1 Ağu 2010

Ece Temelkuran - Muz Sesleri



"Ne bu eski, sarı kazak oluyor üzerime, ne de bu siyah pantolon... Büsbütün başkasının hikayesini giyinmişim üzerime. Ben de artık rüzgarla alabora olan çakıl taşlarından biriyim. Şimdi bir hikaye anlatabilirim." (s. 3)

"İnsan çok yalnızken, bir tane daha kendinden doğuruyordu içinde, "korkma" desin diye..." (s. 8)

"Bir tanrıya inanmayı çok isterdim. İnsan bazen affedilmeyi çok istiyor." (s. 19)

"Sen bir yanlışlık olamayacak kadar güzelsin. Eğer bir gün dünyaya niye geldiğine lanet edersen, eğer ben o gün orada olmazsam, bil ki senin bir hikayen var..." (s. 20)

"Ne yaparsan yap bir hikaye kalıyor geriye. Anlatılınca yalan gibi, hiç olmamış gibi gelen..." (s. 20)

"Acı, insanları gövdelerinin dışına kaçırır. Ruh böyle yas tutar. Gövdeden giderek. Ruh bir gün acısı geçtiği için değil, gidecek başka yeri olmadığı için geri döner." (s. 21)

"Bazen rüyalarımızı bile uzaktan izliyoruz. Gövdesini avutacak son cümlelerini de tüketmiş insanlar olarak bağıra çağıra sessiziz biz." (s. 22)

"Zenginlerin böyle tuhaf bir yanı vardır Filipina. Yoksulluğun üzerini üniformalarla örterler. Sanırım birinin onlara kölelik etmesi fikri rahatsız ediyor onları. O yüzden bir insandan başka bir şeye benzetmeye çalışıyorlar hizmetkarları. Üniformalar bu işe yarar. Sakın unutma bunu ve asla bir üniforma giyme." (s. 22)

"Her ilişkinin gizli bir mezarlığı vardır. Eğer iki kişiden biri bu mezarlığı yalnız ziyaret etmeye başlamışsa pek yakında o mezarlık, ilişkinin de ebedi istirahatgahı olacak demektir. Sakın o mezarlığı yalnız ziyaret etme. Ne olursa olsun yanındaki adamı da sürükle. Yoksa... Yoksa bir gün o mezarlıkta yalnız kalırsın." (s. 32)

"Unutmak ılık, ağrılı bir loşluktu. Hatırlamak ise gölgeli uykuyu kesik kesik yanmaya başlayan çiğ beyaz floresan ışığıyla bölen berbat bir mola yeri." (s. 42)

"Herkesin içine kaderi kaçıyormuş." (s.51)

"Herkes kendi günahını unutur, ama kimse alacağı intikamı unutmaz." (s. 52)

"Kadında zaman geçmez. Sakın günün birinde iyileşmek için zamana güvenme." (s. 68)

"Büyüklere yalan söyleyebilirim, ama çocuklara... Bilmem, günah gibi geliyor. Tanrı'ya değil ama çocuklara inanıyorum Filipina." (s. 71)

"Hiç kimse olmaya cesaret et Filipina. Hikayeler orada başlar. Düşlerinin kırıldığı yerde..." (s. 74)

"Herkes biriydi ve herkes daha çok biri olmak için uğraşıyordu." (s. 85)

"İnsanın bu kadar kıymetli olmasında, öyle sayılmasında bir yanlışlık vardı. İnsanı ezen bir şiddet. Hiç kimse olmama konforu yoktu. Herkes birbirinde ya da hayat içinde eriyemeyecek kadar katı haldeydi." (s. 85)

"Herkes savaştan ölüm yüzünden nefret ettiğini söylüyor. Ben, beni böyle bir adam yaptığı için, böyle bir adam olmama izin verdiği için nefret ediyorum. Çünkü savaş tam erkeklere göre, tam soysuzlara göre bir yer. Ne derlerse desinler. Bütün erkekler bu yüzden seviyor savaşı. Kadınların kalbini kırmak için kutsal nedenler veriyor bize. Ortadoğulu erkeklerin iyileşmez yaralarına bir tek barut iyi geliyor. Kadınlardan o kadar korkuyor ve onları o kadar çok istiyorlar ki... Savaş, korkak bir erkeğin en iyi saklanacağı sistir Filipina." (s. 89)

"Biliyorum, onlar, savaş bitse bile kadınları savaşır gibi sevecekler. Ganimetleri gibi. Ele geçirildikten sonra ancak yağmalayabildikleri..." (s. 89)

"Birbirimizin kabuklarını kaldıra kaldıra, kanata kanata tanışıyoruz, sevişiyoruz, sonra büsbütün merhemsiz kalıp birbirimizi dövüyoruz." (s. 89)

"Oysa bizim, bize gülecek kadınlara ihtiyacımız var. Bize gülüp peşimizden sürüklemekten yorulduğumuz salyangoz kabuklarını çatlatacak kadınlara. Ama en çok da kadınların bize gülmesinden korkuyoruz. Gülen kadınlardan ödümüz patlıyor bizim Filipina. Bu yüzden şöyle ferah feza sevmeyi de sevilmeyi de beceremiyoruz. Kadınların bizi gösterişli kabuklarımız yüzünden sevdiğini sanıyoruz. O kabuğa katlanmak için her gece nasıl ağladıklarını görmüyoruz." (s. 90)

"Kederle başa çıkabilirim Filipina, bu topraklarda olup olacak hiçbir kötülük beni ağlatmaz. Ama güzellik... Bizim çeliğimize ona göre su verilmemiş, kırılıyoruz orta yerimizden." (s. 91)

"O sözünü ettiğimiz devrimleri kim yapacak, bilmiyorum Filipina. Çünkü biz erkekler, yaşadığımız şey meşru olunca, kabul edilince, gereğinden fazla seviniyoryuz. Dostlarımız kadınımızı sevince, annemizle kadınımız iyi geçinince, babamız bize "aferin" deyince... Bana sorarsan, eğer bir devrim filan yapılacaksa onu kadınlar yapmalı. Bize kesinlikle güven olmaz." (s. 91)

"Kimilerimiz böyle, yaranın tam ortasında tedavi olabiliyor. Yara çünkü Filipina, en canlı yeridir gövdenin. Can, tam yaradadır. Biz, yani kimilerimiz, kan gibiyiz. Yaranın olduğu yere doğru akıyoruz. Başka türlü olmayı bilmiyoruz. Bizim için hayat orada. Dünyanın canı nerede yanıyorsa, başkent orası." (s. 108)

"Yarım kalmış bir hikayeden daha çok kanayan hiçbir şey yoktur." (s. 109)

"Yaşayanlar anlatmaz, gidenler daha dilli olur. Yaşamak çünkü bize en çok susmayı öğretir. Birlikte yaşamak, birlikte surmayı öğretir. Susup, sonra acı bir şaka yapmayı. ve biz burada tarihi böyle anarız. Şaka yaparak..." (s. 109)

"Savaş öyle bir yer ki Filipina, insanların tek evi diğer insanlar. Birini kaybedince bu yüzden sadece birini kaybetmezsin, evin de gider. Birlikte yaşanan hikayeler, insanları birbirinin evi yapar." (s. 111)

"Artık dünyayı değiştirmek için küçük şeyler yapabiliyorsak bunun tek nedeni dünyanın küçülmüş olmasıdır. Bizim değil!" (s. 114)

"İçim kırık dökük şeyleri özlüyor. Yani her şey çok sağlam, çok güvenli, çok sabit..." (s. 121)

"İnsan nasıl yaşıyorsa öyle sevişiyor." (s. 123)

"Bırakıp gitsen, çok seven bir kadını ter etmek gibi bir çentik bırakır sende. Geri dönsen, "Ben seni hiç çağırmadım ki" diyen bir erkek, zalim." (s. 131)

"O hikayeler anlatır ama sana hep kendini anlattırır. Onda laf bitez ama sen bitersin. Dibini gördün mü anla ki artık sen onunla birliktesin. Git, başkalarına git, dene. Yok, olmaz. Döner gelirsin. Dibini gördün ya, kendinin esiri olursun. O yine sana anlatsın istersin, kendi dibini unutmak için artık, dinlersin. Artık ancak onun hikayeleri unutturur sana kendinde gördüğünü. Onun için hep daha güzel olmak istersin, hep seni beğenmeyeceğinden korkarak. Bu, diri tutar seni." (s. 133)

"Ta ki sana bakacak. Gözünün içine. Seni çok seviyormuş gibi, kimsenin sevmediği gibi."İçimde böyle bir yer mi varmış?" dersin, oralarına kadar değer. Bırakma kendini. O gözler bir daha öyle bakmaz çünkü. Kendi bir daha isteyene kadar." (s.135)

"İnsan kaybolmak ister. İnsan kendini feda etmek ister. Bir acıda, bir sevinçte, bir kavgada, bir hikayede erimek ister. Başka türlü katlanamaz aslında kendine."

"Kavganın tek bir kuralı vardır, öfkesi daha büyük olan kazanır." (s. 141)

"Bir kadının boynu en uzun cümlesidir. Sessiz, beyaz, uzayıp giden ama hep konuşan bir cümle." (s. 145)

"Muzlar bir elin birbirine yapışık parmakları gibidir önce. Sonra o parmaklar büyüyüp birbirlerinden ayrılırken ses çıkarırlar. Eğer ağustos ayında bir gece bir muz tarlasına girersen, başka bir gürültü yoksa eğer, o sesleri duyarsın. Çuk çuk çuk..." (s. 147)

"Tam anlatamam nasıl bir şey olduğunu ama ağırlık merkezini bulmuş gibi duruyordu. İki ayağıyla basıyordu dünyaya artık. Kadınlar çocuk doğurunca böyle bir şey oluyor. Tamamlanmak gibi değil. Dengelerini buluyorlar ve yerleşiyorlar dünyaya. Belki biraz senin de annen oluyorlar. O yüzden bu kadar sağlam görünüyorlar erkeklerin gözüne." (s. 148)

"Batı'da yoksullar zenginlerden nefret edebilir. Ama Doğu'da yoksullar kendilerini zenginlerin küçük kardeşi zannederler. Öfkelenseler bile söylemezler. Yoksullar Batı'da söyler, Doğu'da kendi kendilerine söylenirler." (s. 186)

"İnsanların çöpten topladığı ekmeği de elinden almak ister gibiyiz. Solcuları öyle görüyorlar. Onlara diyoruz ki: "Koy o ekmeği geri. Biz sana daha onurlu, daha eşit ekmek vaat ediyoruz." Niye inansın? İnsanlık tarihinde bir kere bile eşit dağıtılmış mı bu ekmek? Dağıtanı sağ bırakmışlar mı? Niye bu acayip hayal için yiyebildiği ekmeği bıraksın?" (s. 188)

"Binaların üzerindeki kurşun deliklerini zaten hep varlarmış gibi hissedersin bir süre sonra. Dekorasyonun bir parçası gibi yani." (s. 215)

"Kadınlar sözlere inanır. Sözlere sadece kadınlar inanır." (s. 236)

"Bir hikaye, bir adam, bir şehir insanı başka biri yapmıyorsa, içinden, orada olduğunu kendine söylemeye cesaret edemediği birini çıkarmıyorsa neydi ki zaten!" (s. 247)

"Bir kez başladığında savaş, barış sadece bir sonraki savaşı bekletir." (s. 251)

"Dünyanın aklı başında yerlerinde geçen, aklı başında hikayelerde bir adam kadını öpecekse önce ona yaklaşır. Bir şehir yıkılacaksa önce çatırdar ve bir silah patlayacaksa önce görünür. Ama bu öyle bir şehir, öyle bir hikaye, öyle bir aşk değil. Keşke olabilse..." (s. 267)