“Geçmişte bitki ve hayvan yaşamıyla insan yaşamı arasında
pek az fark vardı. Şimdi bazı insanlar kendilerini yalnız hayvan ve bitkilerden
değil, öteki insanlardan bile ayırıyor.” (s.53)
“Dünyanın kenarı yoktur.” (s.55)
“-Sen bir Tanrısın. Tanrılar ölümsüz değil midir?
-Pek sayılmaz.
Evet, gerçi insanlığı yiyip bitiren, hastalık gibi, kaza gibi şeylere karşı
bağışıklığımız vardır ama tanrılar da ölebilir. Ancak bize inananlar bulunduğu
sürece yaşarız.” (s.59)
“Arzu kelimesi ortada bizim olmayan bir şeyin varlığını
gösteriyor. Eğer her şeyimiz varsa, o zaman arzu olamaz, çünkü isteyecek bir
şey kalmamış olur. Bence Buda’nın bize söylemek istediği de bu. Her şeyimiz
var. Hepimizin. Her zaman var. O halde arzu etmek gereksizdir.” (s.120)
“Arzum eskisinden daha az değildi, yanlış anlama. Ama
artık kendimi o arzuyla özdeşleştirmiyorum. Belki arzular bu yüzden insanlara
felaket getiriyor. Arzularımızla özdeşleşince, onları fazla ciddiye alınca,
yalnız hayal kırıklığına karşı duyarlılığımızı artırmakla kalmıyoruz, ayrıca o
arzuların serbestçe ve kolayca yerine gelmesini zorlaştıracak bir atmosfer
yaratıyoruz.” (s.122)
“Aşkın en yüce işlevi, sevilen insanı özgün ve yeri
doldurulamaz biri yapmasıdır. Aşkla mantığın farkı da şudur: aşkın gözünde bir
kurbağa pekala prens olabilir. Oysa mantıkçının analizinde, aşığın önce o
kurbağanın prens olduğunu kanıtlaması gerekir, ki bu girişim nice tutkunun
parıltısını körletmeye yeter.” (s.147)
“Aşkın en yüce işlevi, sevilen insanı özgün ve yeri
doldurulmaz biri yapmasıdır. Ama aşıklar yine de kavga eder. Çoğunlukla
aralarındaki havayı yeni baştan elektriklendirebilmek, ilişkilerini canlı
tutabilmek için, genellikle cinsel kıskançlık denilen o terli kimono, sandıktan
hışımla çıkarılır. Hoş onun yerine hangi bahane kullanılsa yine olur.
Çatışmanın pancar derinliğindeki topraklara kök salmış sorunlardan
kaynaklanması pek ender bir olaydır. Ama olduğu zaman, ona özel bir hüzün eşlik
eder; çünkü zihnin iyileşmesi kalbinkinden çok daha yavaştır ve bu tür kavgalar
çok uzun zamandan beri başarılı olagelmiş birliktelikleri bile yıkabilirler.”
(s.148)
“Ölüme giden şey aslında yaşlanmak değildir. Yaşlanmanın
sonunda ölüm geldiğine inanmak götürür bizi ölüme.” (s.177)