23 Ağu 2010

İnci Aral - Sadakat


"Dalgınlığım, solgunluğum, konuşurken sözcükleri aradığım görülüyor olmalı ama kulaklarımda büyüyen çığlıkları, göğsümde patlayan dalgaları ve geceleri yatağımın bir saman çöpü gibi nasıl havalanıp sürüklendiğini anlayan yok. Kimse şeytanla boğuştuğumu bilmiyor. Adalet gibi kaskatıyım, ruhumu gizliyorum." (s.7)

"Belki de biz birbirimizi bilmemek ve mahvetmek için bir araya gelmiştik." (s.15)

"İnsan uzun süre tek başına yaşadığında, yalnızlık hastalığına yakalanıyor. Özel alanına adım atacak herkes düşman görünüyor gözüne." (s.24)

"Çoğu erkeğin çekiciliği yüzeyseldi. Bir maske, bir boyaydı." (s.24)

"Sevgi yoktu, öyle bir şey yoktu artık. Var olmadığın, bir ayna, bir gölgeden başka bir şey olmadığın, kıyısına kadar gidip içini bilmemeyi yeğlediğin ikili oyunlar vardı. Bilmemeye razı olduğun... Artık böyle yaşıyordu herkes. Soğumuştu tenleri, kuru ve ekşiydi. Kötü kokuyordu solukları. Söylenmekten cılkı çıkmış sözcüklerle sesleniyorlardı birbirlerine ve yalandan yamulmuştu ağızları. Kimsenin umurunda değildi kimin kim olduğu..." (s.25)

"Herkes ağlayacak bir göğüs istiyordu ama kimse o göğüs olmayı göze alamıyordu." (s.28)

"Evlenmek, iki insanı birbirine uydurmak için üstüste koyup ütülemek gibi zorlama bir iş." (s.41)

"Aşk bir rastlantı diye düşünüyorum, sonuç kime rastladığına bağlı." (s.45)

"Aşk kendi kendini yaratıp sürdürüyor. Yaşanmadan yatışmıyor, susmuyor." (s.56)

"Cinsellik derinde duran, insanı dış görünümünden soyarak en doğru biçimde görebilen bir iç bilinçti ama yoksunluğunda kendi büyüsünden başka hiçbir şeyi önemsememe özrü vardı." (s.57)

"İnsanların evlilik diye adlandırdıkları şey, yasalarla konulan sonsuza dek birlikte yaşama dayatması..." (s.68)

"Aşk geçer, sözleşmeler bozulabilir. Sonsuz sadakat olmaz. Sadakat insanın kişisel özgürlüğünü sınırlayan bir zorlamaya dönüşmemeli." (s.69)

"Belki de aşk insanın doğduğu günkü çıplaklığına ulaşma arzusundan başka bir şey değil. Sürekli o çıplaklık anının heyecanını özlüyoruz." (s.81)

"Aşk ve mutluluk. Bu ikisini yanyana koymak ne büyük hamlık. Aşkın ancak mutsuzluğa sıkıca tutunarak ayakta kalabileceğine, mutsuzluğun mutluluktan daha yoğun bir duygu olduğuna inandım acılaşan zamanla." (s.105)

"Aşk sözcüklerin içine sığdığından daha geniş bir şeydi. Bütün sesleri, tanımları ve eylemleri geçersiz kılan büyük bir kuralsızlık." (s.106)

"Görünür değilsem diye düşündüm, sevilmiyorum. Sevilmiyorsam bir bedenim yok. Öyleyse kimseye ihtiyacım da yok." (s.109)

"Umut da bir dikendir yürekte kimi zaman. Kendi gözleriyle karşılaşmaktan korur insanı, kandırır." (s.134)

"Sadakatin yalnızca iyimserlik ve umuttan ibaret olduğunu böyle, kanatlarım ateşe tutularak öğrendim." (s.145)

"Başkasına ait olduğu için vazgeçtim ondan. Aşka aidiyet gerekiyor. Sana ait olmayan birini sevmek uygunsuz bir şey." (s.150)

"İhanet asla bağışlanamaz, geçiştirilebilir belki ama iğrenç yüzü belleğe o kadar derin çizgilerle kazınır ki unutmak için ölmek gerekir." (s.153)

"Mutlu olmasam bile ara sıra verdiğin küçük ödüllere kanıyordum ve şansımı bir daha, bir daha denemekten vazgeçemiyordum. Kumar bağımlılığı gibi tıpkı..." (s.165)

"İtiraf diye bir şey yoktur aslında, biraz daha anlaşılır hikayeler ve uydurulmuş yeni yalanlarla kendine acıma ve acındırmanın sahte gözyaşları vardır." (s.177)

"O yalnız beni sevdi. Sadakat talep etmediğim için de aldatılmadım. Sadakat bir ciladır, yasaklar delinir." (s.223)

"Kadınlar kendilerini aldatan adamdan çok birlikte olduğu kadından nefret ediyorlar. Erkeğin ihaneti bağışlanabiliyor çoğu zaman ama o kutsala el uzatan kadın asla." (s.241)

"Mutlu olmayı beklemiyorum. Mutluluk, insanı mutsuzluğa karşı savunmasız bırakan tehlikeli bir tuzak." (s.227)