28 Mar 2020

Stefan Zweig - Freud


“Sigmund Freud, insanlığın daha da aydınlanmasını sağlamıştır. Şuna dikkat çekmek isterim; daha mutlu olmaktan değil daha da aydınlanmaktan bahsediyorum. Freud bir neslin dünya görüşünü derinleştirmiştir: Güzelleştirmiştir demiyorum, derinleştirmiştir diyorum. Çünkü radikal değişimler insanı asla mutlu etmez, yalnızca bir sonuca ulaştırır. Keza insanlığın ebediyen var olacak çocuk yüreğini daha da yeni sakinleştirici düşler eşliğinde beşiğinde sallamak, bilimin görevleri arasında sayılmıyor zaten.” (s.31)

“Tüm kararlarında, bilinçdışı arzusunu hesaplarına dahil etmeyen kişi kendi kendini yanıltmış olacaktır, çünkü özdeki potansiyelin esas tetikleyicisini hesabın dışında tutmuştur. Örneğin, bir buzdağıyla çarpışmanın yaratacağı etkiyi sadece suyun yüzeyinde görünen kısmından yola çıkarak tahmin etmek (zira asıl güç yüzeyin altında gizli kalır) ne kadar yanlışsa, gün gibi aydınlık düşüncelerimizin ve fark edilir enerjilerimizin hissiyatımızı ve eylemlerimizi tek başına belirlediklerine inanan kişi de ancak kendini aldatır. Tüm yaşamımız, ussal etki alanı içinde özgürce akmıyor, aksine bilinçaltının aralıksız baskısı her daim üzerimizde. Bilinçdışı dünya, görünürde unutulmuş olan geçmişi, her an dalga dalga içinde bulunduğumuz âna savuruyor. Bilinç dünyamız inandığımız  gibi olağanüstü bir ölçüyle uyanık iradenin ve planlar kuran aklın elinde değil, kararlar göremediğimiz o karanlık bulutun içinden çakıyor asıl ve kaderimizin yönünü değiştiren o ani sarsıntılar, içgüdü dünyasının derinliklerinden geliyor.” (s.73)

“Etik veya medeniyet algımız, içgüdülerin barbarca tutkularına aralıksız olarak karşı koymak zorundadır. Böylece tüm ruhsal yaşamımız, bilinçli ve bilinçsiz arzularla iradeyle gerçekleşen eylemler ve içgüdülerimizin sorumsuzluğu arasında durmaksızın süren tutkulu bir savaş meydanına dönüşür. Bu muhteşem olay ilk kez Freud tarafından doğrulanmıştır.” (s.74)

“Bir Çin atasözü der ki: “Yüreğin derinliklerine kadar birikmiş olan, kendini rüyada aksırarak boşaltır.” Bu sayede uykudan sonra yenilenen beden kendi içinde, taşmak üzere olan bir ruh yerine arınmış ve özgürce nefes alan bir ruh bulur.” (s.98)

“İnsanlığın ruhu, kendini yaratıcı hayal olarak daima edebiyatla açıkça ifade etmiştir. Başka türlü ruh hakkında ne bilebilirdik ki?” (s.99)

“Freud, geleceğe yorgun argın bakarak şu soruyu soruyor: İnsanlık bir gün, ruhunun bu iki arada bir derede kalmış halinin üstesinden gelmeyi başarabilecek mi?” (s.162)

“Freud, psikoloji alanını bireysel ruha çevirerek çağın en derin arzusunu da farkında olmadan yrine getirmiş oldu. İnsan kendi benliğini, kendi kişiliğini daha önce hiç, dünyevi yaşamın giderek monotonlaştığı bu yüzyılda olduğu kadar merak etmemiştir. Keza teknoloji çağı kendi insanını gittikçe tek tipleştirirken,özgün kişiliğini de elinden alarak renksiz bir tür haline getiriyor. Aynı gelir sınıflarına taksim edilen, tek tip konutlarda yaşayan, tek tip giysiler giyen, aynı makinelerde, aynı iş saatlerinde çalışan ve sonrasında tek tip eğlence şekillerine sığınan, aynı radyonun başına geçen, aynı plağı dinleyen ve aynı sporla uğraşan herkes; dehşet verici bir biçimde birbirine benzemeye başlıyor. Şehirlein tek tip hale gelmiş sokakları, albenilerini git gide kaybederken uluslar, halklar homojenleşiyor. Ortaya çıkan bütün farklılıklar rasyonalizasyonun dehşet verici eritme potasında kaynaşıp yok oluyor. Dış görünüşümüz baştan aşağı aynı tipe çevrildikçe ve insanlar, kendilerini düzineler halinde, üstelik de seri biçimde kitle fizyonomisinde örgütledikçe; varlık şekilleri giderek genişleyen bir kişiliksizleştirme sürecinin tam ortasında buluyorlar kendilerini. Her bir bireyin dışarıdan ulaşılması ve etki altına alınması olanaksız olan deneyim katmanı da tam bu yüzden daha da önem kazanıyor: Eşsiz ve kopyalanması imkânsız olan kişiliği. Kişilik günümüzde insanın en yüce ve neredeyse tek ölçüsü haline gelmiştir.” (s.173)