“Öteki kavramı varoluşçuluğun temelinde yer alır.
Öteki, sadece benim gördüğüm biri değil, aynı zamanda beni gören biridir. Bana
baktığı sürece de benim kendim olduğumu anımsamamı mümkün kılar. Öteki için var
olmayı ben seçmedim ama ötekine gözüktükçe, kendim olmayı seçerek, başkasının
gözünde kendim olmayı deneyebilirim.” (s.28)
“Sanki bir fanusa hapsedilmiş narin bir çiçek
gibi, sınırları belirlenmiş fırsatlar, tahmin edilebilen bir alınyazısı, genel
hatlarıyla önceden görülebilen bir gelecek; bütün bunlar hayalleri öldürür.
Kişi sadece mümkün olanı arzular. Bu, yatıştırıcı bir durumdur; aptalları
çileden çıkarır, geçici ama zorlama hevesleri de kışkırtır.” (s.29)
“Yoğun bir sis perdesinin altındayız. Ama isteyen
bu perdeyi aşarak yükseklerde ışıltılı bir alana ulaşabilir; ancak gittikçe
netleşen, göz alıcı başka yerler de vardır. Zirvede ise uzayın o muhteşem
maviliği!” (s.29)
“Tanrı uzaktan gösterilebilir mi? Varlık, var olmayanı
tasarlayıp üretebilir mi? Mutlak, göreceliliğe yol açar mı? Gölgeyi tasavvur
edebilir mi ışık? Gerçeklik görüntü ile yer değiştirebilir mi?” (s.48)
“Sanatçı bir olayı anlatır ya da bir töreni
görselleştirir fırçasıyla. Düzen uğruna hareketi ve bütünlük uğruna da zıtlığı
feda ederek, figürleri kopya etmek yerine onları fırçasıyla adeta okşar.”
(s.59)
“Gezgin o kadar yalnızdır ki, kendini unutarak
kaybolup gider.” (s.60)
“Çirkinlik bir kehanettir. İnkarı korku noktasına
itmenin bir yolunu araştıran aşırıcı insanların belli bir özelliğini taşır
çirkinlik. Güzellik ise tahrip edilemez; onun gizli imgesi korur bizi. Onu
içimizde taşıdığımız sürece, hiçbir felaket gelmez başımıza.” (s.61)
“Eğri bir dalı ağaçtan çekip alabilirim, fakat
kalkmış bir kolu ya da inançla sıkılmış bir yumruğu bir insandan asla ayrı
düşünemem. İnsan, kolunu kaldırır. İnsan, yumruğunu kararlılıkla sıkar. Hem
çözülmez bir bütün, hem de eylemlerinin mutlak kaynağıdır insan. Dahası,
simgelerle ve işaretlerle dolu bir büyücüdür insan; bütün bunlar saçlarında
yansır, gözlerinde parlar, dudaklarında dans eder ve gelir parmak uçlarına
yerleşir. Bütün vücuduyla konuşur bu canlı: Koşarken konuşur, seslenirken
konuşur. Ve uykuya daldığında, uykusu-evet o da- bir çeşit konuşmadır.” (s.86)