uzaklığı, bizi küçücük yapan büyüme, kendi
kendisini bizde okşayan ve bizde yanılsamayı okşayan kesinlik.” (s.43)
“Izdırap, belki sadece düşüncemdedir benim, ne olduğunu
bilmediğim bir acının baskısıyla bana her zaman aynı ağırlığı, her zaman aynı
aşılmamış sınırı hissettiren ızdıraplı düşünce.” (s.47)
“Zaman zaman, sanki aralarında bir hatıra varmış gibi birbirlerinden
uzaklaşıyor ve bakışıyorlar, hayır bir hatıra değil; unutuş, bir çember çizen
ve onları, orada mahsur bırakan işkence.” (s.87)
“Yakın olan, yabancı olandan daha çok korkuturdu beni.
(s.93)
“Başka günler de gördük biz. Orada, geçmişte, muhtemelen
daha hızlı yürüyorduk, peş peşe daha gizlice kayıyorduk. Hangi yere doğru? Bu
acelecilik niye? Zaman zaman sanki aramızda bir hatıra varmış gibi bakıyorduk
birbirimize; hayır hatıra değil: unutuş, bir anla ilişki, bir çember çizen ve
bizi, orada mahsur bırakan umut. Geçmiş mi bu? Ansızın görünen bu yüz?” (s.100)
“Bu günleri gördük biz, düne ait değil o günler, ebediyen
gelen, geçmeyen günler bunlar ve bizden gelen o aydınlığın neşesi ve duvarı
delmiş olmanın verdiği şaşkınlık ve bütün yollardan şaşırmadan ve kesinlikle
neşe içinde kendimize doğru gitmenin şaşkınlığı. Niçin her şey değişecekmiş?
Söylenmiş olan, ezeli olan, neden artık söylenmiş olmayacaktı?” (s.100)
“Niçin benim hala durduğum ve kendimi bağlı hissettiğim
bir yer gibisin?” (s.102)
“Niçin, eğer istersem görünür olabileceğine inanmama izin
veriyorsun?” (s.102)
“Ama bana hiçbir şey vermeyen sen, hiçbir şey vaat
etmeyen ve belki de benden bir eziyetin kurduğu tuzağı ve sivri okunu gizleyen
sen, bana niçin en yüksek olandan daha üstün, tüm mutluluklardan daha mutlu,
dengeden daha doğru gözüküyorsun? Ve nesin sen? Biraz boşluk mu, boşlukta bir
nokta mı?” (s.106)
“Aramızda her cevabın dışlandığı anlaşıldı. Bana cevap
verebilmeni istemezdim ve cevap vermeyen, beni sessizliğe doğru bile çekmeyen
suskunluğundan hoşnuttum. Cevap vermek, her ikimizin de çok uzun süre önce terk
etmiş olmamız gereken bir bölgeye ait. Her cevap zaten dağılıp kaybolmamışsa,
sana nasıl soru sorabilirdim?” (s.113)
“Kararsız biri olarak beni rahatsız edemeyecek kadar kırılgan
bu belirsizlikle çok iyi uyuşuyorum. Ve bana çok az ait olan çok eski bir olayı
sahiplenmeye çalışmam da felaket olmaz mıydı?” (s.114)
“Niçin vazgeçmek istemiyorsun? Niçin hiç bıkmadan,
enginliği, olduğun yerde görebileceğim bir yüz gibi duran basitliğe
indirgiyorsun? Senin için ben neysem o olan, benim için sen neysen o olan,
içine gömüldüğünde tam anlamıyla kendi üstüne yerleşeceğin, soruna cevap olan,
cevabı kendin olan geceyi istemiyor musun? Birbirimizde erimemiz gerekiyor.
Senin için son olan bende kesinlikle başlangıç olacaktır. Çemberin mutluluğu
çekmiyor mu seni? Seven hafıza, olmamış olanın hatırası, önceliyorsun beni. Bir
umut gibi önceliyorsun beni, oysa ben, aynı zamanda senin kavuşmak zorunda
olduğun, kendi kendini kavuşturacağın şeyim. Düşün bunu, aşırı düşünceye ekle
bunu.” (s120)