18 Oca 2016

Anais Nin - Dört Odalı Kalp

“Geçmişte söylenen her söz, kişinin benliğinde biçimler ve renkler toplar, biriktirir. Damarlarda kanın yanı sıra akan şey, yapılan her hareketin, her davranışın damıtılmış hali, bütün imgelemlerin, dileklerin, rüya ve deneyimlerin tortusudur.” (s.5)

“Arzu ediyorsanız beni hayallerim için, serseriliğin bu en çılgın türü için tutuklayabilirsiniz, çünkü o bir hücre... Her şeyin doğduğu gizemli, korunaklı, doğurgan hücre; insanoğlunun başardığı her şey, o küçücük hücreden türedi.” (s.8)

“-Djuna, gerçek bir denizkızı gibi, beni denizin dibine, orada yaşamaya götürüyorsun!
  -Ben bir denizkızı olmalıydım, Rango. Derinliklerden korkmuyorum, ama kof, sığ bir yaşamdan ödüm patlıyor.” (s.11)

“Ayakların öyle hızlı, öyle çevik ki, seni bir çift kanat gibi alıp götürüyor; kim bilir nereye, ama hızla, büyük bir hızla benden uzağa.” (s.12)

“Aşk hiçbir zaman doğal nedenlerle ölmez. Ölür, çünkü biz onun kaynağını beslemeyi bilmeyiz; körlük ve hatalar ve ihanetler yüzünden ölür. Hastalıklardan, aldığı yaralardan ölür; bıkkınlıktan, bakımsızlıktan, susuzluktan, donukluktan ölür, ama asla doğal nedenlerle değil. Her aşık, kendi aşkının katili olarak mahkemeye çıkarılmalıydı. Bir şey seni incittiği, üzdüğü zaman, hemen onu bertaraf etmeye, değiştirmeye koşuyorum; kendimi senin yerine koymaya, senin gibi hissetmeye koşuyorum, sense sabırsız bir el hareketiyle sırtını dönüyor, anlamıyorum, diyorsun.” (s.35)

“Bardağı kırıyor, içkiyi döküyor, sigarasıyla sehpayı yakıyor, iradesini eriten şarabı içiyor, tasarıları lafta kalıyor, düğmelerini kaybediyor, taraklarını kırıyor. Şöyle derdi: kapıyı boyayacağım, lambaya yağ alacağım, çatıdaki sızıntıyı onaracağım. Aylar geçerdi: kapı boyanmamış, çatı onarılmamış, lamba yağsız.” (s.42)

“Birinin hiç el değmemiş, henüz kirlenmemiş, temel iyiliğine duyulan aşk, havaya bir yumuşaklık, ağaçlara okşayıcı bir salınım, çeşmelere fıkırdak bir neşe katabilir, hüznü sürgüne yollayabilir, yeniden doğuşun bütün belirtilerini dört bir yana saçabilir...” (s.44)

“Geçmişi en iyi kovalayan, def eden şey, güçlü, canlı bir bugündür.” (s.49)

“Ben kadere inanmam. Herkesin içinde bir kişilik kalıbı, bir karakter şablonu vardır; onu keşfetmek ve değiştirmek, elimizdedir. Kaderin kurbanları olduğumuza yalnızca romantikler inanır.” (s.51)

“Dünya haritasında büyük değişiklikler olurken, insan sevgisine duyulan bu gereksinim, aşkın yanılsamayla yaşam arasında gidip gelmesi, yanılsamayla kişinin yaşamı arasındaki o dar, tehlikeli geçitte bazen kırılıvermesi, bazen paramparça olması, işte bu trajedi hiç değişmiyordu.” (s.55)

“Gizlediğimiz benliklerin başkalarına düşen gölgelerine aşık oluruz.” (s.103)