9 Mar 2013

Albert Camus - Defterler 2


“Erkeğin çapkınlıktaki başarısı, genellikle sıradanlık belirtisidir.” (Flaubert) (s.24)

“Napoleon’un önemli sözleri: Mutluluk, yetilerimdeki en büyük gelişimdir.” (s.29)

“Ona yanaşan bir orospuyla, istek duyduğu halde yatmıyor, çünkü üstünde yalnızca bin franklık bir banknot var ve ondan paranın üstünü istemeye cesaret edemiyor.” (s.40)

“Cinsellik hayalleriyle bazı yaşamların çekiciliğine kapıldığımızda, aldanmış oluruz. Çünkü aramızdaki en az zeki kişiler bile, asla cinselliğe göre yaşamaz ya da en azından günlük yaşamdaki çok fazla şeyin cinsellikle hiçbir ilgisi yoktur. Bu hayallerden biri güçlükle ya da arada sırada somutlaştıktan ya da bu anılardan birine yakınlaştıktan sonra, yaşam ölü derilere benzer boş zamanların uzun aralıklarıyla kaplanır. O zaman, başka kentleri arzulamak gerekir.” (s.41)

“Kaygılar, sahip olduğumuz en mahrem şeylerimizdir.” (s.45)

“Çalışan yoksul bir adam için, Pazar gününün ne demek olduğunu bilirim. Özellikle de Pazar akşamının ne demek olduğunu bilirim ve bildiğime bir anlam ve bir biçim verebilseydim, yoksul bir Pazar gününden bir insanlık yapıtı yaratabilirdim.” (s.49)

“Yazmak zorunda kalmayabilirdim: Dünya apaçık olsa, sanat olmazdı. Dünya bana bir anlamı olduğu izlenimini verse, yazmayabilirdim.” (s.49)

“Hayvani bedensel arzu kolaydır. Ama aynı zamanda şefkat de içeren arzu zaman ister. Arzunun alevini duyumsamadan önce aşk ülkesinin tamamını aşmak gerekir. Acaba insan sevdiğini başlangıçta bu yüzden mi bu kadar zor arzular?” (s.56)

“Şimdi onun değerini biliyor, çünkü onu elinden kaçırdı. Sahip olmanın koşulu bilgisizliktir. Maddesel düzen içinde de: yalnızca bilinmeyene sahip olunur.” (s.57)

“Ayrı düşenler: Aşklarını yeniden yaşamak için, nedensiz kıskançlık anını sabırsızlıkla bekliyorlardı.” (s.82)

“Hesap vermek zorunda olacağımız başka bir dünya olduğuna inanmıyorum. Ama, şimdi bu dünyada, sevdiğimiz bütün insanlara verilecek bir hesabımız var.” (s.84)

“Bu dünyadaki teselli, sürekli acılar olmamasıdır. Bir acı kaybolur ve bir sevinç doğar. Her şey dengelenir. Bu dünya telafi edicidir.” (s.85)

“Akıl üst, yürek alt düzeyde olduğunda, büyük şeyler yazılır ve onlarla küçük şeyler yapılır.” (s.118)

“Otuz yaşında, bir insan kendi yaşamını elinde tutmak, kusurlarının ve niteliklerinin tam hesabını yapmak, sınırını bilmek, zayıf yanını öngörmek, nasılsa öyle olmak zorundadır.” (s.119)

“Yurtlarına dönen savaş tutsaklarının yüzde sekseni boşanıyor. İnsanların yaşadığı aşkların yüzde sekseni beş yıllık ayrılığa direnemiyor.” (s.137)

“Diyaloğa, içtenliğe inanıyorum. Diyalog ve içtenliğin, eşi benzeri olmayan psikolojik bir devrimin yolu olduğuna inanıyorum.” (s.138)

“Bir manzarayı tek bir kez ama uzun uzun seyrederek acılarını tedavi eden bir çağdaşın öyküsü yazılacak.” (s.160)

“Adaleti çok fazla sevenlerin aşka hakkı yok. Onlar benim olduğum gibi dimdik, baş yukarıda, gözler sabit. Bu gururlu yürekte aşk nasıl yeşerebilir? Aşk, başları hafifçe eğer.” (s.175)

“Dünyanın mutsuzluğunu yüklendik, bu cezalandırılacak bir kibirdir.” (s.179)

“Vera Figner: Yaşamak zorundayım, yargılanmak için yaşamak zorundayım. Çünkü mahkeme, devrimcinin eylemini taçlandırıyor.” (s.196)

“İtiraf edin, sizi ilgilendiren şeyin, insanlar ve onların yüzü olduğunu itiraf edin. Ve bir gerçeği aradığınızı ileri sürerken, eninde sonunda yalnızca aşkı beklediğinizi itiraf edin.” (s.199)

“Tutkulularını öldürmeyi içeren aşırı bir erdem. Tutkularını dengelemeyi içeren daha derin bir erdem.” (s.202)

“Huzur, suskunluk içinde sevmek olabilirdi. Ama bilinç ve insan var; konuşmak gerekiyor. Sevmek, cehenneme dönüşüyor.” (s.202)

“Birini aşırı sevmek, öteki bütün insanları öldürmek demektir.” (s.215)

“Kadına, erkeklerin aşkının böyle olduğunu, hoşlanmaya değil iradeye bağlı olduğunu, ve erkeğin kendi kendini fethetmesi olduğunu söylüyordu. Kadın, bunun aşk olmadığına yemin ediyordu.” (s.236)

“Sevmeden önce küçüktüm, gerçekten, çünkü zaman zaman kendimi büyük görmeyi denemiştim.” (Stendhal) (s.237)

“Bir yandan evlilik ile aşkı, öte yandan da mutluluk ile aşkı birbirine karıştırmakta ısrar esiliyor. Ama bunların hiçbir ortak noktası yok. Aşksızlık, aşktan daha sık görüldüğünden, mutlu evlilikler de görülüyor.” (s.244)

“O kadının ölmesi gerekiyordu. O zaman korkunç bir mutluluk başlayacaktı. Ama acı, insanların gerektiği zamanda ölmemesi demekti.” (s.265)

“Bir vatan arayışındaki sürekli göçmenler, sonunda aradıkları vatanı buluyorlar, ama yalnızca çektikleri acıda.” (s.277)

“İşi, beni seven birinin benim için, ruh ya da yürek sadakatinden ziyade, bedensel sadakatini yeğlemeye dek götürdüm. Kadın için, bu sadakatlerden birinin ötekinin koşulu olduğunu da çok iyi biliyordum ve zaten bunu istiyordum. Ama bunu yalnızca, yoksunluğu sonsuz bir acı kaynağı oluşturan, kişisel huzuruma ancak onunla kavuşabileceğim, bana geri kalan her şeyden daha da önemli görünen bu tekelci sahip olmanın koşulu olarak görüyordum. Benim cennetim, başkalarının bakireliğindeydi.” (s.286)