28 Eki 2012

Hakan Günday - Kinyas ve Kayra


“Bir kıza aşık olmuştum. Onu görmek için altı saat yol almam gerekiyordu. Bir sabah, treni kaçırdım. Aşık olmaktan vazgeçtim.” (s.23)

“Her zaman yalnız oldum. Yalnızlığı kendimi geliştirmenin tek yolu olarak gördüm. Ama çevremde olup biteni kaçırmak ve yanımdan akıp giden hayat nehriyle yüzümü yıkamamak da bana aptalca geliyordu.” (s.27)

“O kadar istedim ki gerçek bir duyguyu içimde hissetmeyi! Eğer pişmanlık hissedersem devamı da gelir, diyordum kendime.sevmeyi bile öğrenebilirim yeniden diyordum. Yeniden bir insan olabilirdim.” (34)

“Belki de varlıklarından şüphe ettiğim bütün duygular içimde ama onları uyandıracak olanlar ortada yok.” (s.35)

“Hiçbir yere ait olmayanları iyi tanırım. Her yere aitmiş gibi davranırlar.” (s.49)

“Yol! Gitmek, uzaklaşmak. Doğduğun yerin çok uzaklarında ölmek. İnsanı insan yapan bunlar. Tanrı bile gitmemizi istiyor. Bu yüzden dünyayı bu kadar büyük, insanları bu denli küçük yaratmamış mı?” (s.96)

“Ben hep kalabalık oldum. Şehrin uzağındaki bir semte giden, günün tek otobüsü kadar kalabalık. Tıkış tıkış! Herkesin üst üste olduğu bir otobüs kadar. Dolayısıyla iyi geldi bana yalnızlık.” (s.146)

“Ruhun nerede olduğunu düşünürüm bazen. Vücudumun neresinde? Sonra karar veririm. Ruhum bedenimin bittiği yere kadar.” (s.146)

“Aşık oldukları halde okullarına, işlerine giden, sanki hiçbir şey değişmemiş gibi davranan insanlardan hep iğrenmişimdir. Midemi bulandırır vasat sevgililer. Tabii aslında onları da anlamak gerek! Ait oldukları burjuva sınıfının bir gereği olarak kontrolsüz hareketin en büyük düşmanı olmaya mecbur bırakılmışlardır. Kontrolsüzlük, anormallik, farklılık, bütün bunlar korkutucu gelir burjuvaya. Hatta Leon Bloy’un yazdığı gibi: burjuva ilk gelen olmaktan utanç duyar. Bir davete ilk gelen olmak kadar çirkin bir şey yoktur.” (s.186)

“Denge, insanoğlunun icat ettiği en vahşi kavramdır. İp cambazının kendini en iyi hissettiği an, kendini ağa bıraktığı  andır oysa.” (s.187)

“İşte böyle bir şehir burası dedim kendime. Sarhoş bile olamıyorsun. Olsan bile ayıltıyor birileri. Eğer kör ya da sağır değilsen İstanbul’da sarhoş olamazsın…” (s.214)

“Dinlemek ve inanmak en zorudur. Anlatmak ve uydurmaktan daha zor. Olağanüstü bir saflık ister. Kulak ile beyin arasında tertemiz bir yol ister.” (s.228)

“Ne kadar yalnızsan o kadar uzağa gidersin. Ne kadar terk edersen, o kadar ölürsün.” (s.242)

“Beni yüzüstü gömün. Çünkü yeterince gördüm.” (s.379)

“Eğer insanlar da bitkiler gibi, hareketlerini emirlere uyarak yapsalardı hiçbir zaman eylemlerinden dolayı suçlanamazlardı. Tercihler yapabildiğimiz için suçlanıyoruz. Ya ahlakın içinde ya da dışındayız.” (s.385)

“Hayatı yok etmenin zamanı asla gelmez, çünkü bir saat sonra yaşayacaklarını bilemeyecek kadar insansındır.” (s.424)

“Hiçbir şey hayatın sonu değildir. Hayatın sonu bile hayatın sonu değildir! Çünkü sen ölürsün, başkaları yaşar!” (s.474)