24 May 2017

Nurdan Gürbilek - Yer Değiştiren Gölge

“Herkesin hayatında adeta sarhoşluk içinde, rüyadaymış gibi geçirilmiş anlar vardır: Ateşli bir hastalık, aşırı yorgunluk, büyük bir sevinç, aşk ya da düpedüz sarhoşluk. İnsanın pek kendinde olmadığı, dış dünyayla bağlarının seyreldiği anlar. Üzerinden zaman geçtikten sonra, o anla ilgili birçok şey silinir gider. O sırada olup bitenler, konuşulanlar, söylenenler unutulur. Ama gene de hatırlanan bir şeyler kalır: Birinin yüz ifadesi, bir eşyanın ayrıntısı, merkezinde bunların durduğu bir an, bir sahne. Belirsizliğin içinde birden çakan bir sahne, nerede görüldüğü çıkarılamayan bir nesnenin anlık görünüşü, kendine gelen kişi için geçmiş yaşantının özeti oluverir birden. Bugünün duygusu; insanın geçmiş yaşantıyı sevinçle mi, utançla mı, sıkıntıyla mı, suçluluk duyarak mı hatırlayacağı da bu sahneye bağlı değil midir?” (s.9)

“Geçmişe bakmak, onun dönüp bize bakması demek değildir her zaman. Yüzümüzü geçmişe dönmek, onun yüzünü bize dönmesi anlamına gelmeyebilir.” (s.13)

“Şu soruyu sormuştu Tanpınar: Neden geçmiş bizi bir kuyu gibi çekiyor? Nerede olduğunu hatırlayamadığım bir yerde Nietzsche söylemişti sanırım: İnsan bir kuyuya bakarsa, kuyu da ona bakar. Suyu çekilmiş, kurumuş bir kuyu olmalı Nietzsche’ninki. Tanpınar’ın kuyusunun dibinde ise hep bir su birikintisi vardır; tıpkı bir ayna gibi, bakana kendi yüzünü yansıtır.” (s.15)

“Tabiat bir çerçeve, bir sahnedir der Tanpınar. Demek ki, o da kendi başına bir varlık değil, hatıraların içimizde konuşmasına izin veren bir zemindir.” (s.23)

“Beyhude hatırlıyoruz, bu hiç olmamış şeyleri.” Ahmet Hamdi Tanpınar (s.26)

“Düşünmekten, yaşamaya fırsat bulamamış.” (s.30)

“İçindeki çocuk da yaşamadığı için büyümemiştir. Kendine bir hayat kuramamış, sahte olurum ya da kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamamış, bir kere böyle düşündüğü için başka türlü düşünememiş, sırf öyle söylediği için bütün hayatını kelimeler uğruna harcamıştır.” (s.31)

“Dışarıda yağmur yağıyor, sen yağmurun dinmesini bekliyorsun. Mevsimlerden sonbahardır ve içindeki bu yavaş hüzün, sonbahar yüzündendir. İlkbahar olsaydı böyle hissetmezdin. Mevsimlerin değiştiğini gözden kaçırmamalısın, mevsimleri ve insanları birbirine karıştırmamalısın.” (s.32)

“Gerçeklere yabancılığı, sahteliğe dayanamayışı, sözünün eri olması, her söyleneni ciddiye alması, Dostoyevski’yle Dostoyevski, Gorki’yle Gorki olması, inançlarından taviz vermemesiyle, yetişkinlerin dünyasında yaşamayı bir türlü öğrenememiş bir çocuk gibidir Selim; bir yere tutunmak için boş yere çırpınan inanç, büyük ve güzel şeyler yaratma umudu, çocuğun kırılmamış iradesi; kırılmaktan, kirlenmekten duyulan korkudur. Sıkıntılarına ancak romantik oldukları sürece katlanabilir, insanlarla ancak onlara inandığı sürece birlikte olabilir.” (s.37)

“Buraya konuşmak için geldim. Bütün mesele kelimelerse, kelimelerle istediğim gibi oynayacağım. Kelimelerle yeni bir akıl kuracağım.” Oğuz Atay, Tehlikeli Oyunlar (s.38)

“Gündelik şeyler beni boğuyor. Halbuki içimde başka susuzluklar var.” Ahmet Hamdi Tanpınar (s.50)

“Birden kaldırımlardan taşan kalabalıkta onun da olabileceği aklıma geldi. İçimdeki sıkıntı eridi.” Yusuf Atılgan, Aylak Adam (s.59)

“Bir yapıt yaratmak, büyük bir iş başarmak, iyi, dolu, güzel bir yaşam yaşamasını bilmiş olmaktan daha önemli sayılabilir mi hiç?” Bilge Karasu, Gece (s.102)