“Sanatçı, ayrılmışlığını, öznelliğini, bireyciliğini
neredeyse kutsal saymakta. Böylece biz, en sonu, kocaman bir ağılda toplanmış,
birbirimizi dinlemeden, birbirimizi ölesiye boğduğumuzu anlamadan, kendi
yalnızlığımız üstüne meleyip durmuş oluyoruz.” (s.13)
“Benzerlerime, insanlara ilgisizliğim onların eşiğinden
ayırdı beni. Şimdi bir hayaletler dünyasında yaşıyorum. Düşlerim, kuruntularım,
içe kapatılmışım.” (s.33)
“Ölüm karşılık vermez.” (s.33)
“Kendimize inancımız yokken, inananlara nasıl inanç
bağlayabiliriz? İnanmak isteyip de inanamayanlarımızın başına neler gelecek?
Peki, ne inanmak isteyen, ne de inanmaya gücü yetenler ne olacak?” (s.33)
“Bilgi istiyorum, inanç değil, varsayımlar değil, bilgi.
Tanrı, elini bana doğru uzatsın, kendini açığa vurup benimle konuşsun
istiyorum.” (s.34)
“Korku içindeyken bir görüntü yaratırız, sonra Tanrı
deriz o görüntüye.” (s.34)
“Hemen her zaman günler birbirine benzer. Bunda
yadırganacak bir şey yok.” (s.64)
“Elbette aşk bütün vebaların en karasıdır; kişi ondan
ölebilseydi, aşkta biraz zevk olurdu. Oysa hemen her zaman atlatırsın onu.”
(s.70)
“Aşk nezle kadar salgındır. Direncini, bağımsızlığını,
varsa, yürek gücünü yer bitirir. Bu kusurlu dünyada her şey kusurluysa, kendi
kusursuz kusurluluğu içinde en kusursuz olanıdır aşk.” (s.70)