“Bana göre, insanlar arasındaki ilişkileri yozlaştıran
şey, her insanın ötekine göre gizli saklı bir şeyleri, ille de herkes için
gizli ve saklı olması gerekmeyen, ama belli bir anda konuştuğu kişi için gizli ve saklı olan bir şeyleri korumasıdır.”
(s17)
“Bedenimizi hep verdiğimiz gibi verirken, düşüncelerimizi
gizliyor olmamızı kabul etmek olanaksız, çünkü, bana göre, beden ve bilinç
arasında doğal bir fark yok.” (s.17)
“Esasen kişisel olarak, rastlaştığım insanlara bütün
noktalarda kendimi ifade etmem, ancak olabildiğince şeffaf olmaya çalışırım,
çünkü benim görüşüme göre bizim kendimizde taşıdığımız bütün o karanlık
bölgeyi, aynı zamanda hem bizim için karanlık hem başkaları için karanlık
bölgeyi, ancak başkaları için açık olmayı denersek kendimiz için de aydınlatabiliriz.” (s.18)
“Aslında öznelliğimi vermiyorum size, onu kimseye
vermiyorum, çünkü, bana bile söylenmiş olmayı reddeden, kendime
söyleyebileceğim ama başkasına söylenmiş olmayı bana karşı bile reddeden şeyler
kalıyor geride. Her bir kişi gibi, söylenmiş olmayı reddeden karanlık bir
derinliğim var.” (s.19)
“Gerçek bir toplumsal uzlaşmanın yerleşebilmesi için, bir
insanın komşusu için tümüyle varolması, onun da o insan için aynı şekilde
tümüyle varolması gerekiyor. Bu, bugün için gerçekleşebilir görünmüyor, ama
insanlar arasındaki ekonomik, kültürel, duygusal ilişkilerdeki değişim,
öncelikle de maddi yetersizliklerin ortadan kaldırılmasıyla tamamlandığında
gerçekleşecektir. Böylesi bir toplum, ancak dünya ölçeğinde kurulabilir
elbette, zira dünyanın bir tek yöresinde bile eşitsizlikler ve ayrıcalıklar
yaşamayı sürdürse, bu eşitsizliklerin
getireceği çatışmalar yeniden ve azar azar bütün bir toplumsal bünyeyi
yeni baştan kaplayacaktır.” (s.19)
“Sözlü dilde hiçbir zaman yazıda olduğunca fazla şey
söylenmez.” (s.21)
“Daha az bağlanıyorum çünkü daha az bağlanabiliyorum.”
(s.25)
“-Diyalektik Aklın Eleştirisi’ni yazarken sağlığınızla
oynadınız.
-Sağlık ne için
verilmiştir ki insana? Sağlığı yerinde olmaktansa –bunu hiç böbürlenmeden
söylüyorum- Diyalektik Aklın Eleştirisi’ni yazmak daha yeğlenesidir, uzun,
sımsıkı, kendisi için önemli bir şey yazmak çok daha yeğlenesidir.” (s.26)
“Sokakta karşılaştığınız rastgele bir insana sorun
bakalım ne olduğunu: o bir insandır, bütün bir insandır ve başkaca bir şey
değildir, tıpkı herkes gibi.” (s.30)
“Herhangi bir kişinin varoluşu bölünemeyen bir bütün
oluşturur: içi ve dışı, öznel ve nesnel olan, kişisel ve politik olan ister
istemez birbiri üzerinde yankı yapar, zira bunlar aynı bir tümlüğün görünümleridir
ve bir bireyi, her kim olursa olsun, ancak bir toplumsal varlık olarak görürsek
anlayabiliriz. Her insan politiktir.” (s.43)
“-Düşüncenizi, birisiyle konuşurken keşfettiğiniz hiç mi
olmadı?
-Hayır. Bir
düşünceyi, daha henüz yeterince sağlamlaşmamış olduğu bir sırada yalnız Simone
de Beauvoir’a aktarabilirim.
-Felsefe bilgisi
sizinle aynı düzeyde olduğu için mi?
-Yalnız bu yüzden
değil, ama bana ilişkin bilgisi de benimle aynı düzeyde olduğu, ne yapmak
istediğimi benimle eş düzeyde bildiği için. Dolayısıyla, o kusursuz bir
muhataptır, insanın hiçbir zaman bulamayacağı muhatap. Eşsiz bir armağan.”
(s.53)
“Hayranlık, hayran olunan kişiden daha aşağıda yer
alındığını varsayan bir duygudur. Bana göre bütün insanlar eşitlik içinde
vardır. Ve hayranlığın insanlar arasında işi yoktur. Bir insandan başka bir
insan için talep edilebilecek gerçek duygu, değer vermektir.” (s.57)
“Sevmek ve değer vermek bir ve aynı gerçekliğin ilk
görüntüsüdür, başkasıyla kurulan aynı ilişkidir bunlar. Bu da, değer vermenin aşk
için ve de aşkın değer vermek için ille de zorunlu olduğu anlamına gelmez. Ama
ikisi de birlikte duyulduğunda, bir insanın bir başkasına karşı hakiki tutumuna
ulaşılır. Bu noktaya gelemedik daha. Öznellik tümüyle keşfedildiğinde bu
noktaya geleceğiz.” (s.57)
“İnsan kendi kendisini sever mi? İnsanın kendi kendisine
karşı duyduğu başka türlü bir duygu değil midir? Birini sevmek, görece basit ve
anlaşılması kolay bir şeydir, çünkü sevdiğiniz insan her zaman orada değildir,
siz değilsinizdir. Bu iki neden her zaman orada duran ve bizzat siz olan,
dolayısıyla hem seven hem de sevilen olan kendi kendiniz için duyduğunuz şeyin,
hiç şüphesiz varolmayan bir duygu olduğunu göstermeye yeter.” (s.59)
“Karşılıklılık mümkün değildir, ama nezaket mümkündür.
Kahvelerdeki garsonlar onlara fazla bahşiş vermemden hoşnut kalıyorlar, ve
bunun karşılığını da nezaketleriyle bana veriyorlar. Benim düşünceme göre, bir
insan eğer bizim bahşişlerimizle yaşıyorsa, ona verebileceğimin azamisini
vermek isterim, çünkü eğer bir insanı ben yaşatıyorsam, o insanın iyi yaşaması
gerekir diye düşünüyorum.” (s.62)
“Devrim bir iktidarın bir başkası tarafından yıkıldığı
bir an değildir, uzun soluklu bir iktidarı yadsıma hareketidir devrim. Başarısı
konusunda bize güvence verecek hiçbir şey yoktur, aynı şekilde başarısızlığın
kaçınılmaz olduğuna bizi akılcı bir şekilde ikna edebilecek hiçbir şey de
yoktur. Ancak seçenek açıkça şudur: sosyalizm ya da barbarlık.” (s.73)
“Hiçbir şey tarafından dolandırılmadım, hiçbir şey
tarafından düş kırıklığına uğratılmadım. İnsanlar tanıdım, iyilerini ve
kötülerini -kötüleri de esasen yalnızca belli amaçlara göre öyleydiler- yazdım,
yaşadım, hayıflanacak hiçbir şey yok.” (s.79)