“Erkeğin çapkınlıktaki başarısı, genellikle sıradanlık
belirtisidir.” (Flaubert) (s.24)
“Napoleon’un önemli sözleri: Mutluluk, yetilerimdeki en
büyük gelişimdir.” (s.29)
“Ona yanaşan bir orospuyla, istek duyduğu halde yatmıyor,
çünkü üstünde yalnızca bin franklık bir banknot var ve ondan paranın üstünü
istemeye cesaret edemiyor.” (s.40)
“Cinsellik hayalleriyle bazı yaşamların çekiciliğine
kapıldığımızda, aldanmış oluruz. Çünkü aramızdaki en az zeki kişiler bile, asla
cinselliğe göre yaşamaz ya da en azından günlük yaşamdaki çok fazla şeyin
cinsellikle hiçbir ilgisi yoktur. Bu hayallerden biri güçlükle ya da arada
sırada somutlaştıktan ya da bu anılardan birine yakınlaştıktan sonra, yaşam ölü
derilere benzer boş zamanların uzun aralıklarıyla kaplanır. O zaman, başka
kentleri arzulamak gerekir.” (s.41)
“Kaygılar, sahip olduğumuz en mahrem şeylerimizdir.”
(s.45)
“Çalışan yoksul bir adam için, Pazar gününün ne demek
olduğunu bilirim. Özellikle de Pazar akşamının ne demek olduğunu bilirim ve
bildiğime bir anlam ve bir biçim verebilseydim, yoksul bir Pazar gününden bir
insanlık yapıtı yaratabilirdim.” (s.49)
“Yazmak zorunda kalmayabilirdim: Dünya apaçık olsa, sanat
olmazdı. Dünya bana bir anlamı olduğu izlenimini verse, yazmayabilirdim.”
(s.49)
“Hayvani bedensel arzu kolaydır. Ama aynı zamanda şefkat
de içeren arzu zaman ister. Arzunun alevini duyumsamadan önce aşk ülkesinin
tamamını aşmak gerekir. Acaba insan sevdiğini başlangıçta bu yüzden mi bu kadar
zor arzular?” (s.56)
“Şimdi onun değerini biliyor, çünkü onu elinden kaçırdı.
Sahip olmanın koşulu bilgisizliktir. Maddesel düzen içinde de: yalnızca
bilinmeyene sahip olunur.” (s.57)
“Ayrı düşenler: Aşklarını yeniden yaşamak için, nedensiz
kıskançlık anını sabırsızlıkla bekliyorlardı.” (s.82)
“Hesap vermek zorunda olacağımız başka bir dünya olduğuna
inanmıyorum. Ama, şimdi bu dünyada, sevdiğimiz bütün insanlara verilecek bir
hesabımız var.” (s.84)
“Bu dünyadaki teselli, sürekli acılar olmamasıdır. Bir
acı kaybolur ve bir sevinç doğar. Her şey dengelenir. Bu dünya telafi
edicidir.” (s.85)
“Akıl üst, yürek alt düzeyde olduğunda, büyük şeyler
yazılır ve onlarla küçük şeyler yapılır.” (s.118)
“Otuz yaşında, bir insan kendi yaşamını elinde tutmak,
kusurlarının ve niteliklerinin tam hesabını yapmak, sınırını bilmek, zayıf
yanını öngörmek, nasılsa öyle olmak zorundadır.” (s.119)
“Yurtlarına dönen savaş tutsaklarının yüzde sekseni
boşanıyor. İnsanların yaşadığı aşkların yüzde sekseni beş yıllık ayrılığa
direnemiyor.” (s.137)
“Diyaloğa, içtenliğe inanıyorum. Diyalog ve içtenliğin,
eşi benzeri olmayan psikolojik bir devrimin yolu olduğuna inanıyorum.” (s.138)
“Bir manzarayı tek bir kez ama uzun uzun seyrederek
acılarını tedavi eden bir çağdaşın öyküsü yazılacak.” (s.160)
“Adaleti çok fazla sevenlerin aşka hakkı yok. Onlar benim
olduğum gibi dimdik, baş yukarıda, gözler sabit. Bu gururlu yürekte aşk nasıl
yeşerebilir? Aşk, başları hafifçe eğer.” (s.175)
“Dünyanın mutsuzluğunu yüklendik, bu cezalandırılacak bir
kibirdir.” (s.179)
“Vera Figner: Yaşamak zorundayım, yargılanmak için
yaşamak zorundayım. Çünkü mahkeme, devrimcinin eylemini taçlandırıyor.” (s.196)
“İtiraf edin, sizi ilgilendiren şeyin, insanlar ve
onların yüzü olduğunu itiraf edin. Ve bir gerçeği aradığınızı ileri sürerken,
eninde sonunda yalnızca aşkı beklediğinizi itiraf edin.” (s.199)
“Tutkulularını öldürmeyi içeren aşırı bir erdem.
Tutkularını dengelemeyi içeren daha derin bir erdem.” (s.202)
“Huzur, suskunluk içinde sevmek olabilirdi. Ama bilinç ve
insan var; konuşmak gerekiyor. Sevmek, cehenneme dönüşüyor.” (s.202)
“Birini aşırı sevmek, öteki bütün insanları öldürmek
demektir.” (s.215)
“Kadına, erkeklerin aşkının böyle olduğunu, hoşlanmaya
değil iradeye bağlı olduğunu, ve erkeğin kendi kendini fethetmesi olduğunu
söylüyordu. Kadın, bunun aşk olmadığına yemin ediyordu.” (s.236)
“Sevmeden önce küçüktüm, gerçekten, çünkü zaman zaman
kendimi büyük görmeyi denemiştim.” (Stendhal) (s.237)
“Bir yandan evlilik ile aşkı, öte yandan da mutluluk ile
aşkı birbirine karıştırmakta ısrar esiliyor. Ama bunların hiçbir ortak noktası
yok. Aşksızlık, aşktan daha sık görüldüğünden, mutlu evlilikler de görülüyor.”
(s.244)
“O kadının ölmesi gerekiyordu. O zaman korkunç bir
mutluluk başlayacaktı. Ama acı, insanların gerektiği zamanda ölmemesi demekti.”
(s.265)
“Bir vatan arayışındaki sürekli göçmenler, sonunda
aradıkları vatanı buluyorlar, ama yalnızca çektikleri acıda.” (s.277)
“İşi, beni seven birinin benim için, ruh ya da yürek
sadakatinden ziyade, bedensel sadakatini yeğlemeye dek götürdüm. Kadın için, bu
sadakatlerden birinin ötekinin koşulu olduğunu da çok iyi biliyordum ve zaten
bunu istiyordum. Ama bunu yalnızca, yoksunluğu sonsuz bir acı kaynağı
oluşturan, kişisel huzuruma ancak onunla kavuşabileceğim, bana geri kalan her
şeyden daha da önemli görünen bu tekelci sahip olmanın koşulu olarak
görüyordum. Benim cennetim, başkalarının bakireliğindeydi.” (s.286)