5 Tem 2013

Albert Camus - Yaz


“Ama her insanda derin bir içgüdü vardır ki, ne yıkma içgüdüsüdür ne yaratma içgüdüsü. Hiçbir şeye benzememek söz konusudur.” (s.35)

“Napoleon, Fontanes’e şöyle dermiş: şu dünyada en çok hayranlık duyduğum şey nedir biliyor musunuz, gücün herhangi bir şey kurmakta yetersiz kalması. Yalnız iki güç var dünyada: kılıç ile tin. Kılıç sonunda her zaman tine yenik düşer.” (s.39)

“Hiç değilse yazgılarına ilişkin bilinçlerinde insanların ilerlemeye hiç ara vermediklerini sanıyorum. Koşulumuzu aşamadık, gene de onu daha iyi tanıyoruz. Çelişki içinde bulunduğumuzu ama çelişkiyi yadsımak ve onu indirgemek için ne gerekiyorsa yapmak zorunda olduğumuzu biliyoruz. Bizim insan işimiz, özgür tinlerin sonsuz bunalımını yatıştıracak birkaç çözüm bulmak. Yırtılmış olanı dikmemiz, öylesine açık bir biçimde adaletsiz bir dünyada adaleti düşlenebilir, yüzyılın mutsuzluğuyla zehirlenmiş halklar için mutluluğu anlamlı kılmamız gerekiyor. Hiç kuşkusuz, insanüstü bir iş bu. Ama insanların gerçekleştirilmesine uzun zaman harcadıkları işlere insanüstü denilir, hepsi bu.” (s.40)

“Söylenenlerin kendi başlarına yaşamı yoktur. Kendilerini cisimleştirmemizi beklerler.” (s.46)

“Hiç kimse ne olduğunu söyleyemez. Ama ne olmadığını söyleyebildiği olur.” (s.62)

“Umutsuzluk sessizdir. Gözler konuşacak olursa sessizlik bile bir anlam saklar. Gerçek umutsuzluk, can çekişme, mezar ya da uçurumdur.” (s.66)

“İnsan bir kez güçlü bir biçimde sevme şansına erdi mi, tüm yaşamı bu ateşi ve bu ışığı aramakla geçer.” (s.72)

“Sevilmemek yalnızca şanssızlıktır. Hiç sevmemek mutsuzluktur. Bugün, hepimiz bu mutsuzluktan ölüyoruz. Kan, kin yüreğin kendisini de kurutuyor da ondan; uzun süren adalet isteği aşkı tüketiyor, oysa aşk doğurmuştu onu.” (s.75)

“Kışın ortasında, en sonunda içimde yenilmez bir yaz bulunduğunu öğreniyordum.” (s.75)

“Birden bastıran bir aşk, bir büyük yapıt, belirleyici bir edim, dönüştüren bir düşünce, kimi anlarda aynı katlanılmaz sıkıntıyı verir, karşı konulmaz bir çekimle birlikte. Güzelim var olma bunalımı, adını bilmediğimiz bir tehlikenin çok hoş yakınlığı, yaşamak, o zaman, kendi yıkımımıza koşmak mıdır? Yeniden, durup dinlenmeden, yıkımımıza koşalım.” (s.89)

“Hep açık denizde, tehlike içinde, krallara yaraşır bir mutluluğun göbeğinde yaşıyormuşum gibi gelmiştir bana.” (s.89)