3 Tem 2022

Viktor E. Frankl - İnsanın Anlam Arayışı

“Yaşamak için bir nedeni olan insan her türlü nasıla katlanabilir.” Nietzsche (s.11)

“Toplama kampında, yaşantının tüm fiziksel ve zihinsel ilkelliğine rağmen ruhsal yaşamın derinleşmesi mümkündü. Zengin bir entelektüel yaşama alışmış olan duyarlı kişiler daha fazla etkilenseler de (çoğunlukla daha hassas yapıda olurlar) iç benlikleri daha az hasara uğrar. Kendilerini çevreleyen korkunçluklardan, iç zenginliklerine ve ruhsal özgürlüklerine sığınarak korunabiliyorlardı. Daha kuvvetsiz görünen bazı tutsakların, sağlam yapılı olanlardan daha iyi dayanabilmesine yönelik çelişkiyi açıklamanın tek yolu budur.” (s.48)

“Aklım bir düşünceye takıldı: Hayatımda ilk defa, birçok ozanın söylediği, onca düşünürün nihai bilgelik olarak öne sürdüğü hakikati gördüm. Hakikat şuydu; sevgi, insanın ulaşabileceği en yüksek ve en büyük hedefti. O anda, insan şiirinin, insan düşünce ve inancının ayırt ettiği en büyük sırra haiz oldum: İnsanın kurtuluşu sevgiyle ve sevgidedir. Elinde hiçbir şeyi kalmamış insanın dahi, kısacık bir an için bile olsa, sevdiğine ilişkin düşüncelerden nasıl mutluluk duyabileceğini anladım.” (s.50)

“Mizah, ruhun kendini koruma savaşında bir başka silahıydı. Mizahın sadece birkaç saniye bile olsa insana, başka her şeyden fazla olarak her durumun üzerine çıkabilecek bir mesafe ve beceri sağladığı iyi bilinir.” (s.55)

“Bir mizah duygusu geliştirme ve olayları mizahın ışığında görebilme çabası, yaşama sanatında ustalaşırken öğrenilen bir hile gibiydi. Istırabın hüküm sürdüğü toplama kampında bile, yaşama sanatını uygulamak yine de mümkündü. Bir benzerlik kurmak gerekirse, insanın acısı gazın hareketine benziyordu. Belli miktarlarda gaz, boş bir kutuya pompalandığında kutu ne kadar büyük olursa olsun onu tamamen ve eşit dağılım göstererek doldurur. Aynı şekilde ıstırap da ister küçük ister büyük olsun insan ruhunu ve bilincini tamamen doldurur. Bu yüzden de insanın ıstırabının boyutu tamamen görelidir.” (s.56)

“Her zaman bir seçim yaparız. Her gün, her saat bizi özvarlığımızdan, içsel özgürlüğümüzden soyutlamakla tehdit eden güçlere boyun eğmeye ya da eğmemeye yönelik bir tercih sunulur bize.” (s.77)

“Spinoza Etika’da ne der? Bize acı veren duygular, onun berrak ve kesin bir resmini çizdiğimiz anda acı olmaktan çıkar.” (s.85)

“İnsanın zihinsel durumu (cesareti ve umudu veya bunların yokluğu) ile bağışıklığı arasında ne kadar sıkı bir bağ olduğunu bilenler, ani umut ve cesaret kaybının ölümcül bir etkisi olabileceğini kavrayabilirler.” (s.86)

“Hayat, belirsiz değil, çok gerçek ve somut bir şeydir; tıpkı hayatın görevlerinin çok gerçek ve somut olması gibi. Bunlar insanın, her bir kişi için farklı ve özgün olmak yazgısını oluşturur. Hiçbir insan ve hiçbir yazgı, başka bir insan ve yazgıyla kıyaslanamaz. Hiçbir durum kendini tekrar etmez ve her durum farklı bir cevap gerektirir. Bazen insanın kendisini içinde bulduğu durum, onun kendi kaderini eylemiyle değiştirmesini gerektirir.” (s.88)

“Her çatışma mutlaka nevrotik değildir; biraz çatışma normal ve sağlıklıdır.” (s.108)

“Şurası kesin ki insanın anlam arayışı, bir iç dengeden ziyade içsel gerilime yol açabilir ancak bu gerilimin, akıl sağlığının vazgeçilmez bir öncülü olduğu kesindir.” (s.109)

“Hayatta her durum, insana bir mücadele alanı ve çözülmesi gereken bir sorun sundukça hayatın anlamı değişebilir. Temel olarak insanın kendine, hayatının anlamının ne olduğunu sormak yerine, bu sorunun muhatabının kendisi olduğunu anlaması gerekir. Herkes hayat tarafından bir sorguya çekilir ve hayatı sadece kendi hayatıyla, kendi sorumluluğuyla cevaplayabilir.” (s.114)

“Sevgi, bir insanı kişiliğinin en derinlerine kadar kavramanın tek yoludur. Kimse başka bir insanın derinliklerini onu sevmediği sürece kavrayamaz. Sevgisi aracılığıyla sevilen kişinin önemli yanlarını ve özelliklerini anlama becerisi kazanır ve hatta ondaki henüz açığa çıkmamış ama gerçekleşmesi gereken potansiyeli görebilir. Onun yapabileceklerine ve neye dönüşmesi gerektiğine ilişkin farkındalık kazanarak bu potansiyelin gerçekleşmesini sağlar.” (s.116)

“Hayatta çaresiz bir durumla, değiştiremeyeceğimiz bir kaderle karşı karşıya kalmakta da anlam bulunabileceğini hiç unutmamamız gerekir.  Bu zamanlarda önemli olan kişisel bir trajediyi bir zafere, kötü bir vaziyeti bir kazanıma dönüştürmeye dair insana özgü potansiyele tanıklık etmektir. Bir durumu değiştiremeyeceğimiz zaman (örneğin ameliyat edilemez bir kanser gibi tedavisi olmayan bir hastalıkla karşı karşıya olduğumuzda) kendimizi değiştirmek zorunda kalırız.” (s.117)

“İnsan hayatından anlamı çekip çıkaran durumlara sadece ıstırap değil, aynı zamanda ölümler de dahildir. Hayatın gerçekten geçici olan yegâne şeylerinin olanaklar olduğunu söylemekten hiç yorulmayacağım ama olanaklar da hayata geçirildikleri anda gerçeklikler haline gelir ve korunarak geçicilikten kurtuldukları geçmişin parçası olur; çünkü geçmişteki hiçbir şey geri dönüşsüz olarak kaybedilmiş değil, sonsuza kadar saklanmıştır.

Bu yüzden de varoluşumuzun geçiciliği onu hiçbir şekilde anlamsız kılmaz ama sorumluluk getirir çünkü her şey bizim tamamen geçici olan olasılıkları fark etmemiz ve hayata geçirmemize bağlıdır.” (s.125)

“İnsan tamamen koşullanmış ve belirlenmiş değildir, daha ziyade koşullara teslim olmaya ve onlara karşı gelmeye kendi karar verir. Başka bir deyişle insan, tamamen kendi belirlenimindedir. Alelade bir şekilde var olmaz; her zaman varoluşuna ne olacağını ve bir sonraki anda neye dönüşeceğini seçer. Aynı şekilde her insan her an değişmekte özgürdür.” (s.134)

“İnsanı hayatta anlama ulaştıran üç temel yol vardır. İlki bir yaratım ya da görev yerine getirme sürecidir. İkincisi, bir şeyi deneyimleme ya da biriyle etkileşimdir: Diğer bir deyişle anlam, sadece çalışmada değil aynı zamanda sevgide de bulunabilir.” (s.147)