“Batı’da yaşayan insanların çoğunluğu Batı kültürüne ait
bir bunalım yaşadıklarını fark etmemelerine rağmen (son derece kritik bir
durumda olan kişilerin çoğu bu krizin farkına muhtemelen hiç varmamışlardır) en
azından bazı önemli gözlemciler arasında bu bunalımın varlığı ve niteliği
üzerinde bir mutabakat mevcuttur. Bu keyifsizlik, bıkkınlık, zamane hastalığı
diye tarif edilen ve yaşamın sağırlaşması; insanın kendine, hemcinsine ve
doğaya yabancılaşması şeklinde bunalımdır.” (s.9)
“Batılı insan duygularını yaşamakta şizoid bir acizlik
halinde; dolayısıyla kaygılı, bunalımlı ve umutsuz. Hâlâ mutluluk, bireysellik,
girişkenlik amaçlarını desteklermiş gibi görünüyor fakat aslında hiçbir amacı
yok. Ona ne için yaşadığını, tüm uğraşlarının amacının ne olduğunu sorun,
mahcup olacaktır. Bazısı ailesi için yaşadığını, diğerleri amaçlarının eğlenmek
olduğunu ve yine bir kısmı da amaçlarının para kazanmak olduğunu söyleyebilir
fakat aslında hiçbiri ne için yaşadığını bilmez; tek başına olmaktan ve
güvensizlikten kaçmaktan başka bir amaçları yoktur.” (s.10)
“İnsanın gizli motivasyonlarını yeni bir tarafsızlıkla
inceleyen Freud, mutlak güce sahip, her şeyi bilen bir Tanrı’ya duyulan inancın
köklerinin, insanın varoluşunun acizliğine ve yardım eli uzatan bir anne-babaya,
yani cennetteki Tanrı’ya inanmak suretiyle bu acizliğiyle başa çıkmaya
çalışmasına dayandığını fark etmişti.” (s.11)
“Esenlik, insanın doğasıyla uyum içinde olmasıdır.”
(s.21)
“Esenlik, aklın tam gelişmiş olduğu duruma ulaşmış olma
halidir: Akıl, salt zihinsel muhakeme anlamında değil, hakikati idrak etmek
anlamındadır. Esenlik, ancak kişinin narsisizmini yendiği dereceye kadar; kişinin açık,
karşılık veren, duyarlı, uyanık ve boş olabildiği dereceye kadar mümkün
olabilir.” (s.26)
“Esenlik, kişinin potansiyelindeki kişi haline gelmesi
demektir.” (s.27)
“Esenlik, kişinin benliğini (egosunu) bırakması, egosunu
koruma ve yükseltme peşinde koşmayı bırakması, sahip olma, koruma, gıpta etme,
kullanma değil de, olma eylemi içinde kendini yaşamasıdır.” (s.27)
“Zen, gündelik düşünce tarzınızdır, kapının içeri mi
dışarı mı açıldığı, tamamen menteşenin ayarlanmasına bağlıdır.” Suzuki (s.57)
“Aydınlanmayı, psikolojik terimlerle ifade etmeye
çalışsaydık bunun, kişinin tamamen kendi içindeki ve dışındaki gerçekliğe döndüğü,
gerçekliğin tamamen farkında olup onu tamamen kavradığı bir hal olduğunu
söylerdim. O, bunun farkındadır, yani beyni ya da vücudunun herhangi bir
parçası değil, kendisi, bütün insan, bunun farkındadır. Onun farkındadır;
düşüncesiyle kavradığı ta ötedeki bir nesnenin değil de, onun, yani çiçeğin,
köpeğin, insanın tam gerçekliğiyle farkındadır. Uyanan kişi, dünyaya açık ve
duyarlıdır; açık ve duyarlı olabilir çünkü bir nesne gibi kendine tutunmaktan
vazgeçmiş, böylece boşalıp almaya hazır hale gelmiştir. Aydınlanmış olmak, tüm
kişiliğin gerçekliğe tam olarak uyanışı, demektir.” (s.28)
“Kendime yabancı olmadığım taktirde hiç kimse ve hiçbir
şey bana yabancı değildir. Ayrıca, kendime yabancılaşan parçamın derecesine ve
bilinçdışımın bilincimden ayrıldığı dereceye kadar dünyayı kavrayışım çeşitli
şekillerde yanıltılır.” (s.72)
“Olgun insan, kendini, duygusal kirlenmeden ve idrakin müdahalesinden arındırmışsa; “korku, kaygı, güvensizlik gibi rahatsız edici duyguların ona saldıracağı yer bulamayacakları bir özgürlük ve kendiliğindenlik yaşamını” gerçekleştirebilir.” Suzuki (s.79)