“İlkin kırık bir ayak parmağıydı sorun, sonra kırık bir
kaş, en sonunda da kırık bir kalp. Ancak bir yerde de söylediğim gibi insan
kalbi çok dayanıklıdır, yok edilemez; kırıldığını ancak belleğinde
canlandırabilirsin. Asıl tokadı yiyen insanın ruhudur; ama ruh da güçlüdür,
istenirse, eski canlılığı kazandırılabilir ona.” (s.7)
“Umutsuz bir aşk çökmüşse gönlüne sabahın üçünde,
özellikle onun orada, yerinde olmadığı kuşkusuna kapıldığında telefon etmeyi
gururuna yediremiyorsan, ister istemez içe dönüp kendinle baş başa kalırsın; o
anda akrep gibi sokarsın kendini ya da hiçbir zaman postalayamayacağın
mektuplar yazarsın ona.” (s.8)
“Azıyla yetinemediğimiz tek şey aşktır. Ve yeterince
veremediğimiz de odur.” (s.9)
“Belki de aşık olduğumu sanıyordum yalnızca. Belki de
yalnızca açtım, yalnızlık çekiyordum; herhangi birinin oyuncak tabancayla
vurabileceği bir hedeftim.” (s.22)
“Yalnızca aşk. Hoş bir ölüm şekli. Ve Japoncası kulağa
daha hoş geliyor: Yokuraku oujou.” (s.35)
“Aşk kapısız ve penceresiz bir hapishane olabilir; insan
girip çıkmakta serbesttir, ama hangi beklenti uğruna? Şafakla özgürlük de
gelebilir, dehşet de. İnsanın sırtında deli gömleği varsa aklın bir yararı
olmaz.” (s.40)
“Aşk, gerçek aşk tamamen teslim olmayı gerektirir mi? Hep
sorulan bir soru bu. Az da olsa bir karşılık beklemek insana yaraşır bir eylem
değil mi? İnsan ille insanüstü bir yaratık ya da bir Tanrı mı olmalı? Vermenin
sınırı var mıdır? İnsanın kanaması sonsuza dek sürer mi?” (s.41)