“Genç kadınların gençlikleri sona erdiğinde neyin yapılıp
neyin yapılmaması gerektiği konusunda keskin düşünceleri vardır: kırk yaşını
geçince derler, insan saçını sarıya nasıl boyar anlamam; insan kendini
bikiniyle nasıl teşhir eder; erkeklerle nasıl cilveleşir. Ben o yaşa gelince…
O yaş gelir: saçlarını sarıya boyarlar, bikini giyerler,
erkeklere gülümserler. Ben de otuz yaşımda işte böyle kararlar alıyordum: kırk
yaşından sonra bu tür aşklardan vazgeçmek gerek. Yaşlanmış ten dediğim şeyden
nefret ediyordum ve zamanı gelince benimkini de
yerli yerine oturtacağıma kendi kendime söz veriyordum. Bu otuz dokuz
yaşımda bir serüvenin içine atılmamı engellememişti. Şimdi kırk dört
yaşımdayım, gölgeler ülkesine sürülmüştüm: ama söylediğim gibi bedenim buna alışsa
da, hayal gücüm razı gelmiyordu.” (s.9)
“Birbirimize geçmişi anlatarak, geleceği kurmaya
başladık.” (s.12)
“Her şeyden her şeyi umduğum günler çok uzakta kalmıştı.”
(s.15)
“Ölüme, sonrasını hiç merak etmeyecek kadar köktenci bir
inancım var.” (s.45)
“Gerçeğe sahip olduğuma inandığım zaman, yürek
çağrılarına başvurmak beni pek ilgilendirmez.” (s.49)
“Yaşamak için kendime değer vermem gerekiyordu ve ben
kendimi yirmi kez ırzına geçilmiş kadınların, kırık kemikli adamların,
çıldırmış çocukların gözüyle görüyordum: Bir Fransız Kadın.” (s.97)
“Savaşlar ve yolculuklar, ölüler ve yüzler gelip geçti:
hiçbir şey değişmedi. Aynada başka bir yüz göreceğim. Ama ayna yok, yoktu. Bazı
anlarda, büyükleri oynayan bir çocuk muyum, yoksa eskileri anımsayan yaşlı bir
kadın mıyım, bilemiyorum.” (s.99)
“Yazı yazamayacak kadar güçsüzüm. Yoksa yazmadığım için
mi güçsüzüm?” (s.133)
“Yaşlanma işareti: tüm gitmelerde, tüm ayrılıklarda
sıkıntı. Bir de tüm anıların verdiği hüzün, çünkü ölüme mahkum olduklarını
hissediyorum.” (s.163)
“Son zamanlarda geçmişime o kadar daldım ki, yaşantımın
şu andaki boyutlarından biri olup çıktı.” (s.169)
“Ben bir eylem kadını değilim. Benim yaşama nedenim,
yazmak. Bunu feda edebilmem için, bir başka yerde vazgeçilmez olduğumu
hissetmem gerekirdi.” (s.187)
“Uzun zamandan beri bayan doktor Weil Halle’nin Fransa’da
gebelik önleyici ilaçların kullanılmasını yaygınlaştırmak için gösterdiği
gayretle ilgileniyordum. Pek çok özel sır bana açıklandığı için, istenmeyen
gebeliklerin ve çocuk aldırmaların doğurduğu dramları biliyordum. Bana mektup
yazan bir kadın: Kadın için özgürlük karnında başlar demişti.” (s.226)
“Rio’da her köşe başında öğrenciler yanımıza geliyordu.
-Kendiniz hakkında ne düşünüyorsunuz Bay Sartre diye sordu genç bir kız konferans
sonrasında. Gülerek, -bilmiyorum diye yanıtladı Sartre.
-Kendimle hiç karşılaşmadım.” (s.270)
“Voznessenski de bize şunu söyledi: şiir sosyalist
ülkelerde duanın aldığı biçimdir.” (s.350)
“Fransa’da eğer yazarsanız, kadın olmak, insanların eline
sizi dövmeleri için sopalar sunmaktır. Özellikle de yapıtlarımın basılmaya
başladığı çağda. Çok genç bir kadına şakacı bir hoşgörüyle bakılır. Yaşlıysa
saygı gösterilir. Ama ilk tazeliğini kaybedip, henüz yaşlanmışlığın cilasına
bürünmeden konuşmaya cesaret etmek: ne ayıp! Sağcıysanız erkeklerin üstünlüğü
karşısında zarafetle eğiliyorsanız, küstahça hiçbir şey söylemiyorsanız, sizi
esirgerler. Ben soldayım, bir şeyler söylemek istedim. Özellikle de kadınların
doğuştan aksak olmadıklarını.” (s.367)
“Bir kıyımın akşamında Bethooven’ın bir andante’sini
dinliyordum. Hiddetle plağı durdurdum: müzikte dünyanın tüm acısı vardı, ama
öyle dizginlenmiş ve yüceltilmişti ki, sanki onaylanmıştı.” (s.375)
“Kimi görüyorum? Yaşlanmak, insanın kendini tanımlaması
ve yoğunlaştırması. Etiketlere karşı savaş verdim; ama yılların beni
hapsetmesini engelleyemedim.” (s.376)
“Öykümü yeniden gözden geçirirken, kendimi hep, hiçbir
zaman gerçekleşmemiş bir şeyin ya önünde ya ardında buluyorum. Yalnızca
duygularımın dolu doluluğu kanıtlanmış durumda.” (s.376)
“Yaratmak bir serüven, gençlik ve özgürlük.” (s.376)
“Yaşlılık, uzaktan bir kurum gibi algılıyorsunuz; ama
genç insanlar günün birinde kendilerini yaşlanmış buluveriyorlar. Bir gün kendi
kendime, kırk yaşındayım dedim. Bu şaşkınlıktan ayıldığımda yaşım elli
olmuştu.” (s.377)
“Artık hiçbir şey yolunda gitmiyor. Görüntümden nefret
ediyorum: gözlerin üstüne düşen göz kapakları, altında torbalar, çok dolgun bir
yüz ve ağız kenarındaki kırışıklıkların verdiği o hüzünlü hava. Beni gören
insanlar belki de , ne iyi ne de kötü gösteren, sıradan bir ellilik kadın
görüyorlar. Ama ben iyileşemeyecek bir çiçek hastalığı izinin gelip konduğu
eski yüzümü görüyorum.” (s.378)