“Gözlerimi kapatınca kör olabiliyorum aslında. Ama
karanlığı gördüğümü varsayıyorum bu sefer de, görmemeyi gururuma yediremiyorum.
Tuhaf yani.” (s.15)
“Çünkü bilirsiniz, takvimlere bakarak tayin edilen zaman
sadece buz gibi bir matematiktir. Oysa özlemekler sayılmaz. Özlemekler bilhassa
yalnız kaldığınızda gelir suratınıza kürekle vurur.” (s.26)
“Hayal görmenin en kötü tarafı dokunma isteğini
karşılayamamaları.” (s.27)
“Zamanı benim kadar iyi bilseydin, onu harcamaktan söz
açamazdın.” Alice Harikalar Diyarında (s.35)
“Neresinden bakarsan bak, anlamazsın. Olanlar ve bitenler
vardır. Elinden gelmeyen şeyler vardır. Tek çare zamandır. Kendini koltuğa
bırakıp, gözlerini kaparsın. Zamanı daha hızlı ilerletebilmek için tek tek
saniyeleri sayarsın.” (s.36)
“Zaman her şeye ilaçtı belki ama o da geçmek bilmiyordu.”
(s.67)
“Sizi seven bir adamla sevmeyen bir adamın soruları
arasında fark vardır.” (s.87)
“Bahçesindeki çiçekleri anlattı bana. Benim için diktiği
armut ağacının nasıl serpildiğini filan. Armut biraz ironik değil mi dedim.
Öyle düşünmediğini söyledi. Öyle düşünmez zaten. Ben olsam düşünürüm belki ama o
düşünmez. Onunla aramızda şöyle bir fark var: o, iyi biri. Ben, kötü biri
değilim.” (s.87)
“Bizim en büyük çaresizliğimiz, aklımızın hâlâ başımızda
olması.” (s.100)
“Pan diye bir tanrı vardı, bilir misiniz? İnanılmamaktan
öldü o. Kendisine son inanan kişi de yeryüzünü terk edince mecburiyetten öldü.
Çünkü inanılmamanın öldürücü bir etkisi var.” (s.107)
“Sonra işte çok özledim. Özlemekten kalbim ağrıdı.
Kavuşamayacağınızı bildiğiniz özlemekler çok çirkin ve silahlı. İnsanın
doğrudan canına nişan alıyor.” (s.109)
“Sustum sonra. İçime kaçtım. Kendimden hiçbir şekilde
haber alamamaya başladım. Kalbim otomatik bir su ısıtıcısının içinde
mütemadiyen kaynıyordu. Her sabah bugün artık atmıştır düğmesi diye uyanıyordum
ancak atmıyordu bir türlü. Öyle fokurdaya fokurdaya işe gidiyor, fokurdaya
fokurdaya çalışıyor, sonra eve dönüp bütün gece fokurdamaya devam ediyordum.
Bazı kriz akşamlarında aramayayım, bir şeyler yazmayım diye ellerimi dövüyor,
ısrar edip uzatırsam ağzımı burnumu kırıyordum. Söyledim ya, tuttum hep
kendimi. Beni çok üzdü.” (s.110)
“Zamanı o kadar sevmiyorum ki, bir insan olsa kesin
bıçaklardım.” (s.110)
“Birlikteyken çok sevgili olanların bile ayrıldıktan
sonraki konuşmaları asla eskisi gibi candan olmuyor. Nasılsın diyor, iyiyim sen
nasılsın diyorsun, iyiyim işte diyor, tamam o zaman diyorsun, oldu madem diyor.
Görünüşte bin tane şey konuşulsa bile derinlik buradan öteye geçemiyor. Büyük
saçmalık. Bana imkân ve tesis sağlasalar, ayrılmayı yasaklardım.” (s.112)
“Vedalaşırken öyle sıkı, öyle uzun sarıldı ki içim
buğulandı. Soğuktan sıcağa aniden geçen camlar gibi oldu içim. Parmağımla
üstüme adını yazmaya kalktım. Kendime kızdım. Kalbimi çok kırdı.” (s.113)