11 Şub 2016

Jean Paul Sartre - Sartre Sartre'ı Anlatıyor

“Bana göre, insanlar arasındaki ilişkileri yozlaştıran şey, her insanın ötekine göre gizli saklı bir şeyleri, ille de herkes için gizli ve saklı olması gerekmeyen, ama belli bir anda konuştuğu kişi için  gizli ve saklı olan bir şeyleri korumasıdır.” (s17)

“Bedenimizi hep verdiğimiz gibi verirken, düşüncelerimizi gizliyor olmamızı kabul etmek olanaksız, çünkü, bana göre, beden ve bilinç arasında doğal bir fark yok.” (s.17)

“Esasen kişisel olarak, rastlaştığım insanlara bütün noktalarda kendimi ifade etmem, ancak olabildiğince şeffaf olmaya çalışırım, çünkü benim görüşüme göre bizim kendimizde taşıdığımız bütün o karanlık bölgeyi, aynı zamanda hem bizim için karanlık hem başkaları için karanlık bölgeyi, ancak başkaları için açık olmayı denersek  kendimiz için de aydınlatabiliriz.” (s.18)

“Aslında öznelliğimi vermiyorum size, onu kimseye vermiyorum, çünkü, bana bile söylenmiş olmayı reddeden, kendime söyleyebileceğim ama başkasına söylenmiş olmayı bana karşı bile reddeden şeyler kalıyor geride. Her bir kişi gibi, söylenmiş olmayı reddeden karanlık bir derinliğim var.” (s.19)

“Gerçek bir toplumsal uzlaşmanın yerleşebilmesi için, bir insanın komşusu için tümüyle varolması, onun da o insan için aynı şekilde tümüyle varolması gerekiyor. Bu, bugün için gerçekleşebilir görünmüyor, ama insanlar arasındaki ekonomik, kültürel, duygusal ilişkilerdeki değişim, öncelikle de maddi yetersizliklerin ortadan kaldırılmasıyla tamamlandığında gerçekleşecektir. Böylesi bir toplum, ancak dünya ölçeğinde kurulabilir elbette, zira dünyanın bir tek yöresinde bile eşitsizlikler ve ayrıcalıklar yaşamayı sürdürse, bu eşitsizliklerin  getireceği çatışmalar yeniden ve azar azar bütün bir toplumsal bünyeyi yeni baştan kaplayacaktır.” (s.19)

“Sözlü dilde hiçbir zaman yazıda olduğunca fazla şey söylenmez.” (s.21)

“Daha az bağlanıyorum çünkü daha az bağlanabiliyorum.” (s.25)

“-Diyalektik Aklın Eleştirisi’ni yazarken sağlığınızla oynadınız.
  -Sağlık ne için verilmiştir ki insana? Sağlığı yerinde olmaktansa –bunu hiç böbürlenmeden söylüyorum- Diyalektik Aklın Eleştirisi’ni yazmak daha yeğlenesidir, uzun, sımsıkı, kendisi için önemli bir şey yazmak çok daha yeğlenesidir.” (s.26)

“Sokakta karşılaştığınız rastgele bir insana sorun bakalım ne olduğunu: o bir insandır, bütün bir insandır ve başkaca bir şey değildir, tıpkı herkes gibi.” (s.30)

“Herhangi bir kişinin varoluşu bölünemeyen bir bütün oluşturur: içi ve dışı, öznel ve nesnel olan, kişisel ve politik olan ister istemez birbiri üzerinde yankı yapar, zira bunlar aynı bir tümlüğün görünümleridir ve bir bireyi, her kim olursa olsun, ancak bir toplumsal varlık olarak görürsek anlayabiliriz. Her insan politiktir.” (s.43)

“-Düşüncenizi, birisiyle konuşurken keşfettiğiniz hiç mi olmadı?
  -Hayır. Bir düşünceyi, daha henüz yeterince sağlamlaşmamış olduğu bir sırada yalnız Simone de Beauvoir’a aktarabilirim.
  -Felsefe bilgisi sizinle aynı düzeyde olduğu için mi?
  -Yalnız bu yüzden değil, ama bana ilişkin bilgisi de benimle aynı düzeyde olduğu, ne yapmak istediğimi benimle eş düzeyde bildiği için. Dolayısıyla, o kusursuz bir muhataptır, insanın hiçbir zaman bulamayacağı muhatap. Eşsiz bir armağan.” (s.53)

“Hayranlık, hayran olunan kişiden daha aşağıda yer alındığını varsayan bir duygudur. Bana göre bütün insanlar eşitlik içinde vardır. Ve hayranlığın insanlar arasında işi yoktur. Bir insandan başka bir insan için talep edilebilecek gerçek duygu, değer vermektir.” (s.57)

“Sevmek ve değer vermek bir ve aynı gerçekliğin ilk görüntüsüdür, başkasıyla kurulan aynı ilişkidir bunlar. Bu da, değer vermenin aşk için ve de aşkın değer vermek için ille de zorunlu olduğu anlamına gelmez. Ama ikisi de birlikte duyulduğunda, bir insanın bir başkasına karşı hakiki tutumuna ulaşılır. Bu noktaya gelemedik daha. Öznellik tümüyle keşfedildiğinde bu noktaya geleceğiz.” (s.57)

“İnsan kendi kendisini sever mi? İnsanın kendi kendisine karşı duyduğu başka türlü bir duygu değil midir? Birini sevmek, görece basit ve anlaşılması kolay bir şeydir, çünkü sevdiğiniz insan her zaman orada değildir, siz değilsinizdir. Bu iki neden her zaman orada duran ve bizzat siz olan, dolayısıyla hem seven hem de sevilen olan kendi kendiniz için duyduğunuz şeyin, hiç şüphesiz varolmayan bir duygu olduğunu göstermeye yeter.” (s.59)

“Karşılıklılık mümkün değildir, ama nezaket mümkündür. Kahvelerdeki garsonlar onlara fazla bahşiş vermemden hoşnut kalıyorlar, ve bunun karşılığını da nezaketleriyle bana veriyorlar. Benim düşünceme göre, bir insan eğer bizim bahşişlerimizle yaşıyorsa, ona verebileceğimin azamisini vermek isterim, çünkü eğer bir insanı ben yaşatıyorsam, o insanın iyi yaşaması gerekir diye düşünüyorum.” (s.62)

“Devrim bir iktidarın bir başkası tarafından yıkıldığı bir an değildir, uzun soluklu bir iktidarı yadsıma hareketidir devrim. Başarısı konusunda bize güvence verecek hiçbir şey yoktur, aynı şekilde başarısızlığın kaçınılmaz olduğuna bizi akılcı bir şekilde ikna edebilecek hiçbir şey de yoktur. Ancak seçenek açıkça şudur: sosyalizm ya da barbarlık.” (s.73)

“Hiçbir şey tarafından dolandırılmadım, hiçbir şey tarafından düş kırıklığına uğratılmadım. İnsanlar tanıdım, iyilerini ve kötülerini -kötüleri de esasen yalnızca belli amaçlara göre öyleydiler- yazdım, yaşadım, hayıflanacak hiçbir şey yok.” (s.79)