14 Eyl 2011

Ayşegül Devecioğlu - Ağlayan Dağ Susan Nehir


Şehrin zamanıyla insanların zamanı birbirinde farklıdır. Bakışıyla karşılaşanı çılgınlıkla ödüllendirir şehir, şefkati yoktur, bütün gördüklerinden sonra öfkesini ve sevgisini kaybetmiştir; şimdi yalnızca akıllı ve zalimdir."(s.25)

"Tuhaftır, masallara çocuk kalmak için değil büyümek için ihtiyaç duyarız. Her çocuk masalda, gerçek dünyayla aynı etten ve kemikten bir şey gizli olduğunu hisseder. Bilir ki, gerçeği kavranabilir kılan her neyse, görünmez olanın evreninde soluk alıp vermekte…" (s.36)

"Masal gerçekle aynı bedendendir. Onunla aynı kanlı etten ve kemikten…" (s.56)

"Küçümsediğimiz dünyalar şöyle elimizi atsak önümüzde açılıverecekmiş gibi görünür. Biraz alçakgönüllülükle, sırlarına vakıf olmak mümkünmüş gibi… Horgörü ile hoşgörü arasındaki farkın yalnızca iki harfin, r ve ş’nin sırtına yüklenmiş olması küstahlığının ölçüsünü ortaya koyuyor. Ne var ki, hoşgörüde içkin olanı yüzümüze vuran yine bu küçük işaretlerdir." (s.62)

"Zamanı unutabilir miyiz? Belki de şöyle sormalıydım; masalla görmezden gelmeye çalışsak da zaman bizi unutur mu?" (s.63)

"Olan bitenle yazılanlar, söylenenler arasında doldurulamaz bir mesafe kalırdı daima. Dil, çok uzun bir zamandan beri, olanları anlatacak kelimelere sahip değildi." (s.88)

"Söylenemeyen yüzünden ağlardı dağ ve nehir söylenemeyen hakkında susardı. Nehrin ağlaması olanaksızdı. Bu yüzden susuyordu; bazen bentleri aşıp köyleri, tarlaları sular altında bırakarak susuyor ve dağ özellikle sabahları ağlıyordu." (s.89)

"Ağaçların toplantı yaptığı kasvetli kırda kocaman bir gökkuşağı belirdi. Öylesine güzeldi ki onu ancak yalan yaratabilirdi." (s.92)

"Zulmün belleği yoktur, defteri vardır, özenle tutulmuş bir defter. Zulmün belleği yoktur, müzesi vardır: eski, geniş binalar, kapıda anmalık eşya dükkanları. Gettoların, hücrelerin, fırınların içinde sarsılıp uyanan, anmalıkta sakinleşip durulur, zaman ehlileşir, anlam parçalanır, vicdan susar, bellek uyuşur." (s.155)

"Çingeneler yerleşikliğin imkansız olduğunu bilir, yerleşik hayatı kekeleyerek yaşarlar." (s.193)