18 Oca 2013

Simone de Beauvoir - Koşulların Gücü 1



“Kendimi araştırmak, bana kendimi övgülere boğmaktan daha çok zevk veriyor; çünkü hakikate olan düşkünlüğüm, kişiliğimin görüntüsüne olan merakımdan çok daha üstün.” (s.9)

“Ben hiçbir zaman edebiyatın kutsal karakterine inanmamıştım. Tanrı, ben on dört yaşımdayken ölmüştü ve hiçbir şey onun yerini almamıştı: mutlaklık, sonsuza dek kaybolmuş bir ufuk gibi, yalnızca olumsuzlukta vardı.” (s.58)

“Yazmanın fiziksel yanı zevkli. Ve ayrıca iç dünyamda bile, sanki çözülüyormuşum gibi geliyor; belki de bu boş bir hayal. Her halükarda, söyleyecek bir şeyler hissediyorum.” (s.99)

“Alkol bende hep gözyaşı dökme eğilimi yaratmıştır ve güneş doğarken Paris sokaklarında Sartre ile baş başa kaldığımızda insanlığın halinin trajikliği üzerine hıçkıra hıçkıra ağladım; Seine nehrini geçiyorduk, köprünün korkuluklarına yaslandım:anlamıyorum niçin suya atlamıyoruz dedim. Eh atlayalım diye yanıtladı Sartre; ona da bulaşmış olacak ki, birkaç damla da gözyaşı döktü.” (s.125)

“Yazar pembe yarınlar vaat etmemeli, ama dünyayı olduğu gibi betimleyerek onu değiştirme iradesini aşılamalıydı. Önerdiği tablo ne denli inandırıcı olursa, amaca o denli iyi erişirdi; en karamsar yapıt bile, özgürlük adına özgürlüklere çağrıda bulunursa, karamsar sayılmaz.” (s.129)

“Nasıl olur da insan kendine uygun gördüğü rol uğruna, kendini ortadan kaldırır?” (s.134)

“Kendini önemli sayan kişi, ya insanlara değer vermezmiş gibi görünür, ya da onları yüceltmeye hazırdır; bunun nedeni de onlarla eşit koşullarda ilişkiye girmeye cesaret edememesidir. Özgürlüğünden vazgeçer çünkü bunun tehlikelerinden korkar. Bu körlük, bu yalanlar beni özellikle yazarlarda rahatsız ediyor. Çünkü onların ilk erdemleri korkusuz bir içtenlik olmalıdır.” (s.134)

“İnsanlarla birlikte olmaktan mutlu olmak için kendimi onlarla uyum içinde hissetmeye gereksinimim var; salon kadınları, en bağımsızları bile benim dünyama ait değillerdi; onların törelerine uysaydım, sıkılır ve kendi kendimi kınardım. Bu nedenle de hiç gece elbisem olmadı: cinsimin değil (sık sık çok kadınsı dedikleri kıyafetleri giyiyordum) ama onların sınıfının üniformasını sırtıma geçirmekten tiksiniyordum.” (s.134)

“Pek çok kadın mutluluğa olan hakkının ve bunun koşullarının bilincine varmış bulunmaktadır; eğer kendi yaşamlarında erkeğin ihanetini dengeleyecek hiçbir şey yoksa, kıskançlık ve sıkıntı onları kemirecektir.” (s.139)

“Ah! Nasıl da ölümün kılık değiştirmiş olarak gelmesini ve özellikle yalnızlığını zorla kabul ettirmeksizin gelmesini istiyorum.” (s.150)

“Kırk yaş. Kırk bir. Yaşlılığım hazırlık içindeydi. Bir aynanın dibinde bana pusu kurmuş bekliyordu. Benliğimde hiçbir şey onunla uyum içinde değilken bana doğru bu denli emin adımlarla yaklaşması beni dehşete düşürüyordu.” (s.184)

“Annelik duygusuna ve aşka her türlü değeri vermeyi reddediyormuşum: hayır. Ben kadının bunları gerçekten ve özgürce yaşamasını istedim, halbuki genelde bu duygular kadın için bir bahane teşkil ediyor ve kendini buna bırakıyor, o derecede ki yürek kuruduğu halde bunlara olan bağlılık sürüyor. Cinsel özgürlüğü öğütlemişim; ama ben hiçbir zaman hiç kimseye önüne gelenle yatmasını öğütlemedim; benim düşüncem şudur ki, bu alanda tercihler, rızalar, redler, kurumlara, anlaşmalara, çıkarlara boyun eğmemelidirler; eğer nedenler uyandırdıkları edimlerle aynı düzlemde değilse, sonuçta yalanlara, uyumsuzluklara, sakatlanmalara varılır.” (s.207)

“Son sabah zaman bize uzun göründü; birbirimizle konuşmak istemiyorduk ve susmaktan da rahatsız oluyorduk. Sonunda ben orada geçirdiğim günlerden mutlu olduğumu ve aramızda en azından gerçek bir dostluk kaldığına sevindiğimi söyledim. Bu bir dostluk değil dedi bana kabaca. Ben size hiçbir zaman aşktan daha azını veremem.” (s.265)

“Bir daha hiçbir bedenin sıcaklığında uyuyamayacağım. Hiçbir zaman: ne biçim bir yas çanı! Bu gerçeklik beni sarınca, ölüme doğru dengemi kaybediyorum.” (s.269)

“Kendimi mutlu hissetmemem, beni mutsuz kılıyor.” (s.271)