17 Ağu 2024

Alberto Eiguer - Evin Bilinçdışı

“Ev rüya görmeye olanak tanır: ev hakkında düşler kurulur; hatta ev rüyanın ve ailenin rüya etkinliğinin koşuludur. Gaston Bachelard Mekânın Poetikası adlı yapıtında “Ev düşlere dalmayı barındırır, rüya göreni korur, ev huzur içinde rüya görmemize olanak tanır” der. Şöyle ekler: İnsanda derin izler bırakan değerler düşe dalmaya aittir. Hatta düşe dalma kendi kendiliğini değerlendirme ayrıcalığına sahiptir. Kendi varlığından doğrudan yararlanır. Dolayısıyla düşlere dalmanın yaşandığı mekânlar da dalınan yeni bir düşte kendini yeniden kurar. Eski evlerin anıları düş gibi yeniden yaşandığı içindir ki, geçmişte oturduğumuz konutlar içimizde sürüp giderler.” (s.10)

“Öznellikler arası bağların etkilerini ifade etmek için davranıştan daha iyisi bulunamaz. Tabi ki kelimeler vardır, ama bağlılık ifade eden duygular ve düşünceler sıklıkla davranışlar aracılığı ile aktarılırlar ve gördüğümüz gibi ötekini harekete geçirmek, yakın olduğunu ona hissettirmek ve bizim dünyamızın bir parçası olduğunu hatırlatmakta büyük bir güce sahiptirler.” (s.53)

“Yakın arkadaş bize kendimizi açık etme, bozuk yönlerimizi ve sırlarımızı utanmadan gösterme olanağı sağlar. Bunlar onu ne korkutacak ne de şaşırtacaktır.” (s.60)

“Ötekinden beklediğimiz, hakkımızda zaten bildiklerimizi onaylaması değil, kendimizde bilmediğimiz şeyleri keşfetmemizi sağlayarak bizi şaşırtmasıdır.” (s.61)

“Sarsılmaz bir güven olmazsa dostluk kendi kendine her yönden yıkılır gider, der Jean Daniel. Ve şöyle devam eder: Gerçek dost, eğer dostunuz olmasaydı bilmeyeceği, eksikliklerinizle ilgili onunla paylaşılan sırları size karşı kullanmayan kişidir diyerek tanımı daha da karmaşıklaştırabilirim.” (s.63)

“Özgün kendiliğimize yakın olmak gizli bahçemizin yaprak hışırtılarını huzur içinde kabul etmeyi içermektedir.” (s.73)

“Ev, duygusal yoğunluğu olan bütün anları birbirine bağlamaya olanak tanır.” (s.84)

“Taşınmanın duygusal olarak yoğun, eşsiz bir an olduğuna inanmıyorsak eğer, dil bizi bu konuda ikna edecek sözcüklere sahiptir. Taşınmış (gitmiş) ifadesi Fransızcada aklını kaybeden birine gönderme yapar.” (s.121)

“Psikanalistler taşınmayı işleyiş bozukluğu yönüyle, ortaya çıkardığı huzursuzluk açısından ele almışlardır, oysa ki bu her şeyden önce olumlu bir hareket, bir değişim ya da daha açık söylersek bir mutasyon sürecidir. Pek çok hayvan türünün yaptığı gibi deri değiştirmediğimiz için ev değiştiriyoruz denebilir mi?” (s.124)

“Taşınmak, nesnelerin bir yerden bir yere aktarılmasından çok, sonra yeniden örülmek üzere ruhsal ipliklerin, bağların sökülmesine benzer.” (s.126)

“Aile ya da yalnız yaşıyorsa bir aile üyesi, iç habitatından yararlanarak mekân değiştirme arzusu duyar. Bu bilinçdışı örgütlenme onun işini kolaylaştırır. Bize kendimizi yeniden bulacağımızın, ayaklarımızın üzerine düşeceğimizin garantisini verir. Çünkü yeni konutu benimseyebilmek için yeniden iç habitatı çıkarırız ortaya. Bir temsile sahip olmak, mekânlarla duygusal ve maddi ilişkimizi nasıl yeniden kuracağımızı bilme umuduna sahibiz anlamına gelmektedir. Hiçbir yeni konut ideal değildir. Eğer ona kusur bulmak, “önceki ev kadar iyi değil”ler bulmak istersek, mutlaka bulunur. Ama bu hayal kırıklığı, bıraktığımız evi tamamen terk etmediğimizin ve yine dış habitatla ilişkiyi yeniden kurmak için iç habitatımıza yeterince güvenmediğimizin işaretidir.” (s.126)

“Taşınmanın insanların yaşamında yalıtık bir eylem olduğunu söyleyeceğim. Taşınmak işlevsel bir şey, bir gereklilik, bir zorunluluk olarak değerlendirilir, ender olarak zevk içindir. Bununla birlikte insanın başkalarına ve kendisine olan bağlarının bir yansıması gibi görünür. Alanı nasıl yaşıyorsak, yakınlarımızı nasıl seviyorsak öyle taşınırız. Taşınmak her zaman bir doğum ya da anne baba evinden gidiştir, ilk taşınmamız dünyaya gelişimizdir. Yenileştirmek büyük bir girişimdir. Tatlı konfor tutkuyu öldürür, kendini keşfetme şansını da öldürdüğü gibi. Neyi keşfetmek? Kendimizdeki değerli şeyleri.” (s.134)

“G. Bachelard’ın dediği gibi, her bir şey ruhunu açığa vuracaktır. O zaman, doğa bize büyümek için deri değiştirme şansı vermediyse de, kültürün ruhumuzdan başka bir biz doğurmak için taşınmayı sunduğunu kavrayacağız.” (s.134)

“Kendimiz için korktuğumuzu ötekini reddetmek yoluyla dışarı atma eğilimi taşırız. Evsizlerin dışlanması, kendi evimizi kaybetme korkumuzdan başka bir şey değildir. Barınmanın kalıcı olduğundan asla emin olamayız. Iç habitat bizde ne kadar kök salmış olursa olsun, gerçek bir evin desteği olmazsa, onun parçalarına ayrılmasından, kopmasından korkarız. Bunun sebepler vardır, “yeniden dolmaya”, bedenle, grup kimliği ile “yeniden bağlanmaya”, iç habitatı günlük hayatın ritimleri ve ritüelleri ile beslemeye ihtiyacımız vardır. Sonra, iki alan arasında, ev ve ev olmayan alan, dışarısı, dünya arasında dolaşma ihtiyacı duyarız ve gün dışarıda geçtiği ölçüde evin bir o kadar tatlı geldiği bir denge içinde, bunların biribirini izlemesine ihtiyacımız vardır.” (s.138)

“Yolumuzun sonunda aile evini ziyaret etmenin bizi sevinç ve heyecanla doldurduğunu belirtebiliriz. Belki onu daha iyi tanımış olduk, ama bütün sırlarını da açmadı bize. Bu ziyaret bize yeniden gelme arzusu verir. Eve döneyi severiz, bir kere, bin kere, aynı heyecanı hissedip hissetmediğimizi görmek için, ve kutsal bir yere döner gibi onu onurlandırmak için de. Her seferinde başka bir zenginlik, gizli hazinelerinden başka bir mücevher sunar bize, ama orada bulduğumuz hiçbir zaman bulacağımızı hayal etmiş olduğumuz şey değildir. Başka nedenlerin yanı sıra, işte bu yüzden de daha ziyade bir yeniden ziyaretten söz etmek uygun olacaktır. Gerçekten de bir ilk ziyaret yoktur, ya da daha çok ilk ziyaretin biz düşünmeden, ziyarette olduğumuzu değil de sonsuz, ebedi bir orada oturma halinde olduğumuzu sanarak gerçekleşmiştir. Bu, çocukken ve hep orada kalacağımızı düşündüğümüz zamanlardaydı. Oysa zamanla, çocukluğun bizi terk ettiği gibi, onu terk ettik. Bir gün anladık ki yalnızca geçilen bir yermiş.” (s.195)