3 Eki 2011

Virginia Woolf - Mrs. Dalloway


“Felsefe bir romana yedirilmemişse, bu tümcenin altını kurşun kalemle çizebiliyorsak, güvenle diyebiliriz ki ya felsefede bir yanlışlık vardır, ya romanda ya da ikisinde birden.” (s.5)

“Sevmek, insanı yalnız kılıyor.” (s.28)

“İnsan aşıkken, başkalarının kayıtsızlığı çok garibine gider.” (s.40)

“Zaman direklere çarpar. Kalakalırız. Duygudan yoksunuzdur, insanın gövdesini ayakta tutan, artık alışkanlıkların iskeletidir. O da bomboştur zaten.” (s.53)

“Kadınlar, geçmişi bizden daha çok yaşıyorlar. Yerlere bağlanıyorlar, bir de babalarına… Kadınlar hep babalarıyla övünürler.” (s.59)

“Ne saçma bir düştü mutsuzluk.” (s.85)

“Aslında yalnızca yaşadıkları anın tadını arttıracak kadar bir incelik, bir bağlılık, bir sevecenlik vardır insanlarda. Sürüler halinde ava çıkarlar. Çölü tarar, haykırarak dalarlar bozkıra. Düşenlere dönüp bakmazlar bile. Yüzlerinde alçıdan maskeler vardır.” (s.91)

“Oteller insanı avutmaz. Hem de hiç. Kim bilir kaç kişi şu çengellere paltosunu asmıştır. Düşünüyordu da, sinekler bile başkalarının burunlarına konmuşlardır. Göze hemen çarpan temizlikse, temizlikten çok, çorak, soğuk, gerekli bir şeydi.” (s.154)

“Ölüm, bir direnmeydi. Ölüm, iletişim kurma çabasıydı. İnsanlar gizemli bir şekilde ellerinden kaçan öze ulaşamayacaklarını anlıyorlar, yakınlık uzaklaşıyordu, tat yok oluyordu. Bir kucaklaşma vardı ölümde.” (s.183)

“Adlarınızı bilmiyorum ama dostumsunuz, en güzel şarkılar nasıl sözsüz olanlarsa, en iyi dostlar da adsız olanlardır.” (s.189)

“Zamanla şu kanıya varmıştı ki, söylenmeye değer tek şey duygulardı, içten gelenlerdi. Zeka saçmaydı. İnsan içinden geleni söylemeliydi yalnızca.” (s.190)

“Hepimiz birer mahkum değil miydik? Geçenlerde çok iyi bir oyun okumuştu, oyundaki adam hücresinin duvarına bir şeyler çiziyordu, hayat da böyleydi işte. Boyuna duvara bir şeyler çiziyorduk.” (s.191)