15 Ağu 2010

Milan Kundera - Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği


"Yük ne kadar ağır olursa, yaşamlarımız o denli yaklaşır yeryüzüne, daha gerçek, daha içten olur." (s.13)

"Sadece bir tek hayat yaşadığımız için bu hayatı öncekilerle karşılaştıramaz ya da kusurlarımızı gelecekteki hayatlarımızda gideremeyiz; bu nedenle de ne istediğimizi bilemeyiz. Karşılaştırma fırsatı olmadığı için hangi kararın daha iyi olduğunu sınamanın bir yolu yok. Olaylar nasıl gelişirse öyle yaşıyoruz, önceden uyarılmaksızın, rolünü ezberlemeden sahneye çıkan bir tiyatro oyuncusu gibi. Yaşam öncesi ilk prova yaşamın ta kendisiyse, ne değeri olabilir yaşamın?" (s.16)

"Eğretilemelerle oyun olmaz. Tek bir eğretileme aşkı doğurabilir." (s. 19)

"Aşk çiftleşme arzusunda (sonsuz sayıda kadına uzanabilecek bir tutku) duyurmaz kendini, uykuyu paylaşma arzusunda duyurur (tek bir kadınla sınırlı olan bir arzu) (s.23)

"İçinde yaşadığı yeri terk etmek isteyen kişi mutsuz kişidir." (s.35)

"Güçlüler güçsüzleri incitemeyecek kadar güçsüz olunca, güçsüzler çekip gidecek kadar güçlü olmak zorundaydılar." (s. 82)

"Franz için aşk kamusal yaşamın bir uzantısı değil, antiteziydi. Kendini eşinin merhametine bırakmayı özlemek demekti. Bir savaş tutsağı gibi teslim olan kişi aynı zamanda silahlarını da bırakmak zorundadır. Gelebilecek darbeye karşı daha baştan savunmasız olduğu için de darbenin ne zaman geleceğini merak edip durmaktan kendini alamaz. Franz için aşk sürekli bir darbe bekleyişiydi diyorsam, işte bundan." (s. 89)

"İnsan henüz epeyce gençse ve yaşam denen müzik parçası hala açılış notalarındaysa, yaşamın şurasını burasını değiştirip yeniden yazabilir, karşısındakiyle motif değiştokuşu yapabilir. Ama daha az genç yaşta karşılaşan iki insanın müzik parçaları az çok tamamlanmıştır ve her motif, her eşya, her sözcük, her biri için farklı anlam taşır." (s.95)

"Kadın olmak onun seçmediği bir yazgıydı. Seçmediğimiz bir şeye, kendi erdemimiz ya da başarısızlığımız gözüyle bakamayız. (s.95)

"Peki ama nedir ihanet? İhanet, setleri yıkmak demektir. İhanet, setleri yıkmak ve bilinmeyene doğru başını alıp gitmek demektir." (s.98)

"Uğruna A.ya ihanet ettiğimiz B.ye de ihanet etmek ille de A.yı hoşnut etmek anlamına gelmez. (s.98)

"İlk ihanet onarılmazdır. Başka ihanetlerden oluşan bir zinciri harekete geçirir ve bunlardan her biri bizi ilk ihanetimizden uzaklara, daha uzaklara götürür." (s. 99)

"Bir kısır döngü. Müzik gitgide daha yüksek çalındığı için insanlar sağır oluyor. Ama insanlar sağır olduğu için müziğin daha da yüksek çalınması gerekiyor." (s.99)

"Kendisine buyruklar yağdıran bir erkek olsaydı yaşamında, ne olurdu acaba? Efendisi olmak isteyen bir erkek? Ona ne kadar katlanabilirdi? Beş dakika bile katlanamazdı. Bundan da şu çıkıyordu ki hiçbir erkek onun aradığı erkek değildi. İster güçlü, ister zayıf." (s.119)

"-Gücünü neden benim üzerimde kullanmıyorsun hiç?
-Sevgi insanın gücünden vazgeçmesi demektir de ondan." (s.119)

"İçinden terk etmek geldiği için bir erkeği terketmişti. Erkek onun peşinden mi gelmişti? Ondan intikam almaya mı çalışmıştı? Hayır. Onun dramı ağırlığın değil, hafifliğin dramıydı. Onun payına düşen yük değil, varolmanın dayanılmaz hafifliğiydi." (s.130)

"Attığımız her adıma anlamını veren şey, o adım hakkında hiçbir şey bilmememiz gerçeğidir." (s.130)

"Mezarlık, kendini beğenmişliğin taşa dönüşmüş haliydi." (s.131)

"Aşklar da imparatorluklar gibidir; üzerine dayandırıldıkları düşünceler unufak olduğunda, onlar da silinir gider." (s.175)

"Tahta çıkmış bir budala, sırf budala olduğu için bütün sorumluluklardan arınmış mı demekti?" (s.183)

"Ben'de özgün ve benzersiz olan şey, bir kişide düşlenemeyen ne varsa onun içinde gizlenir. Düşleyebildiklerimiz herkesin başkaları gibi yaptığı şeyler, insanların ortak yanlarıdır ancak." (s.205)

"Önceden de söyledim, eğretilemeler tehlikelidir. Aşk bir eğretilemeyle başlar. Yani bu şu demektir ki, aşk bir kadının, dilindeki ilk sözcükle şiirsel belleğimize girmesiyle başlar." (s.216)

"Dünya öyle çirkindi ki, kimsecikler kalkmadı mezarından." (s.235)

"Yürek konuştuğunda, akıl karşı koymayı yakışıksız bulur." (s.258)

"Soru, dekor bezini yırtıp bize sahnenin arkasında gizli olanı gösteren bir bıçak gibidir." (s.261)

"Ne yaptıklarını bilmeyen insanları cezalandırmak barbarlıktır." (s.277)

"Başkalarıyla olan ilişkilerimizin kaçta kaçının duygularımızın sonucu, kaçta kaçınınsa bireyler arasındaki sürekli güç oyunu tarafından belirlenmiş olduğunu hiçbir zaman kesinlikle saptayamayız. Gerçek insan iyiliği, ancak karşısındaki güçsüz bir yaratıksa bütün saflığıyla, özgürce ortaya çıkabilir. İnsan soyunun gerçek ahlaki sınavı, onun, merhametine bırakılmış davranışında gizlidir." (s.296)

"İnsanoğlunun bütün bahtsızlığı burada yatıyor. İnsan zamanı bir döngü izlemiyor; onun yerine dümdüz bir çizgide ileriye doğru gidiyor. İnsan bu yüzden mutlu olamıyor; mutluluk yinelenmeye duyulan özlemdir." (s.305)