“Şehir hayatı her zaman doğayı aşırı duygulu bir biçimde
görme eğilimi yaratmıştır. Doğa bir bahçe, bir pencereyle çerçevelenmiş bir
manzara ya da bir özgürlük alanı olarak düşünülür. Köylüler, denizciler,
göçebeler ise işin aslını bilirler. Doğa enerji ve savaşım demektir. Bize bir
şey vaad etmeden var olan her şeydir doğa. Eğer doğa bir savaş ya da yerleşim
alanı olarak düşünülecekse, bu içinde hem iyilik, hem de kötülük taşıyan bir
alan olarak düşünülmelidir. İçinde var olan enerji korkunç derecede kayıtsızdır.”
(s.11)
“Asansörler gibi umutların da yükselecekleri bir boşluk
olması gerekir. Bu boşluklardan birine düşmek zor bir şey değildir. Bu da
unutulmak demektir. Konuşmak ise unutulmaya karşı bir davranıştır. Kimse başka
biriyle konuşurken düşmez; kelimeler boşluğa karşı tutunurlar ve konuşan kişiyi
ayakta tutarlar. Düşüşler ancak konuşmaların yokluğunda ortaya çıkar.” (s.18)
“Seven, sevileni yaratmak için kendi varlığını ortadan
kaldırıyor. Bundan sonra amaca ulaşmak için kişinin önüne çıkan her engel artık
ona bir darbe gibi geliyor.” (s.20)
“Fotoğraf hayatın akışını durdurduğu için, her zaman
ölümle flört eden bir özellik taşır.” (s.39)
“Şiir yitirilmiş bir şeyi bize yeniden veremez, ama
yitirilen şeyle aramızda oluşan ayrılığa kesinlikle karşı çıkar.” (s.66)