“Birbirinden uzak kalmak, aslında yalnızca birlikte olmanın
farklı bir biçimidir.(Sartre)” (s.6)
“Absürd olan… İkisi ayrı ayrı ele alındığında ne insanoğlu
ne de dünyaya mahsustur. Ama insanın baskın özelliği dünyada olmak olduğundan,
absürd sonunda insan olma halinin ayrılmaz bir parçasıdır. Bu nedenle absürd
saf düşüncenin nesnesidir; bize kederli bir şekişde akseder. Uyanmak, tramvay,
dört saat iş, yemek, uyku ve Pazartesi, Salı, Çarşamba, Perşembe, Cuma,
Cumartesi; hepsi aynı rutinde. Ve ardından aniden çöküşü görüş ve kendimizi
umutsuz bir berraklık hali içinde buluveririz. (Camus)” (s.14)
“Dünya kaostur, anarşiden doğan ilahi bir dengedir; yarın
yoktur, çünkü hepimiz bir gün ölürüz. Yansımalar ve ışıklardan yoksun bir
evrende, insanoğlu bir uzaylı, bir yabancı gibi hisseder kendini. (Sartre)”
(s.15)
“Her köşe başında anlamsızlığı hissetmek, bir adamı
kalbinden vurabilir. (Sartre)" (s.15)
“Elbette her varlığın tasavvur edilmeyen bir içgüdüsel öğesi
vardır ve anlayış o denli de önemli bir rol oynamaz. (Camus)” (s.17)
“İnsan, anlamsız bir tutkudur. (Sartre)” (s.25)
“Seçim yapmak zorundasın. Aşk ya biter ya da alevlenir;
trajik olan hem devam edip, hem de alevlenememesidir. (Camus)” (s.60)
“İnsanın kendini bulduğu an, tüm ümidini yitirdiği andır,
çünkü o zaman ancak kendine güvenebileceğini bilir. (Sartre)” (s.65)
“Bu savaştan sonra ağaçlar yeniden filizlenecektir çünkü
nihai olarak dünya her zaman tarihi yener. (Camus)” (s.70)
“Sonunda özgürlüğü seçiyorum. Çünkü adalet
gerçekleştirilmese bile, özgürlük adaletsizliği protesto etme gücüne naildir ve
iletişimi mümkün kılar. (Camus)” (s.99)
“Ben özgürlüğü yoksulluktan öğrendim. (Camus)” (s.128)
“Başımın üzerindeki bu gökyüzü ile yalnız kalmalıyım çünkü
insan olmanın başka bir yolunu tanımıyorum.(Sartre)” (s.134)
“Hayat absürddür ve hatta başkaldırmak zorunda olsak bile,
hiçbir şey bir düzen yaratmaz ve ölümün çarpıcılığını ortadan kaldırmaz.
(Camus)” (s.145)
“İşçiler için mutlak bir özgürlük istiyorum; öncelikle
benimle aynı kanı taşıdıkları için ama aynı zamanda bu dünyaya saygı duyduğum
için de. (Camus)” (s.197)
“İnançlarımı yargılamadan, kimseyi yargılamadım. (Camus)”
(s.197)
“Siyasette bir ahlak vardır-zor bir konu hiçbir zaman
açıklıkla ele alınmamıştır- ve siyaset ahlakına ihanet etmek zorunda
kaldığında, ahlakı seçmek siyasete ihanet etmek anlamına gelir. Şimdi kendinize
bir çıkar yolu bulun! Özellikle de siyaset, kendine insanlığa hükmetmek
hedefini belirlediğinde. (Sartre)” (s.210)
“Kültür ve onun vaat ettiği göreli özgürlük olmaksızın,
mükemmel bir toplum bile bir ormanın içindedir. Tüm özgün yaratıların geleceğe
bir armağan olmasının nedeni budur. (Camus)” (s.213)
“Varoluşçularımıza göre, her insan olduğu kişiden
sorumludur. Ki bu da saldırgan yaşlı adamın evrenindeki acıma duygusunun
kaybolduğunu gösteriyor. Yine de sosyal adaletsizliğe karşı mücadele verme
iddiasındalar. Bu nedenle, olduklarından sorumlu olmayan kişiler de vardır;
fakir insan fakirliğinden sorumlu değildir. O halde? Eli kesilmiş adam, çirkin
kadın, utangaç. Ve sonunda yeniden acıma? (Camus)” (s.218)
“Her zaman terörü lanetledim. Cezayir sokaklarında
körlemesine yürütülen ve bir gün örneğin kendi annem ya da ailemi de
vurabilecek olan terörü de lanetliyorum. Adalete inanıyorum ama adalet önünde
annemi savunacağım. (Camus)” (s.256)
4 Ocak 1960’da Lourmarin’den Paris’e dönerken Camus, bir
araba kazasında yaşamını yitirmiştir. Öldüğünde 46 yaşındaydı. Üzerine
çalışmakta olduğu el yazması, arabasındaki siyah deri bir çantadaydı. Ölümü
Paris’i, Cezayir’i ve dünyanın pek çok yerini sarsmıştır. Sartre’ın ona vedası
4 Ocak’da France-Observateur’de yayımlanmıştır. Kayda değer bir biçimde Sartre kendini de, Camus’yü sevenler arasına
katmıştır. Kopuşlarının kendini, onu düşünmekten alıkoymadığını söylerken de
doğruydu, çünkü görüyoruz ki iki adam da tartışmalarından sonraki yedi yılda
birlikte yaşamaya devam etmişlerdir. (s.262-s.263)